-Üstad hazretleri küçük yaştan itibaren medreselere gidiyor,küçük yaşda icazet alıyor.Sonraki hayatını yine tahsil olarak görüyor.İşte lazım olanı ögrenmek için çıktıgı bu yolda dönüp kısa bir reçete veriyor.Kırk yıl ömrün,otuz yıl tahsilinden ne elde ettin diye sorsanız işte şu dört kelime diyor:
-Harfi mana,İsmi mana,Niyet,Nazar
-Bir ömür kulluk içinde olabilmek için etrafınıza manayı harfiyle bakın diyor.Manayı harfi ,kırılınca etrafa kokusu çabucak yayılan küçük şişeler gibi.Masivaya ait ne varsa yeme,içme,siyaset,devlet,bitkiler,hayvanlar,aile hepsine,hepsinin ardına sanki hayal kurar gibi Allah a bakan cihetiyle bakmaya, okumaya çalışıyor.Mesela insanlar arasındaki aşka bakınca Cenab-ı Allah nesebin devamı için ve başka hikmetlerle cinslere birbirini sevdirecek bir cüz i lezzet derc etmiş diyor...
İnsanları yemekle meşgul görüyor demek insan rızka muhtaç yaratılmış diyor veya eline aldıgı meyvelere bakınca başka bir sofradan dünyaya gönderilmiş olarak diyor. Bunlar gibi hayata,kainata Allah a bakan cihetiyle bakmaya davet ediyor.
-Manayı harfiyle bakmayanların (mesela yemege yemek,sevgiye zevk olarak bakanların),yani manayı ismiyle nefisperest ve yalnız menfaatini hissederek bakanların hata ettigini söylüyor.Nefsin aldıgı lezzet birse onun ardındaki lezzet bindir diyor,uyarıyor nimet vereni gör önce demek istiyor.
-Nazar tılsımlı birşey gibi ,eşyanın mahiyetini degiştirebiliyor.Öyleyse sevabda kendini ümitsiz hissetme Allah a itimad et.Zira Niyet adi bir hareketini ibadet haline çevirebilir.Nasıl olabilir bu?Mesela daha uyanır uyanmaz manayı harfiyle insan gözlerini açsa bir günlük alemine ve onu bir izleyenin oldugu haliyle davransa ve etrafına manayı harfiyle bakma merakı içinde olsa böyle bir kişinin nazarı ve niyeti onun yapamadıklarına da yetebilir.
-Maddiyata sebebler nazarıyla bakmak cahilliktir.İnsan sebebleri adi şart olarak bilecek mesela bir fidan dikse bak su,toprak bunu agaç edecek sonra bana meyve verecek dese cahillik etmiş olur.Allah onları adi şartlar olarak yaratmıştır kendisine daha az eller,kalpler açılsın diye degil.Çünkü insana Allah ı hissetrirebilecek birşey acz ise insan maddiyata sebebler nazarıyla baktıgında kendisine Allah ı bilme yolunu kapar
-Bu huyundan vazgeçse o sebebler olarak bildikleri şeyler marifet-i ilahiyeye dönüşüverir.
-İnsan kendini malik bilmeli fakat bu gurur için olmayacak.Allah ı bir dereceye kadar bilebilme gayreti adına ölçek olsun diye.(vahid-i kıyasi)
- Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Pek çok rablere muhtaç olmak ne demek olabilir?Masivaya manayı harfiyle bakmayan kendi hesabına bakacaktır ve masivayı esbabdan,sebeblerden bekleyecektir.Bunun cezası olarak sebebler adedince el açacak.Halbuki manayı harfiyle bakan yalnız Allah a el açacaktır,çünkü tüm sebebler onundur,onun mülkündedir
Ben bu kadar anlattım,eksiklerimi ve fazlasını sizden bekliyorum.
Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada, yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar'dır. Şöyle ki:
Cenab-ı Hakkın mâsivâsına, yani kâinata mânâ-yı harfiyle ve Onun hesabına bakmak lâzımdır.
Mânâ-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatâdır.
Evet, herşeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakka bakar, diğer ciheti de halka bakar.
Halka bakan cihet, Hakka bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakka bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır.
Binaenaleyh, nimete bakıldığı zaman Mün'im, san'ata bakıldığı zaman Sâni, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî zihne ve fikre gelmelidir.
Ve keza, nazarla niyet mahiyet-i eşyayı tağyir eder.
Günahı sevaba, sevabı günaha kalb eder.
Evet, niyet âdi bir hareketi ibadete çevirir.
Ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalb eder.
Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir.
Allah hesabıyla olursa mârifet-i İlâhiyedir.
Birinci kelâm: Ben kendime mâlik değilim. Ancak mâlikim kâinatın mâlikidir. Fakat kendime mâlik nazarıyla bakıyorum ki, Mâlik-i Hakikînin sıfâtını ve sıfatların bir derece mâhiyetini ve hududunu bileyim. Evet, mevhum, mütenahi hududumla Mâlik-i Hakikînin sıfatlarının bir cihette gayr-ı mütenahi hududunu bildim.
İkinci kelâm: Ölüm haktır.
Evet, bu hayat ve bu beden şu azîm dünyaya direk olacak kabiliyette değildir. Zira onlar demir ve taştan değildir. Ancak et, kan ve kemik gibi mütehalif şeylerden terekküp etmiş; kısa bir zamanda tevafukları, içtimaları varsa da iftirakları ve dağılmaları her vakit melhuzdur.
Üçüncü kelâm: Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-i Rahîme olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhide teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir.
Dördüncü kelâm: ile tâbir edilen benlik, yani kendisine bir vücut, bir kıymet vermektir ki, bu ene, Cenab-ı Hakkın sıfâtını, şuûnatını bilmek için bir santral ve bir vahid-i kıyasîdir.
-Harfi mana,İsmi mana,Niyet,Nazar
-Bir ömür kulluk içinde olabilmek için etrafınıza manayı harfiyle bakın diyor.Manayı harfi ,kırılınca etrafa kokusu çabucak yayılan küçük şişeler gibi.Masivaya ait ne varsa yeme,içme,siyaset,devlet,bitkiler,hayvanlar,aile hepsine,hepsinin ardına sanki hayal kurar gibi Allah a bakan cihetiyle bakmaya, okumaya çalışıyor.Mesela insanlar arasındaki aşka bakınca Cenab-ı Allah nesebin devamı için ve başka hikmetlerle cinslere birbirini sevdirecek bir cüz i lezzet derc etmiş diyor...
İnsanları yemekle meşgul görüyor demek insan rızka muhtaç yaratılmış diyor veya eline aldıgı meyvelere bakınca başka bir sofradan dünyaya gönderilmiş olarak diyor. Bunlar gibi hayata,kainata Allah a bakan cihetiyle bakmaya davet ediyor.
-Manayı harfiyle bakmayanların (mesela yemege yemek,sevgiye zevk olarak bakanların),yani manayı ismiyle nefisperest ve yalnız menfaatini hissederek bakanların hata ettigini söylüyor.Nefsin aldıgı lezzet birse onun ardındaki lezzet bindir diyor,uyarıyor nimet vereni gör önce demek istiyor.
-Nazar tılsımlı birşey gibi ,eşyanın mahiyetini degiştirebiliyor.Öyleyse sevabda kendini ümitsiz hissetme Allah a itimad et.Zira Niyet adi bir hareketini ibadet haline çevirebilir.Nasıl olabilir bu?Mesela daha uyanır uyanmaz manayı harfiyle insan gözlerini açsa bir günlük alemine ve onu bir izleyenin oldugu haliyle davransa ve etrafına manayı harfiyle bakma merakı içinde olsa böyle bir kişinin nazarı ve niyeti onun yapamadıklarına da yetebilir.
-Maddiyata sebebler nazarıyla bakmak cahilliktir.İnsan sebebleri adi şart olarak bilecek mesela bir fidan dikse bak su,toprak bunu agaç edecek sonra bana meyve verecek dese cahillik etmiş olur.Allah onları adi şartlar olarak yaratmıştır kendisine daha az eller,kalpler açılsın diye degil.Çünkü insana Allah ı hissetrirebilecek birşey acz ise insan maddiyata sebebler nazarıyla baktıgında kendisine Allah ı bilme yolunu kapar
-Bu huyundan vazgeçse o sebebler olarak bildikleri şeyler marifet-i ilahiyeye dönüşüverir.
-İnsan kendini malik bilmeli fakat bu gurur için olmayacak.Allah ı bir dereceye kadar bilebilme gayreti adına ölçek olsun diye.(vahid-i kıyasi)
- Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Pek çok rablere muhtaç olmak ne demek olabilir?Masivaya manayı harfiyle bakmayan kendi hesabına bakacaktır ve masivayı esbabdan,sebeblerden bekleyecektir.Bunun cezası olarak sebebler adedince el açacak.Halbuki manayı harfiyle bakan yalnız Allah a el açacaktır,çünkü tüm sebebler onundur,onun mülkündedir
Ben bu kadar anlattım,eksiklerimi ve fazlasını sizden bekliyorum.
Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada, yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar'dır. Şöyle ki:
Cenab-ı Hakkın mâsivâsına, yani kâinata mânâ-yı harfiyle ve Onun hesabına bakmak lâzımdır.
Mânâ-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatâdır.
Evet, herşeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakka bakar, diğer ciheti de halka bakar.
Halka bakan cihet, Hakka bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakka bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır.
Binaenaleyh, nimete bakıldığı zaman Mün'im, san'ata bakıldığı zaman Sâni, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî zihne ve fikre gelmelidir.
Ve keza, nazarla niyet mahiyet-i eşyayı tağyir eder.
Günahı sevaba, sevabı günaha kalb eder.
Evet, niyet âdi bir hareketi ibadete çevirir.
Ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalb eder.
Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir.
Allah hesabıyla olursa mârifet-i İlâhiyedir.
Birinci kelâm: Ben kendime mâlik değilim. Ancak mâlikim kâinatın mâlikidir. Fakat kendime mâlik nazarıyla bakıyorum ki, Mâlik-i Hakikînin sıfâtını ve sıfatların bir derece mâhiyetini ve hududunu bileyim. Evet, mevhum, mütenahi hududumla Mâlik-i Hakikînin sıfatlarının bir cihette gayr-ı mütenahi hududunu bildim.
İkinci kelâm: Ölüm haktır.
Evet, bu hayat ve bu beden şu azîm dünyaya direk olacak kabiliyette değildir. Zira onlar demir ve taştan değildir. Ancak et, kan ve kemik gibi mütehalif şeylerden terekküp etmiş; kısa bir zamanda tevafukları, içtimaları varsa da iftirakları ve dağılmaları her vakit melhuzdur.
Üçüncü kelâm: Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-i Rahîme olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan, câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alâkası vardır. Ve herşeye karşı, hissederek veya etmeyerek, teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhide teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir.
Dördüncü kelâm: ile tâbir edilen benlik, yani kendisine bir vücut, bir kıymet vermektir ki, bu ene, Cenab-ı Hakkın sıfâtını, şuûnatını bilmek için bir santral ve bir vahid-i kıyasîdir.