Acaba Mu'ciznüma Bir Katip Bulunsa

Huseyni

Müdavim
Acaba, mu'ciznümâ bir kâtip bulunsa, hurufları, ya bozulmuş veya mahvolmuş üç yüz bin kitâbı tek bir sayfada karıştırmaksızın, galatsız, sehivsiz, noksansız, hepsini beraber, gayet güzel bir sûrette bir saatte yazarsa; birisi sana dese, "Şu kâtip, kendi telif ettiği, senin suya düşmüş olan kitâbını yeniden, bir dakika zarfında hâfızasından yazacak"; sen diyebilir misin ki, "Yapamaz ve inanmam"?



Veyahut, bir sultan-ı mu'cizekâr, kendi iktidarını göstermek için veya ibret ve tenezzüh için bir işaretle dağları kaldırır, memleketleri tebdil eder, denizi karaya çevirdiğini gördüğün halde, sonra görsen ki, büyük bir taş dereye yuvarlanmış, o zâtın kendi ziyâfetine dâvet ettiği misafirlerin yolunu kesmiş, geçemiyorlar. Biri sana dese, "O zât, bir işaretle, o taşı, ne kadar büyük olursa olsun, kaldıracak veya dağıtacak; misafirlerini yolda bırakmayacak." Sen desen ki, "Kaldırmaz veya kaldıramaz."


Veyahut, bir zât, bir günde yeniden büyük bir orduyu teşkil ettiği halde biri dese, "O zât bir boru sesiyle, efrâdı istirahat için dağılmış olan taburları toplar; taburlar, nizâmı altına girerler." Sen desen ki, "İnanmam"; ne kadar divânece hareket ettiğini anlarsın.



İşte şu üç temsili fehmettinse, bak:

Nakkaş-ı Ezelî, gözümüzün önünde, kışın beyaz sayfasını çevirip, bahar ve yaz yeşil yaprağını açıp, rûy-i arzın sayfasında üç yüz binden ziyâde envâı, kudret ve kader kalemiyle ahsen-i sûret üzere yazar; birbiri içinde birbirine karışmaz. Beraber yazar; birbirine mâni olmaz. Teşkilce, sûretçe birbirinden ayrı, hiç şaşırtmaz; yanlış yazmaz.


10. Söz s.78-79
 
Üst