Adına Dost Derler mesnviden

hakka_yolcu

Well-known member
Hani vardır ya her yerde, hissetmek istersin onun varlığını...

Hani hep yanıbaşınızdaymış sanırsınız, ismini söylersiniz dalgınlıkla, her an berabersinizdir...

Yanında olduğunu unutuverirsin bir andan sonra, sonra üzüldüğünde o sımsıcacık kollarını açar sana, sarılır ağlarsın omzunda doya doya...

Senin sorununu kendi sorunu gibi benimser, bir kolun bir bacağın olur adeta...

Ayrılmak istesen de koparıp atamazsın...

Bir türlü sevindiğinde ise senden fazla mutluluk duyar...

O senin için farklıdır bütün insanlardan, tabii sen de onun için...

Aranızdaki sevginin bitmesine izin vermezsiniz, kimse bozamaz aranızı, kimse araya girmeye dahi cesaret edemez...

Ne zaman yardıma ne zaman insana ne zaman dosta ihtiyacınız olsa hep yanınızda bulursunuz, kendini adeta sizin için ayarlamıştır...

Beraber gülüp beraber ağlarsınız, daima olumlu özellikler verirsiniz birbirinize...

O sana gülmeyi öğretir sen ona kahkaha atmayı...

O sana emeklemeyi öğretir, sen ona yürümeyi...

O sana okumayı öğretir, sen ona yazmayı ve bu böyle sürüp gider...

İşte bunun adına DOST derler...

Hayatta hiçbir şeyiniz olmasın ama hep bir dostunuz olsun...

Dostlarınızın Kıymetini Bilin...
 

NİSANUR

Well-known member
GERÇEK DOST

genç adamın biri,
dermiş babasına her gün;
"benim de dostlarim var, sendeki dost gibi"
baba, itiraz eder,
olmaz öyle çok dost,
hakikisi belki bir, belki iki,
fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...

devam eder durur konuşma...
aralarında başlar bir tartışma,
karar verirler bir sınava,
dostun hakikisini anlamaya...

bir akşam bir koyun keserler, ve koyarlar çuvala.
baba der ki oğluna,
"hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna"
çuvaldan kanlar damlamakta, sanki öldürmüşler de bir adamı,
koymuşlar çuvala, dıştan böyle sanılmakta.
delikanlı sırtlar çuvalı,
gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.
o dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı,
kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
almaz içeri arkadaşını,
böylece tek tek dolaşır delikanlı,
kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır evlat geriye döner.
ama içten yıkılır...

babasına dönerek; "haklıymışsın baba" der.
dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
baba "hayır evlat" der, benim bir dostum var bildiğim.
hadi, çuvalı al da bir kere de git ona.
genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
gider, baba dostuna. kabul görür, sevinir.
o dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
geçerler arka bahçeye.
bir çukur kazarlar birlikte, çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
üzerine de serpiştirirler toprak.
belli olmasın diye dikerler sarımsak...

genç adam gelir babasına;
"baba, işte dost buymuş" diye konuşunca,
babası; "daha erken, o belli olmaz daha.
sen yarın git ona, çıkart bir kavga,
atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak,
dostun hakikisi.
sonra gel olanları anlat bana..."

genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
babasının dostuna istemeden basar iki tokat!
der ki tokadı yiyen dost;
"git de söyle babana, biz satmayız sarımsak tarlasını böyle iki tokada"

sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli...
sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile sana sarılmalı...
dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı...
dost dediğin;
bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli.
güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
ve ağladığında, seninle ağlamalı...
ama hepsinden daha çok; dost matematiksel olmalı;
sevinci çarpmalı...
üzüntüyü bölmeli...
geçmişi çıkarmalı...
yarını toplamalı...
kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...
ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...
ışi bitince seni bir tarafa atmamalı...
 
Üst