Bütün aşıkların gözünde, sevdikleri, ‘en’ güzel ve yegâne güzeldir. Bütün güzellikler onundur. Hiçbir aşık, sevdiğinde
hata bulamaz. Hem zaten aramaz. Elinden gelse bütün güzellikleri ona verir. Güzeller onu. Uğruna divanlar yazar. Hatta
hiç hakkı olmadığı halde, güneşi dahi utandırır. Ona göre güneş, sevgilisinin cemalinden bulutların arkasına gizlenmiştir.
Sadece yeryüzü değil, kâinattaki ‘bütün’ güzellikler ve hüsünler o sevgilinin güzelliğinin birer yansımasıdır. Ay onun
yüzü, güneş onun saçlarıdır. Bütün şarkılar onu söyler. Size herşey onu hatırlatır. Bulutlar yağmur olur, onun ayrılığına
ağlar. Hiçbir şey yoktur ki ondan bahsetmesin, onu hatırlatmasın. Aşk değil midir ki, herşeye yol açtırır, Mecnun’un
elleriyle.
Aşıklar, sevdikleri uğruna, sadece kendilerini değil, şehirleri bile yakarlar. Yar uğruna can verilir, yoluna toprak olunur;
yine de vazgeçilmez ondan. Onsuz yaşanmaz zira. Başka güzel de yoktur. Çünkü, aşkın gözü kördür. Sadece onu
görür. Böylesi bir sevgilidir sevdikleri. Hem, aşıklar, haksız da değildirler; sevgi müfrittir. Sevgiler abartılıdır. Sevdiğini
sonsuzuna sever insan. Başka türlü sevemez. Sevgilinin güzelliğini zamanın başlangıç ve sonuna yayar, öylece sever.
Sonsuzlaştırıp, ezelî ve ebedî sayar, öyle sever insan. Hem sonra tapar bile ona. Mecnun, Leyla’sız yaşayamaz. Onun
hüsnüne, mükemmelliğine ve belki de bir buselik ihsanına karşı savunmasızdır. Sevmeden edemez. Güzellik gerekçesiz
sevilir. Sevince bağlanır insan. İntisap eder. Ona inanır. Yüreğini ona verir. Bir şarkıda söylendiği gibi, yüreği onda
kalırsa yaşayamaz.
"Mary, zevk veren biri gibisin
Ama gerçekte gözyaşısın."
Ne ki, ağlanır sonra. Hüzünlere bölünür saatler. Zaman hoyratça çeker yüreğinizle bağlandığınız herşeyi. Zaman içre
olan herşey ama herşey yiter gider, gözyaşlarınıza bakmadan. Güneş niyetine sevilen aynalar bir anda kırılır, tuz-buz
olur. Bütün emeller ansızın elemlere dönüşür. O zaman sevginin verilmesi insana yapılabilecek en büyük kötülük olur.
Yoksa sevgi bağlamasa insanları, ayrılık acı verebilir mi?
Böylesi bir duygudur aşk. Tekelcidir.* Şefkat kadar şefkatli değildir çünkü. Alabildiğine bencildir. İnsan sevdiğini
sonsuzuna sever. Sonunu düşünmeksizin. Sonsuzmuşçasına. Sevdiğinin hiçbir zaman ulaşamayacağı bir paha biçer,
öylece sever insan. Ve aşık sadece sevdiğini görür. Sevgisini başka yere yayamaz. Sadece bir yere odaklar. Aşkın
gözü bu yüzden kördür. Bütün zamanların en güzel ve biricik varlığıdır sevgili. Eşi ve benzeri yoktur. Münezzeh ve
mukaddestir. Zamanın kayıtlarından uzaktır. O hep güzeldir. Ondan öncesi ve ondan sonrası yoktur. Onsuz geçen
zamanlar yaşanmamıştır.
Halbuki sevgili, Tanrı’ya ne kadar da çok benzemektedir. Acaba bu yüzden mi insanlar yanlışlıkla Tanrı’ya gidecek
mektubu sevgiliye bırakırlar? Peki ya, aşkın gözü Tanrı tek olduğu için mi kördür? Bu yüzden mi aşkın saltanatı
sevgilinin mecazı kadar sürer?
Aşk, adresini yitirmiş bir sevgidir.
Duyguların doğru yerde kullanılmaları için tüm sevgileri, Bir Olana, özellikleri sevginin ve aşkın resmettiği tabloya uyana
vermeli insan. Ancak o zaman, inhisarcı olan aşk başka güzelleri incitmemiş olur. Ve yine ancak o zaman, sonsuz
olana ve kusursuz olana aşık olabilen duygular, yanlış adreslerde gezinmemiş olur.
Eğer gerçekten duyguların yanlış adreslerde örselenmesi istenmiyorsa, hangi duygunun nerede kullanılacağını iyi
bilmek gerekiyor. Aşk, solmayan Güneşi resmeder; güneşçiklere benzeyen aynaları değil. Güneşi bulan, bütün aynaları
bulur. Ayna biriktirenlerin ise Güneş garantisi yoktur.
Bütün aynalar kırılır, ama Güneşe dokunamazsın bile.
Velhasıl, Leyla Mecnun’un hayalindeki sevgilinin özelliklerine, Mecnun’u aşk derecesinde kendisine bağlayan
sonsuzluklara sahip değildir. Leyla aşkın penceresinden görünecek endama sahip değildir. Ve emin olunuz ki, eğer
Mecnun Leyla’ya kavuşmuş olsaydı, ne Leyla ‘Leyla’ olurdu, ne de Kays ‘Mecnun.’ Çünkü, sevginin resmettiği sevgili,
sevginin yöneltildiği sevgiliden farklıdır.
O’ndan başka hiçbir sevgili aşkın fiyatına değmez.
Bundandır ki insan, mektubu okumalı; adresleri değil. Mektubun resmettiği adresleri aramalı. Bulduğu adreslere mektup
bırakmamalı. Yoksa duygularını hoyratça kullanmış olur. Haberini ulaştıramaz sevdiğine. Arzularını acılara dönüşürken,
sevme gerekçelerini de zamanın kollarında erirken izler. Ve hiçbir şey yapamaz. Bu yüzden, O’nu sevmeli insan. O’nu
bulmak için, kendini okumalı. Yoksa kendini okumadan ‘onu’ bulur, ama O’nu bulamaz.
* Aşkın tekelci olması, başka güzel tanımaması gerçek sevgilinin Vahid ve Ehad oluşundan kaynaklanıyor olmasın?
hata bulamaz. Hem zaten aramaz. Elinden gelse bütün güzellikleri ona verir. Güzeller onu. Uğruna divanlar yazar. Hatta
hiç hakkı olmadığı halde, güneşi dahi utandırır. Ona göre güneş, sevgilisinin cemalinden bulutların arkasına gizlenmiştir.
Sadece yeryüzü değil, kâinattaki ‘bütün’ güzellikler ve hüsünler o sevgilinin güzelliğinin birer yansımasıdır. Ay onun
yüzü, güneş onun saçlarıdır. Bütün şarkılar onu söyler. Size herşey onu hatırlatır. Bulutlar yağmur olur, onun ayrılığına
ağlar. Hiçbir şey yoktur ki ondan bahsetmesin, onu hatırlatmasın. Aşk değil midir ki, herşeye yol açtırır, Mecnun’un
elleriyle.
Aşıklar, sevdikleri uğruna, sadece kendilerini değil, şehirleri bile yakarlar. Yar uğruna can verilir, yoluna toprak olunur;
yine de vazgeçilmez ondan. Onsuz yaşanmaz zira. Başka güzel de yoktur. Çünkü, aşkın gözü kördür. Sadece onu
görür. Böylesi bir sevgilidir sevdikleri. Hem, aşıklar, haksız da değildirler; sevgi müfrittir. Sevgiler abartılıdır. Sevdiğini
sonsuzuna sever insan. Başka türlü sevemez. Sevgilinin güzelliğini zamanın başlangıç ve sonuna yayar, öylece sever.
Sonsuzlaştırıp, ezelî ve ebedî sayar, öyle sever insan. Hem sonra tapar bile ona. Mecnun, Leyla’sız yaşayamaz. Onun
hüsnüne, mükemmelliğine ve belki de bir buselik ihsanına karşı savunmasızdır. Sevmeden edemez. Güzellik gerekçesiz
sevilir. Sevince bağlanır insan. İntisap eder. Ona inanır. Yüreğini ona verir. Bir şarkıda söylendiği gibi, yüreği onda
kalırsa yaşayamaz.
"Mary, zevk veren biri gibisin
Ama gerçekte gözyaşısın."
Ne ki, ağlanır sonra. Hüzünlere bölünür saatler. Zaman hoyratça çeker yüreğinizle bağlandığınız herşeyi. Zaman içre
olan herşey ama herşey yiter gider, gözyaşlarınıza bakmadan. Güneş niyetine sevilen aynalar bir anda kırılır, tuz-buz
olur. Bütün emeller ansızın elemlere dönüşür. O zaman sevginin verilmesi insana yapılabilecek en büyük kötülük olur.
Yoksa sevgi bağlamasa insanları, ayrılık acı verebilir mi?
Böylesi bir duygudur aşk. Tekelcidir.* Şefkat kadar şefkatli değildir çünkü. Alabildiğine bencildir. İnsan sevdiğini
sonsuzuna sever. Sonunu düşünmeksizin. Sonsuzmuşçasına. Sevdiğinin hiçbir zaman ulaşamayacağı bir paha biçer,
öylece sever insan. Ve aşık sadece sevdiğini görür. Sevgisini başka yere yayamaz. Sadece bir yere odaklar. Aşkın
gözü bu yüzden kördür. Bütün zamanların en güzel ve biricik varlığıdır sevgili. Eşi ve benzeri yoktur. Münezzeh ve
mukaddestir. Zamanın kayıtlarından uzaktır. O hep güzeldir. Ondan öncesi ve ondan sonrası yoktur. Onsuz geçen
zamanlar yaşanmamıştır.
Halbuki sevgili, Tanrı’ya ne kadar da çok benzemektedir. Acaba bu yüzden mi insanlar yanlışlıkla Tanrı’ya gidecek
mektubu sevgiliye bırakırlar? Peki ya, aşkın gözü Tanrı tek olduğu için mi kördür? Bu yüzden mi aşkın saltanatı
sevgilinin mecazı kadar sürer?
Aşk, adresini yitirmiş bir sevgidir.
Duyguların doğru yerde kullanılmaları için tüm sevgileri, Bir Olana, özellikleri sevginin ve aşkın resmettiği tabloya uyana
vermeli insan. Ancak o zaman, inhisarcı olan aşk başka güzelleri incitmemiş olur. Ve yine ancak o zaman, sonsuz
olana ve kusursuz olana aşık olabilen duygular, yanlış adreslerde gezinmemiş olur.
Eğer gerçekten duyguların yanlış adreslerde örselenmesi istenmiyorsa, hangi duygunun nerede kullanılacağını iyi
bilmek gerekiyor. Aşk, solmayan Güneşi resmeder; güneşçiklere benzeyen aynaları değil. Güneşi bulan, bütün aynaları
bulur. Ayna biriktirenlerin ise Güneş garantisi yoktur.
Bütün aynalar kırılır, ama Güneşe dokunamazsın bile.
Velhasıl, Leyla Mecnun’un hayalindeki sevgilinin özelliklerine, Mecnun’u aşk derecesinde kendisine bağlayan
sonsuzluklara sahip değildir. Leyla aşkın penceresinden görünecek endama sahip değildir. Ve emin olunuz ki, eğer
Mecnun Leyla’ya kavuşmuş olsaydı, ne Leyla ‘Leyla’ olurdu, ne de Kays ‘Mecnun.’ Çünkü, sevginin resmettiği sevgili,
sevginin yöneltildiği sevgiliden farklıdır.
O’ndan başka hiçbir sevgili aşkın fiyatına değmez.
Bundandır ki insan, mektubu okumalı; adresleri değil. Mektubun resmettiği adresleri aramalı. Bulduğu adreslere mektup
bırakmamalı. Yoksa duygularını hoyratça kullanmış olur. Haberini ulaştıramaz sevdiğine. Arzularını acılara dönüşürken,
sevme gerekçelerini de zamanın kollarında erirken izler. Ve hiçbir şey yapamaz. Bu yüzden, O’nu sevmeli insan. O’nu
bulmak için, kendini okumalı. Yoksa kendini okumadan ‘onu’ bulur, ama O’nu bulamaz.
* Aşkın tekelci olması, başka güzel tanımaması gerçek sevgilinin Vahid ve Ehad oluşundan kaynaklanıyor olmasın?