Agıza girmeden evvel iki lokma..

Sergerdan

Well-known member
...şimdi iki lokma farz ediyoruz. Bir lokma, peynir ve yumurta gibi mugaddî maddeden hediye kırk para, diğer lokma en âlâ baklavadan on kuruş olsa; bu iki lokma, ağza girmeden, beden itibarıyla farkları yoktur, müsavidirler. Boğazdan geçtikten sonra, ceset beslemesinde yine müsavidirler. Belki, Bazen kırk paralık peynir daha iyi besler. Yalnız, ağızdaki kuvve-i zâikayı okşamak noktasında yarım dakika bir fark var.

''Yarım dakika hatırı için kırk paradan on kuruşa çıkmak ne kadar mânâsız ve zararlı bir israf olduğu kıyas edilsin.''
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Agıza girmeden evvel iki lokma..

karatoprak1975 ' Alıntı:
Beslenme bakımından değilde tat alma bakımından şükretmek ve aşırıya kaçmamak şartıyla baklava yiyemezmiyiz?
Alıntı yaptıgım yerde üstad hazretleri vücudda dilin,kuvve-i zaikanın ''kapıcı''hükmünde oldugunu söylüyor.Benim anladıgıma göre yukarıdaki anlayışla lokmalarına,yediklerine dikkat etmeyen bizler şükre zıt olacak şekilde kapıcıyı şımartmış oluyoruz.Zahiri bir beslenme yolu tutturdugumuzdan rızıktaki hakiki lezzeti de belki duyamıyoruz.Ramazan ve oruç aylarındaki lezzetlerimizi hem o nimetlerin zikir,fikir,şükür gibi bizlerde bıraktıgı izleri hatırlayalım.Sair zamanlarda da agzı ve mideyi terbiye etmedigimizde; fıtri olana daha yakın olan hislerden,şükür halinden uzak kalıyoruz.Birçok letaifiyle kulluk gösterebilme istidadında olan insan cisme,bedene ait letaifinde böyle hareket etmediginde o letaifin fıtri ibadetinden mahrum kalmış olur.

Sizin dediginiz gibi şükretmek ve aşırıya kaçmamak şartıyla lezzet takip edilebilir mi?onun cevabı da sanırım bir sonraki nüktede geçiyor.Püf noktası şükür mesleginde ileri gitmiş bir kimse,ruhen terakki etmiş bir kimse olup olmamak sanırım.Ehl-i şüküre daha yakınsak takip ettigimiz lezzet belki lillah içindi;nimetlerin envaını,çeşitlerini hissetmek;vazifeyi şükraniyeyi yapmak içindi denebilir.

Ama çogumuz için bence durum kuşkuludur :angel: Vazifeyi şükraniyeyi yapıyorum derken kapıcıya çalışıyor da olabilirz. :) Fıkhi olarak bir tepsi baklava da yesek caizdir sanırım.Ama günlük hayatını ibadetvari şekle sokmak isteyenler için de yedigi,içtiginde ramazanvari yaşamak güzel bir kazanç,haslet olur.

Sabık İkinci Nüktede, "Kuvve-i zâika kapıcıdır" dedik. Evet, ehl-i gaflet ve ruhen terakki etmeyen ve şükür mesleğinde ileri gitmeyen insanlar için bir kapıcı hükmündedir. Onun telezzüzü hatırı için isrâfâta ve bir dereceden on derece fiyata çıkmamak gerektir.

Fakat, hakikî ehl-i şükrün ve ehl-i hakikatin ve ehl-i kalbin kuvve-i zâikası, Altıncı Sözdeki muvazenede beyan edildiği gibi, kuvve-i zâikası rahmet-i İlâhiyenin matbahlarına bir nâzır ve bir müfettiş hükmündedir. Ve o kuvve-i zâikada taamlar adedince mizancıklarla nimet-i İlâhiyenin envâını tartmak ve tanımak, bir şükr-ü mânevî suretinde cesede, mideye haber vermektir. İşte, bu surette kuvve-i zâika yalnız maddî cesede bakmıyor. Belki kalbe, ruha, akla dahi baktığı cihetle, midenin fevkinde hükmü var, makamı var. İsraf etmemek şartıyla ve sırf vazife-i şükrâniyeyi yerine getirmek ve envâ-ı niam-ı İlâhiyeyi hissedip tanımak kaydıyla ve meşru olmak ve zillet ve dilenciliğe vesile olmamak şartıyla, lezzetini takip edebilir. Ve o kuvve-i zâikayı taşıyan lisanı şükürde istimal etmek için leziz taamları tercih edebilir.
 

Sergerdan

Well-known member
İnsanın bazı cihazatı mideyle alakalıdır.Onların ibadetinden ,mide ve ona giren lokmalar terbiye edilmediginde mahrum kalınır.

Hem o mide fabrikasının çok hademeleri var. Hem onunla alâkadar çok cihazat-ı insaniye var. Nefis, eğer muvakkat bir ayın gündüz zamanında tatil-i eşgal etmezse, o fabrikanın hademelerinin ve o cihazatın hususî ibadetlerini onlara unutturur, kendiyle meşgul eder, tahakkümü altında bırakır. O sair cihazat-ı insaniyeyi de, o mânevî fabrika çarklarının gürültüsü ve dumanlarıyla müşevveş eder. Nazar-ı dikkatlerini daima kendine celb eder. Ulvî vazifelerini muvakkaten unutturur. Ondandır ki, eskiden beri çok ehl-i velâyet, tekemmül için riyazete, az yemek ve içmeye kendilerini alıştırmışlar.
 

hulusi

Well-known member
EyvAllah
Allah razı olsun.Aziz Üstadım muhteşem anlatıyor.Mevlana Hzlerinin dedigi gibi''Yanmayan yakamaz''Üstadımız bire bir yaşadıklarını yazmış tecrübe ettiginde bu denli teserli.Hayatının her alanında olduğu gibi iktisat ve kanaatıaa hayranlık verici.

Zübeyir abiyle Üstadımın arasında yaşanan bir hadiseyi hatırladım.
Abi kendi anlatıyor:
Bir gün Üstad söyluyor ben yazıyorum.Öğlen oldu ben açıktım ve mecalim kalmadı.Üstad çoşmuş söyluyor,ben yazmaya devam ediyorum.Ellerim titremeye başladı.
Üstadım çok açıktım.dedim.Üstad yemekten sonra devam edelim dedi.
Bende Üstadım bir kebap söyleyip geleyim dedim.
Üstad''Zübeyir sepetin içinde kuru ekmek var.Getir onu kaba doğra,mangalda da akşamadan kalma et suyu var onuda ısıt üzerine dökelim.
Dediklerini yaptım ve başladık yemeye...Üstad şunları söyledi
''Zübeyir oğlum,mideden munkır ne var?Efendimiz ,insanların doldurdukları kapların en şerlisi midedir buyuruyor.Şimdi on çeşit ye on saat sonra hiç brşey yememiş gibi oluruz.
Şu yedigimiz titriti.ne niyetle yesen o olur.kebab dersen kebap.börek dersen börek.

Bugün ummeti Muhammedin ihitiyacı,mideden açlığından ziyade ruh açlığıdır.Kebap söylemek için çarşıya gidip gelinceye kadar ,bir kaç sayfa yazı yazarsınHer şeyin ehemmini mühimine tercih edin.Yemek mühim değil,ruhumuzun gıdası daha mühim..

affet beni üstadım....
 
Üst