Bediüzzaman Hazretleri Tarihçe -i Hayat`ında şöyle diyor: `Dünyamı da feda ettim, ahiretimi de.
Dünyayı feda etmek kavramını anlıyoruz .
Ama ahiret nasil feda olunur?`
`Takdir-i Hüda kuvve-i bazu ile dönmez! Bir şem`a ki Mevla yaka, üflemekle sönmez!` Mevla `nın yaktığı bir meşaleyi ne dünyanın maddi güçleri, ne dünyanın karanlık şeytani desiseleri, ne de dünyanın helal da olsa cazibedar nimetleri söndüremediği gibi, bu meşaleyi elde tutmanın karşılığında Allah `ın rızasından başka hiçbir şey,ahiret nimeti de olsa, Cennet de olsa, Cehennemden kurtulmak da olsa, hiçbir bedel istenmez.Çünkü meşale Hakka aittir, Haktan geliyor, Hak için geliyor!.. Biz de Hakkın kuluyuz! Ve eğer elimize tutuşturulmuşsa, şükür şükran içinde tutmakla yükümlüyüz!
Allah `ın takdiri başka şeydir. Cennete girmek için veya Cehennemden kurtulmak için `yaşamak` başka şeydir. Cenneti istemek veya Cehennemden kurtulmak istemek çok daha başka şeydir. Bunları birbirine karıştırmamak lazım. Biz Müslüman olarak dünyada da, ahirette de Allah `ın takdirine teslim oluruz, boyun eğeriz. Allah `ın takdirinden razı oluruz.
Şüphesiz Allah `ın lütfundan, fazlından ve rahmetinden Cennete girmeyi istediğimiz gibi, Cehennemden kurtulmayı da isteriz. Bu başka şeydir. Çünkü istemek kul olarak bizim görevimizdir. Fakat Cennete girmek için veya Cehennemden kurtlmak için yaşamadığımız gibi, Cenab -ı Allah `tan hiçbir şekildebu sonuçları hak dava da edemeyiz !
Biz, `İnna lillah ve inna ileyhi raciun` (Biz Allah için varız ve Allah `a döneceğiz.)1 ayetinde de ifadesini bulduğu gibi biz Allah için varız, Allah içnyaşarız, Allah için ölürüz ve Allah `a döneriz. İnançlarımızın ve iyi amellerimizin karşılığında Cennete girmek veya Cehennemden kurtulmak gibi bir bedel isteyemeyiz! Çünkü tüm iyi amellerimiz de Allah `ın birer ihsanıdır! Çünkü dava Allah `ın davası. Şem `a Allah `ın şem`ası. Meşale Allah `ın meşalesi. Din Allah `ın dini. Biz de günahlarımızla, kusurlarımızla, hatalarımızla Allah `ın kullarıyız. Biz günahımızı görmekle yükümlüyüz. Tövbe etmekle yükümlüyüz. İyi amel yapmakla yükümlüyüz. Fakat tövbemizi ve iyi amelimizi birer gurur heykeli yaparak Allah `tan hak dava etmek gibi bir konumda değiliz.Yarın ahirette Allah `tan her hangi bir şekilde hak dava etmek için burada bu hizmetin içinde bulunuyor değiliz. Çünkü olsa olsa, üzerimizde şükür borcumuz var. Eksiğimizle, kusurumuzla onu yapmakla meşgulüz. İçinde bulunduğumuz hizmet, dünyada hak ettiğimiz için elimize verilmiş olmadığı gibi, yarın ahirette bir hak dava içine girelim diye de elimize verilmiş değildir. Bizim yerimizde pekala Allah `ın başka kulları da olabilirdi ve biz burada olacağımıza pekala batıl bir inanç veya dava grubunda da olabilirdik! Yani elimizde bulunan doğru inançlar, tamamen Allah `ın lütfu, Allah `ın ikramı, Allah `ın rahmeti ve Allah `ın takdiri ile bize ihsan edilmiştir. Bundan dolayı kendimizi bahtiyar görebiliriz. Bunun için de şükür borçluyuz. Ahireti feda ahirette her hangi şekilde bir dava peşinde olmayı düşlememek demektir.
`Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da, ahiretimi de feda ettim` diyen ve sözlerinin devamında, `Gözümde neCennet sevdası var, ne Cehennem korkusu! Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetininimanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun! Kur`an`ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem. Orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selamette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur`
diyen Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri böylece kendisinin bu davaya yaklaşımını özetlediği gibi, bu davanın yükünü omuzunda taşıyanların yaklaşımını da özetlemiş, bir yol haritası çizmiştir. Bediüzzaman `ın şefkat ve feragat dolu yukarıdaki ifadelerini, Hz . Ebubekir`in—`büyüklerin, hali de büyük olurmuş` dedirten—şu merhamet yüklü duasında da görmek mümkün: `Ya Rabbi , yarın Kıyamet gününde vücudumu öyle büyüt ki Cehennemi ben doldurayım, başkalarına yer kalmasın` Evet, bu yol haritasında Cennet namına hareket etmek yok, Allah rızası için adım atmak vardır. Allah `a karşı ne dünyada, ne ahirette her hangi bir şekilde iddia sahibi olmak yok, Allah `a şükür ve teşekkür borcunu ödeme gayreti vardır. Allah `a karşı naz ve dava peşinde olmak yok, Allah `ın takdirini lütuf bilmek ve Rab olarak Allah `tan razı olmak anlayışı vardır! Çünkü bir kul olarak bize düşen `naz ` değil, `niyaz `dır. Hiç şüphesiz dua, naz ve dava demek değildir. Dua, bizim kul olarak istek ve ihtiyaçlarımızı dile getirmemiz demektir ki, Cenab -ı Hak buna izin vermiştir. Buna ihtiyacımız da vardır. Fakat duamızı bir naz ve tahakküm aracı yapmamıza izin yoktur. Kötülüklerimizi ve günahlarımızı nefsimizden; dünyada da, ahirette de içinde bulunduğumuz iyilikleri Allah `tan bilmeliyiz.
DUA Ey diri olan ve diri kılan Rabbim ! Ey kaim olan ve kıyamda tutan Rabbim ! Bizi Cehennemden koru! Bizi affet ey ihyası sonsuz! Ey adalet Sahibi olan Rabbim ! Ey hikmet Sahibi olan Rabbim ! Bizi Cehennemden koru! Bizi affet ey hikmeti sonsuz! Ey biricik olan ve işlerinde ve tasarruflarında birlikle tecelli Eden Rabbim ! Ey müşriklerin, mülhidlerin, kafirlerin, münkirlerin her türlü batıl vasıflandırmalarından münezzeh Rabbim ! Bizi Cehennemden koru! Bizi affet ey kudsiyeti sonsuz! Seni tenzih ederiz! Sen yücesin! Senden başka İlah yoktur! Ancak Sen varsın! Bizi, Üstadımız Said Nursi `yi, annemizi, babamızı, erkek-kadın mü`min kardeşlerimizi, Risale -i Nur talebelerini, arkadaşlarımızı ve sevdiklerimizi Cehennemden kurtar ey şefkati ve merhameti sonsuz Rabbimiz ! Amin... Amin... Amin...
Dipnotlar: 1- Bakara Suresi : 156 2- Tarihçe_yeniasya(fikrigun)