Konuya cevap cer

Küstahlaşan galiplerin yalanı kendi kendine yetmektir. 


Bu yalan onları sahte tanrılık iddiasına kadar götürerek firavunlaştırır. İç ve dış şeytanları onlara özgürlük ve güvenlik sorununu Allah'tan bağımsız çözecekleri yalanını telkin eder. Onlar da öyle zannederek bu tuzağa düşerler. Adalet onlar için göz ardı edilebilecek bir fantezidir. Dolayısıyla "mizan"sızdırlar. Mizansız, yani dengesiz, ölçüsüz, kadersiz, kısmetsiz, şirazesiz, metresiz, kilosuz… 


Ya mağlupların yalanı? Onlarınki de kendilerine kimsenin yetmeyeceğini düşünmektir. 


Umutsuzluk bu yalanın sonucudur. Gerçek sabırsızlık umutsuzluktur. Umut iradenin çocuğudur. Umut ölürse, iradenin eli kolu dökülür. Çocuğunu öldüren anasını ağlatır. 


Kur'an'da "inşaallah" (Allah dilerse) üzerinde sıkı durulur. Bunun nedeni sadece muhataplara dil alışkanlığı kazandırmak değildir elbet. Hatta bu "inşaallah"ın etkisini zayıflatan bir nakarata dönüştüğü için eleştirilebilir de. Fakat Kur'an'ın "inşallah" üzerindeki bunca ısrarının sebebi, Allah yokmuş gibi düşünmemizin ve konuşmamızın önüne geçmektir. 


Ne yapacaksan yap, fakat "Allah yokmuş gibi konuşma!" 


Kaygılan, endişe et, hüzünlen, ıstırap çek. Fakat asla Allah yokmuş gibi düşünme, konuşma! Aksine "Allah elde var Bir, gerisi sıfır olsa ne yazar!" de. "Bir âh ile bu âlemi viran ederim ben" diyen diri bir bilinci, ancak böyle diyen biri anlar. 


Allah Rasulü Hendek Savaşı'nın en dehşetli günlerinde ashabına yeryüzünün en büyük iki imparatorluğunu vaat ediyordu. Bunu söylediğinde kendi sayılarının tam on katı kadar düşman önden kuşatmış, Müslümanların kadınlarını ve çocuklarını emanet ettikleri müttefik Yahudi kabile ise en zor zamanda ihanet ederek arkadan hançerlemişti. Hz. Peygamber bu vaadi verirken kalbi hastalıklı olanlardan biri "Biz tuvalete gitmekten bile acizken, şunun söylediğine bak!" diyordu. 


Belli ki Allah yokmuş gibi düşünüyor ve konuşuyordu bu kalbi hastalıklı adam. 


Abdullah b. Mes'ud, Bedir'de göğsüne oturduğu yaralı Ebu Cehil'e öyle diyordu: "Hak galiptir, mağlup olmaz." 


Hak ve hakikat özü itibarıyla galiptir. Şu sebepler dünyasında onu savunduğunu söyleyenler mağlup olabilirler, alta düşebilirler. Bu hakikatin mağlubiyeti anlamına gelmez. Bir hakikatin hakikat oluşunu, sosyal siyasal ve askeri olaylar belirlemez. 


Varlığın yasasıdır çift kutupluluk. Parçada kötü gözüken ait olduğu bütün içinde iyi olabilir. Yine parçada iyi gözüken ait olduğu bütün içinde kötü olabilir. Aslolan parçayı bütünden kopuk algılamamak, onu ait olduğu bütün içerisindeki yerinde görmektir. 


Bunun için şart olan şey belli: O'nun gör dediği yerden bakmak. Oradan bakanlar, Allah yokmuş gibi konuşmazlar. 


Mustafa İslamoğlu 



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst