Bütün kâinatta hususan zîhayatlarda ve bilhâssa terbiye ve iaşelerinde her tarafta aynı tarzda ve umulmadık bir surette beraber ve birbiri içinde hakîmane, rahîmane bir dest-i gaybî tarafından olan bir tasarruf-u âmm elbette bir rububiyet-i mutlakanın tereşşuhudur ve ziyasıdır ve tahakkukuna bir bürhan-ı kat'îdir.
Zîhayat: Hayat sahibi, canlı.
İaşe: Geçindirmek. Beslemek.
Hakîmane: Herşeyde faydalar ve gayeler gözetircesine.
Rahîmane: Çok merhametlice, çok acıyan ve şefkat eden şekilde.
Dest-i gaybî: Gizli görünmez el.
Tasarruf-u âmm: Herşeyle ilgili yapılıp yürütülen iş.
Rububiyet-i mutlaka: Allah'ın (cc) sınırsız ve sonsuz terbiyeciliği ve her şeyin sahibi ve ihtiyaçlarının vericisi olması.
Tereşşuh: Sızma, sızıntı.
Ziya: Işık.
Tahakkuk: Doğruluğu meydana çıkma, gerçekleşmek, ortaya çıkma.
Bürhan-ı kat'î: Kesin delil.
Madem bir rububiyet-i mutlaka vardır, elbette şirk ve iştiraki kabul etmez. Çünki o rububiyetin kendi cemalini izhar ve kemalâtını ilân ve kıymetli san'atlarını teşhir ve gizli hünerlerini göstermek gibi en mühim maksad ve gayeleri cüz'iyatta ve zîhayatta temerküz ve içtima' ettiğinden, en cüz'î bir şeye ve en küçük bir zîhayata kendi başıyla müdahale eden bir şirk, o gayeleri bozar ve o maksadları harab eder. Ve zîşuurun yüzlerini o gayelerden ve o gayeleri irade edenden çevirip esbaba saldığından ve bu vaziyet rububiyetin mahiyetine bütün bütün muhalif ve adavet olduğundan, elbette böyle bir rububiyet-i mutlaka, hiçbir cihetle şirke müsaade etmez. Kur'anın kesretli takdisatı ve tesbihatı ve âyâtı ve kelimatı, belki hurufatı ve hey'atıyla mütemadiyen tevhide irşadatı bu büyük sırdan ileri gelmiştir.
Rububiyet: Allah'ın (cc) herşeyin sahibi, ihtiyaçlarının karşılayıcısı ve terbiye edicisi olması.
Cemal: Güzellik.
İzhar: Açığa vurma, meydana çıkarma, gösterme, ortaya koyma.
Kemalât: Mükemmellikler, olgunluklar, üstünlükler.
Teşhir: Sergileme, gösterme, göz önüne serme.
Cüz'iyat: Küçük şeyler.
Temerküz: Merkezleşme, yığılma, birikme.
Zîşuur: Şuur sahibi, bilinçli, şuurlu.
Esbab: Sebepler.
Muhalif: Zıt, aykırı.
Adavet: Düşmanlık.
Cihet: Yön, taraf.
Kesret: Çokluk, bolluk.
Kelimat: Kelimeler, sözler.
Hurufat: Harfler.
Mütemadiyen: Devamlı olarak, sürekli olarak.
İrşadat: Doğruyu ve gerçeği göstermeler.
Zîhayat: Hayat sahibi, canlı.
İaşe: Geçindirmek. Beslemek.
Hakîmane: Herşeyde faydalar ve gayeler gözetircesine.
Rahîmane: Çok merhametlice, çok acıyan ve şefkat eden şekilde.
Dest-i gaybî: Gizli görünmez el.
Tasarruf-u âmm: Herşeyle ilgili yapılıp yürütülen iş.
Rububiyet-i mutlaka: Allah'ın (cc) sınırsız ve sonsuz terbiyeciliği ve her şeyin sahibi ve ihtiyaçlarının vericisi olması.
Tereşşuh: Sızma, sızıntı.
Ziya: Işık.
Tahakkuk: Doğruluğu meydana çıkma, gerçekleşmek, ortaya çıkma.
Bürhan-ı kat'î: Kesin delil.
Madem bir rububiyet-i mutlaka vardır, elbette şirk ve iştiraki kabul etmez. Çünki o rububiyetin kendi cemalini izhar ve kemalâtını ilân ve kıymetli san'atlarını teşhir ve gizli hünerlerini göstermek gibi en mühim maksad ve gayeleri cüz'iyatta ve zîhayatta temerküz ve içtima' ettiğinden, en cüz'î bir şeye ve en küçük bir zîhayata kendi başıyla müdahale eden bir şirk, o gayeleri bozar ve o maksadları harab eder. Ve zîşuurun yüzlerini o gayelerden ve o gayeleri irade edenden çevirip esbaba saldığından ve bu vaziyet rububiyetin mahiyetine bütün bütün muhalif ve adavet olduğundan, elbette böyle bir rububiyet-i mutlaka, hiçbir cihetle şirke müsaade etmez. Kur'anın kesretli takdisatı ve tesbihatı ve âyâtı ve kelimatı, belki hurufatı ve hey'atıyla mütemadiyen tevhide irşadatı bu büyük sırdan ileri gelmiştir.
Rububiyet: Allah'ın (cc) herşeyin sahibi, ihtiyaçlarının karşılayıcısı ve terbiye edicisi olması.
Cemal: Güzellik.
İzhar: Açığa vurma, meydana çıkarma, gösterme, ortaya koyma.
Kemalât: Mükemmellikler, olgunluklar, üstünlükler.
Teşhir: Sergileme, gösterme, göz önüne serme.
Cüz'iyat: Küçük şeyler.
Temerküz: Merkezleşme, yığılma, birikme.
Zîşuur: Şuur sahibi, bilinçli, şuurlu.
Esbab: Sebepler.
Muhalif: Zıt, aykırı.
Adavet: Düşmanlık.
Cihet: Yön, taraf.
Kesret: Çokluk, bolluk.
Kelimat: Kelimeler, sözler.
Hurufat: Harfler.
Mütemadiyen: Devamlı olarak, sürekli olarak.
İrşadat: Doğruyu ve gerçeği göstermeler.
Said Nursi