bu cümlede sıkıntı duyduğum birkaç husus var.
öncelikle "Var olan herşey ya görünür, ya hissedilir, ya da duyulur"
bu denli salt deneyselcilik kabul edilebilir olsa bile argumanları bukadar basite
indirgemek ve sadece bu üç kavramla ifade etmenin çokda yeteli olacağını
sanmıyorum.
bu gün bilim bizlere gözlemcinin etkileşimde bulunmadan "gözlem" yapamayacağını
ortaya koymaktadır. bu nedenle "görünür" kelimsesi edilgenlik kipi olarak yerinde
bir kullanımla seçilmiş olsada etkileşimin ne boyutta olabileceğini ortaya koymamız lazım değilmi?
keza insanın görme kapasitesi elektromanyetik dalga spektrumunda çok çok
dar bir alanı kapsamaktadır.
insan gözünün göremediği dalga boyları için nasıl bir hüküm çıkartacaksınız?
görmenin etkin olabilmesi için ışık dalgasını yansıtan cismin kırılma indeksini
neye göre düşünmemiz lazım?
"hissedilir" öncelikle çok müphem bir kavram.bu kavramı kullanmanızı yazınısın bütünselliği ile bariz bir çelişki içinde görmekteyim.
hissetmenin burda tarifini ortaya koymuş olsaydınız en azından 4 temel etkileşme kuvveti ile açıklasaydınız kesinlikle daha net olurdu..
"duyulur" demişsiniz ve yine burda temel referans sisteminizi ortaya koymamışsınız. duymaktan kastınız insan kulağının algılama aralığı ise şayet
emin olun çok dar bir frekans aralığında duyma kabiliyetine sahibiz.
yine burda kelimenizin edilgenlik kipi doğru seçilmiş. lakin mekanik dalga olan
ses dalgalarının etkileşimi hangi yüzey ile ne şekilde gerçekleşecek?
varlığın bu denli yalın tarifi beni rahatsız ettiği için bunu ifade etmek istedim.
lakin tanrının algılanması yada ispatı mevzusu ise:
sürekli (süreklilik burda çok önemli bir ifade) var olan
vede zıttı olmayan bir "şey" in değil sadece sizin dediğiniz argumanlarla
daha niceleri ile algılanması imkansızdır.
sizin bence burda yanıldığınız husus "ispat" kavramını yanlış yorumluyor olmanız.
[burda aslında bilginin apiriori ve priori
dediğimiz iki türünden de bahsetmemiz lazım.
neyse onu başka bir yazıya bırakalım.]
birşeyin tarifi başkadır ispatı başkadır. tanrının vede spesifik olarak benim iman etmiş olduğum
Allah'ın tarifi mevzusunda bahsettiğiniz argumanlar kullanışsız bir hale gelmektedirler;
lakin ispatı, varlığın delili mahiyetinde sanattaki edilgenliğin
bir etken "varlığa" işaret etmesi hususudur.
buda basit bir mantık önermesinin sonucu şeklinde ortaya konulabilir:
güneş varsa gündüzdür,
gündüz ise güneş vardır.
"gündüz" kavramı "güneş" in tarifi değil ispatıdır.
aynı şekilde Allahın varlığının delili olarak ortaya konan "deliller"de onun
tarifi değil var olduğunun ispatıdır.
yazınızın diğer kısımlarınada zaman olursa değinmek isterim.
özellikle "bilgi" "varlık" ve "inanç" kavramları arasında kurduğunuz ilişkinin
pek rasyonel bir temelini göremedim.
bilgi ve varlık teorisi zaten başlı başına bir konu ama kavramlar net bir şekilde ortaya konursa belki bir fikir yürütülebilir.
benim kanaatimde bilimin inançtan üstün olduğu yönündedir.
lakin bu yaklaşımınızda ise mantık hatası olduğunu düşünüyorum.
tanrının kapsamış olduğu alanın genişliğinden beşeriyeti azade kılmanızı
anlayabilmiş değilim.
kurduğunuz cümleden çıkan anlam: ya öngördüğünüz tanrının vasıflarında bir eksiklik var yada beşeriyette ilahi bir güç söz konusu.
bu ise yukarda da bahsettiğim gibi kavramların farklı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.
belki "tanrı" derken kast etmiş olduğunuz kavramı biraz açarsanız daha
net bir ifade ortaya koyabilirsiniz.