Bu, bir içtihad mevzuudur. Mezhepler hak olduğu için dört olmuştur. Dört olduğu için de yine haktır. Hak olması dört olmasına mani değildir. Bir şey hem hak, hem de dört olabilir.
Nitekim peygamberlerin hepsi haktır ama yüz yir midört, başka bir rivayette iki yüz yirmi dört bin peygamber gelmiştir. Mürsellerin hepsi haktır. Hadisin ifadesiyle üç yüz on üç mürsel gönderilmiştir. Ulü'l-azm peygamberlerin hepsi haktır ve beş tane ulü'l-azm peygamber vardır. Esasen bu, hakikat-i uzmânın ancak böyle çeşitli dimağ, istidat ve kabiliyetler sayesinde inkişaf edeceği ve beklenilen şekli ve hüviyeti iktisap edeceği için doğrudan doğruya Allah tarafından ayarlanmış bir planın gereğidir. (kaderî program)
Bunun daha açık bir ifadesi şudur: Din-i Mübin-i İslam'ın birkaç yönü vardır.
1. Şeriat-ı fıtriyede cereyan eden eşya ve hadiselerin durumu.
2. Memur bulunduğumuz hususlar ve hayatımızda makes bulunan veya bizden istenen şeyler.
3. Hakikat-i Ahmediye (aleyhisselam)'da -tabir caizse- zuhur ve tecelli eden keyfiyet.
Kâinatta cereyan eden eşya ve hadiselerin bir insan hayatında aynını görmek düşünülüyorsa bu, Efendimiz'in hayatında açıkça müşahede edilmektedir. Binaenaleyh Hayat-ı Hakikat-i Ahmediye (aleyhisselam) aynen şeriat-ı garrâdır ve o, kâinattaki eşya ve hadiselerin bir mir'at-ı mücellada aksinin değişik unvanıdır. Bu konu oldukça geniş bir konudur. Resûl-i Ekrem bütün kâinata, kâinatta cereyan eden eşya ve hadiselere tevfik-i hareket ederek, davranışlarında hiç bir eksik ve gedik olmamıştır. Eksik ve gedik olacağı yerde de Allah onu kapatmış ve telafi etmiştir. Ondan sonra Efendimiz'in hayatını Sahabe ve müçtehidin-i izam yaşamıştır. Ancak görüş ufku, meseleleri kavrama ve Kur'an'a intikal etme mevzuu, tam Efendimiz gibi olamadığından ötürü herkes kendi mizaç, meşrep ve anlayışına göre naslara muvafık olmak üzere hakikat-i Ahmediye'nin bir yönünü almıştır. Onun için Allah Resûlü, zayıf bir hadislerinde, "Ümmetimin ihtilafı rahmettir." buyurmuşlardır. Bunun daha doğrusu ve kavisi ise Efendimiz'in, "Ümmetim dalalet üzerinde icma ve ittifak etmez." sözüdür.
Buradan anlaşılmaktadır ki mezhepler, Efendimiz'de makes bulan hakikat-ı şeriatı, usulde olmasa bile teferruatta adeta bölüştürmüşler ve herkes bunun bir kısmını sistemleştirmiş ve yaşamıştır. Aksine o, bütünüyle tek bir ferdin üstüne yüklense götürülemeyecek bir yüktür. İşte böyle bir bölüştürmede rahmet vardır. Ayrıca mezheplerin farklılığında kolaylık da söz konusudur. Bir insanın bir mezhebe göre hareket ve davranışları uymazsa bilmeyerek yaptığı hataları, bir başka mezhebe göre affedilir ve o kişi şeriata göre hareket etmiş sayılır. Allah öyle kabul buyurur ve mükafatlandırır.
Fethullah GÜLEN