İlim-irfan
Well-known member
Şeytanın tasallutundan kurtulmanın yollarından birisi rûhu/duyguları geliştirmek, tekâmül ettirmek ve dolayısıyla psiko-fizyolojik mekanizmayı kontrol edebilmektir. Onun yolu da bedene değil, ruha hizmet etmekten geçer. Onun da metotlarından birisi riyazettir.
Riyâzet; “şehvet gücünü” (yeme, içme, uyuma, eğlenme gibi her türlü menfaatli şeyi çeken, cezbeden yönümüzü) aşırılıklardan koruyup “orta çizgi”ye çekmektir. Dünyevî lezzet ve zevkleri asgariye indirip, meşrû yola girmek; az gıda, az uykuyla nefsi terbiye etmek; ulvî duyguları, pozitif enerjiyi yükseltmek de riyâzet kelimesiyle ifâde edilir. Meşrû dairenin keyfe kâfî geldiğinin şuurunda olarak alkol, kumar gibi gayr-i meşrû hayattan uzak kalmak icap eder. Meselâ, günlük ortalama 1000-1200 kalori kâfî gelir. Şâyet, daha yüksek kalorili yiyecekleri midemize doldurursak; bu mide fabrikasına kapasitesinin üstünde ham madde vermek demektir. Onu işlemek için; ayrıca mesâî sarf edecektir. Bu da onu yıpratacaktır. Eğer günde üç öğün yer; her seferinde midemizi tıka-basa doldurur; habire bir şeyler atıştırırsak oburlaşır; yemek bağımlısı oluruz. İşte burada devreye şeytan girmektedir. Çok yemeye ve onları gayr-i meşrû yoldan elde etmeye teşvik eder.
Peygamberimizin (asm), “Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Oysa belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak nefsin galebesiyle, illâ da mideyi doldurma işini yapacaksa bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın. Her türlü hastalığın küpü midedir” 1 diye ikaz etmesinin sırlarından birisi bu değil mi?
Tıpçıların üstadı İbni Sinâ, tıp ilmini iki satırla toplayarak bu hadîsi şöyle açar: “Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, yemek üstüne yemek yemektir. Yani, vücuda en muzır, dört beş saat ara vermeden yemek yemek, veyahut lezzet için çeşitli yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.” 2
Araştırmalar; çok yemek içmek değil; az, düzenli, ölçülü ve dengeli beslenmek; uyumak gerektiğini ortaya koyuyor. İşte, tasavvuf terbiyesinde, bu psiko-fizyolojik ve psişik kazanımlar, “kıllet-i taam, kıllet-i menam, kıllet-i kelâm” (az yemek, az uyumak, az konuşmak) şeklinde formüle edilmiştir.
Vücûdumuzun çok yemeğe ihtiyacı yoktur. Sigara tiryakiliği ve alkol bağımlılığı nasıl ihtiyaçtan değil, alışkanlıktan kaynaklanıyorsa; belli bir kalorinin dışındaki yemek ihtiyacı ve açlık da; fizyolojik şartlanma ve alışkanlıklardandır.
Özetle; Sünnet-i Seniyye, Peygamberimizin (asm) yaşadığı tarz üzere bir hayat sürmek, tıbbın da istediği en mükemmel yaşama şeklidir. Şeytanın dürtülerinden ancak “aklımız midemize, ruhumuz cesedimize, kalbimiz nefsimize” hâkim olursa korunabilir ve ruh ile beden formumuzu koruyabiliriz.
Ali Ferşadoğlu - Yeni Asya
03/03/2010
Riyâzet; “şehvet gücünü” (yeme, içme, uyuma, eğlenme gibi her türlü menfaatli şeyi çeken, cezbeden yönümüzü) aşırılıklardan koruyup “orta çizgi”ye çekmektir. Dünyevî lezzet ve zevkleri asgariye indirip, meşrû yola girmek; az gıda, az uykuyla nefsi terbiye etmek; ulvî duyguları, pozitif enerjiyi yükseltmek de riyâzet kelimesiyle ifâde edilir. Meşrû dairenin keyfe kâfî geldiğinin şuurunda olarak alkol, kumar gibi gayr-i meşrû hayattan uzak kalmak icap eder. Meselâ, günlük ortalama 1000-1200 kalori kâfî gelir. Şâyet, daha yüksek kalorili yiyecekleri midemize doldurursak; bu mide fabrikasına kapasitesinin üstünde ham madde vermek demektir. Onu işlemek için; ayrıca mesâî sarf edecektir. Bu da onu yıpratacaktır. Eğer günde üç öğün yer; her seferinde midemizi tıka-basa doldurur; habire bir şeyler atıştırırsak oburlaşır; yemek bağımlısı oluruz. İşte burada devreye şeytan girmektedir. Çok yemeye ve onları gayr-i meşrû yoldan elde etmeye teşvik eder.
Peygamberimizin (asm), “Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Oysa belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak nefsin galebesiyle, illâ da mideyi doldurma işini yapacaksa bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın. Her türlü hastalığın küpü midedir” 1 diye ikaz etmesinin sırlarından birisi bu değil mi?
Tıpçıların üstadı İbni Sinâ, tıp ilmini iki satırla toplayarak bu hadîsi şöyle açar: “Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, yemek üstüne yemek yemektir. Yani, vücuda en muzır, dört beş saat ara vermeden yemek yemek, veyahut lezzet için çeşitli yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.” 2
Araştırmalar; çok yemek içmek değil; az, düzenli, ölçülü ve dengeli beslenmek; uyumak gerektiğini ortaya koyuyor. İşte, tasavvuf terbiyesinde, bu psiko-fizyolojik ve psişik kazanımlar, “kıllet-i taam, kıllet-i menam, kıllet-i kelâm” (az yemek, az uyumak, az konuşmak) şeklinde formüle edilmiştir.
Vücûdumuzun çok yemeğe ihtiyacı yoktur. Sigara tiryakiliği ve alkol bağımlılığı nasıl ihtiyaçtan değil, alışkanlıktan kaynaklanıyorsa; belli bir kalorinin dışındaki yemek ihtiyacı ve açlık da; fizyolojik şartlanma ve alışkanlıklardandır.
Özetle; Sünnet-i Seniyye, Peygamberimizin (asm) yaşadığı tarz üzere bir hayat sürmek, tıbbın da istediği en mükemmel yaşama şeklidir. Şeytanın dürtülerinden ancak “aklımız midemize, ruhumuz cesedimize, kalbimiz nefsimize” hâkim olursa korunabilir ve ruh ile beden formumuzu koruyabiliriz.
Ali Ferşadoğlu - Yeni Asya
03/03/2010