Bahar Sağanakları ve Diriliş

kasif1

Well-known member
819ccb8890ac49a3a0cad29f2055e427.jpg

Canlılara sonbaharda kışın gelişini sezme ve buna uygun hazırlık yaparak kışa öyle girme kabiliyeti bahşedilmiştir. Hatta kışın çetin geçip geçmeyeceği tahminlerini canlıların yaptığı hazırlıklardan anlayan birçok insan vardır. Sevk-i İlâhî ile hayvanlara kışın soğuklarını atlatabilmek için eko-sistemdeki şartları değerlendirip hazırlık yaptırılırken, bitkilere de çetin kış şartlarında canlılıklarını nasıl koruyabilecekleri ve nesillerinin devamını nasıl sağlayabilecekleri genetik program olarak kaydedilmiş ve Sevk-i İlâhî ile bu program yürütülmektedir. Maddî vücutların yazı, kışı ve baharı olduğu gibi mânevîyât dünyamızın da kışı ve baharı vardır.

Her gecenin bir sabahı olduğu gibi her kışın da bir baharı olacaktır. Ve günler günleri kovalar, kış yerini ilkbahara terk eder. İlkbaharda doğan güneşin çehresinde sevginin izleri vardır. Buzlar erir, karlar suya dönüşür; sular, buhar buhar sevgiyle yükselir. Yukarılarda damlalaşan su habbeleri, o sevgi atmosferinde kanatlanır, sonra ümit damlaları olarak toprağın bağrına iner.

Bahar sağanakları; toprak, hayata beşik olabilecek derecede ısındığı zaman, tohumlara rahmet damlaları olarak erişir. Bu rahmet damlacıkları kış uykusundaki tohumları uyarır. Her tohumdaki depo besin öyle ayarlanmıştır ki, yeni yapraklar meydana getirilip, fotosentezle besin üretilmeye başlanana kadar yeter. İnsanlar ve toplumlar da böyledir. Bitkilerin ve hayvanların yaşadığı mevsim hazırlıkları ve baharda uyanma gibi hâdiseleri bizler de yaşarız.

Bütün canlılar tarafından dört gözle beklenen bahar sağanakları, vuslat mevsiminde rahmetin damla damla yoğunlaşmasıdır. Onun için şâir:
“Kış geldi, firak açmadadır gönlüme yâre
Vuslat yine mi kaldı güzel fasl-ı bahara” der.

Şâirin ayrılık ateşini söndüren, kavuşmanın güzel baharda olmasıdır. O bahar mevsimi ki, rahmet damlalarıyla sevgiyi yeşertir, bitkiler hayat yüklü yapraklarla süslenir. Elvan elvan çiçekler, burcu burcu kokular yayarlar. Ovalar ve obalar yeşile bürünür.

Bahar sağanaklarında; âşık, dostunun kokusunu duyup canlanır, onun çevreye akseden güzelliklerini görüp coşar. Anadolu insanı da onun faydasına o kadar inanır ki, taslarına topladığı nisan yağmurlarını bir yıl boyunca dertlilere şifa diye içirir. Anneler bebeklerini, sıhhatli olsun, çabuk büyüsün diye nisan yağmurlarıyla yıkar.

Sezai Karakoç, Mona Roza' da:
“Yağmurlardan sonra büyürmüş başak/ Meyveler sabırla olgunlaşırmış …” der.

Canlılar âlemi baharda bir farklı sergilenir; temaşa edenler muhabbeti ve ahengi anlasınlar diye. Bilsinler ki bu sergilerin arkasında asılları var, bunlar numûneleri. Numûneler, tadılıp asıllarına müştak olmak içindir. Onun için Kur'ân'da: “Göklerde ve yerde ne varsa, hepsini size O verdi. Şüphe yok ki bunda iyi düşünecek kimseler için ibretler vardır." (Câsiye, 13) buyrulmaktadır.

Bir astrofizikçi avucunu uzatıp yağmur sularıyla doldurduktan sonra: “Bakın bir avuç dolusu gök taşı yakaladım. Atmosfer fezadan gelen minik demir zerreleriyle doludur. Her gün bunlardan iki ton kadarı atmosferimize düşer. Bir yağmur bulutundan geçtikleri vakit yağmurun boşanması için katalizör vazifesi görürler. Neticede nüvesi bir gök taşı olan bir yağmur damlasıdır." der.

Tevfik Fikret'e göre yağmur, başıboş ağıt yakan, türkü söyleyen, tek düze ürkek damlacıklardır:
“Küçük, muttarid, muhteriz darbeler/ Kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz/ Olur dembedem vevha-ger, nağme-sâz”

Bediüzzaman ise: “O katreler (damlalar) başıboş olmayıp, gemleri onları temsil eden meleklerin ellerindedir.” diyerek çok farklı bir ufka dikkatlerimizi çekmektedir.

Yağmura iki farklı açıdan bakış. Biri başıboş, ağıt yakan, türkü söyleyen, tek düze ürkek damlacıklar olarak bakarken, diğeri Allah'ın emrinde meleklerin dizgininde itaatkâr memurlar olarak görüyor. Bakmakla görme arasındaki fark.

Gözyaşlarını diriltici bahar sağanakları gibi akıtan Günümüzün Dertlisi de: “Yağmur damlaları, rahmet ufkundan dökülen merhamet katreleri olarak iniyorlar ufkumuza. Üzerlerinde muhabbet ve şefkat mührü var. Bundan dolayı, yağmur damlalarının yere inişi anını ganimet bilip, duaların kabul olacağı rivayet edilen o esnada gönülden yakarışa geçmek lâzım. Bizim için en önemli dua, hatta kendi kurtuluşumuzu istemekten de önemli dua: Allah'ım! Yüce adını dünyanın dört bir tarafına duyur! Gönüllerimizi ve dünyadaki bütün kulların kalblerini imana, İslâm'a, Kur'ân'a ve ihsana aç! Bu yolda bizleri de istihdam eyle! Bizleri ihlâslı; kılı kırk yararcasına takva hayatı yaşayan; zühtü esas edinen; kurbiyetine mazhar olup Sen'in yakınlığını kazanmış; Sen'den razı olmuş, Sen’in de kendilerinden razı olduğun kullarından eyle! Allah'ım, her kapıyı açan Rabb'im! Biz Ümmet-i Muhammed'e (sas) hususan kardeşlerimize, dostlarımıza ve sevdiklerimize hayır kapılarını aç! Ey Rabb'im! Biz Ümmet-i Muhammed’e (sas) ve hususiyle de dünyanın dört bir tarafındaki kardeşlerimiz, dostlarımız ve sevdiklerimize bir rahatlık, sıkıntılarına bir çıkış yolu ihsan eyle! Salâtu selâm Efendimiz (aleyhissalatu vesselam), al ve ashabı üzerine olsun niyazıdır. Bu sebeble biz semadan süzülen her damlayla beraber yeryüzüne teşrif eden meleklerin kanadına bu duayı takmalıyız. O’ndan gelenlerin geldiği anda, O’na gidecek şeylerin gitmesinde bir kolaylık söz konusudur. Yani gök kapıları açık, rahmet geliyor, yerden kelimeler de O’na yükseliyor." diyor.

Yağmuru; hayatın devamı, rızk tedarikinde önemli bir unsur olduğu için rahmet olarak isimlendirir iyi düşünüp ibret alanlar.

Peygamberimiz (sas) âlemlere rahmet olarak gönderildi. Çünkü o insanlığı bütün ümitleriyle kucaklamış ona öyle bir âb-ı hayat sunmuş ki, kendisine uydukları müddetçe zirvelerde kalma garantisi vermiştir.

Nurullah Genç, Efendimiz (sas) için:
“Rahmet vadilerinden boşanır âb-ı hayat
En müstesna doğuşa hâmiledir kâinat
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
Tohumlar ve iklimler Sen'indir; mevsim Sen'in
Mekânın fırçasında solmayan resim Sen'in
Anneler çocuklara hep Sen'i içirecek
Sana mü'mindir sema; Sana muhtaçtır zemin”

derken, bize O'na ne kadar muhtaç olduğumuzu hatırlatıyor.

Bahar sağanaklarıyla yerde hayat başlar, kurumuş kütüklere can gelir, hazan mevsiminde her şeyini döküp, kupkuru kemik haline gelen ağaçlar, yapraklarla süslenirler. Toprağa düşmüş tohumlar, yeni bir hayata başlamak üzere sahneye çıkarlar.

"'O'dur rahmetinin (yağmurun) önünden müjdeci olarak rüzgârlar gönderen. Nihayet bu rüzgârlar o ağır bulutları hafif bir şeymiş gibi kaldırıp yüklendiklerinde, Biz onları, ölü bir ülkeye sevk eder, derken oraya su indiririz de orada her türlüsünden meyveler, ürünler çıkarırız." (A'râf, 57)

Bediüzzaman: “Nasıl ki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her taife-i nebatatın, tohumların, ağaçların istidatlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; her biri kendine mahsus çiçek açar; fıtrî birer vazife başına geçer... Öyle de: Sahabe ve tabiinin başına gelen fitne dahi çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidatları tahrik edip kamçıladı; ‘İslâmiyet tehlikededir, yangın var!’ diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyet'in hıfzına koşturdu.” diyor.

Bugün çiçeklerini kokladığımız, meyvelerine şahit olduğumuz yerler, yağmura liyakat kazanmış beldelerdir. Yüz elli yıldır çeşitli fırtınalarla boğuşan insanımız, bu fırtınaları tohumların aşılanması ve rahmetin müjdecisi kabul edip dünyada yeniden dirilişi gerçekleştirmek için çalışmaktadır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve bize âb-ı hayatımızı sunan, yaratılış gâyemizi öğreten Efendimiz’i dünyanın dört bir tarafında bekleyen hizmet erleri, şâirin ifadesi ile: “Onun dokunduğu küçük bir nakış, O’na sırılsıklam bir bakış, uğrunda koparılan bir baş, O'nun için görülen bir düş, O’nu yeryüzünde görmüş, O'nun visaliyle gülmüş” olabilmek ve emin nasihatçiler dairesine girebilmek için nöbetteler. Nöbetteler; çünkü O'nun bayrağının dünyada güneşin doğup battığı her yerde dalgalanması için onlara hedef verilmiş.

“İnsanlık derdi ile dertlenmeyen bizden değildir.” hadîsini çok iyi anlayan Baharın Dertlisi, bu hedefe ulaşılması için reçetesinde: “Bizim insanımız, ellerindeki imkânları iyi kullanmalı, her taraftaki eğitim seferberliğine destek olmalı; bunu yaparken bir birlik tesis etmeli ve bu birliği insanlık paydasında buluşma şeklinde evrensel hale getirmeli ve tekvinî kanunları gözeterek fakr-u zaruretten de kurtulma yolları aramalı ve bulmalı. Ülkemizin, milletimizin, devletimizin bayrağını hemen her sahada şerefle göndere çekmeli.” diyor.

Kışta gelen Baharın Mimarı, döneminde onu anlamayan insanlara sizinle konuşmayacağım diyerek şu anda sathı arza yayılan yeryüzü mirasçılarına seslenir: “Şu muasırlarım varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennetâsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zeminimizde çiçek açacaklar. Biz hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki; mazi kıtasına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız. O bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden Horhor toprağının kapıcısı olan kafanın başına takınız. Kapıcıya tembih edeceğiz, bizi çağırınız. Mezarımızdan ‘henîen leküm’ sedasını işiteceksiniz.”


Bugün dünyada açan Çiçeklerin Bahçıvanı: “Başta insanlığın İftihar Tablosu (sas) olmak üzere. İmam-ı Rabbânî. İmâm-ı Gazâlî. Hz. Üstad gibi İslâmî tekevvünümüzün fikir mimarlarının, aksiyon insanlarını bir uçağa bindirip İslâm adına gerçekleşen gelişmeleri teker teker gösterebilseydik de buzların erimesi, karların suya inkılâb etmesi, ovaların, obaların yeşermesinin altında sizlerin alın teriniz var, hayatta iken duyduğunuz, düşündüğünüz, tahayyül ve tasavvur ettiğiniz şeylerin büyük bölümü gerçekleşti, devamı da gerçekleşecek İnşaallah diyebilseydik” diyor. Biz, onların bunlardan haberdâr olduğuna inanıyoruz. Çünkü Günümüzün Dertlisi’nin ifadelerinin devamında; “Onlar Allah'ın göstermesi ile görüyor ve ‘belki şimdi bayram’ diyorlar” dediğine şahit oluyoruz.

Dertli Şâirin bahar sağanaklarının dirilticiliğinde, mekânın fırçasında solmayan resim olan “Altın Saçlı Bahar” ına kulak verelim:
Bu mevsim o kadar coşkun ki sular,
Çığlık çığlık vadi, dere inliyor.
Sular gibi köpürüyor duygular,
"Gel Sonsuz'a yelken açalım" diyor.

Nur yağıyor, ışık sarmış her yanı.
Zaman artık sevinç, neş'e zamanı...
Beklemiştik mevsimlerce bu ânı,
Bir bir ölenler diriliyor...

Her yanda güzellik, her yanda âhenk,
Geçmişteki muhteşem günlere denk..
Ve bahçemizde hevenk hevenk,
Bir başka tadda meyveler eriyor...

Duygularla dolu esiyor rüzgâr,
Kabarıyor denizlerde dalgalar;
Enginlerde altın saçlı bir bahar,
Bin bir renk ve desenle tülleniyor.

Ve, gelenler daha mutlu olacak;
Dünya yeniden ışıkla dolacak...
Asırlık karanlıklar boğulacak,
Muştusu ULU DİVÂN’dan geliyor.
 
Üst