Ey Müslüman Kardeşler!.. Ey insanlar!..
Şu gerçeği itiraf etmeliyiz ki; müslümanlar derin gaflete dalıp zevk ve sefaları peşinde koşark#n; çok kuvvetli, yıkıcı bir akım, akıl ve fikirleri tesir altına almış, onlara hakim olmuştur.
Böylece birtakım fikirler doğmuş, birtakım görüşler ve felsefeler ortaya çıkmıştır. Yepyeni fakat temelsiz birtakım medeniyetler kurulmuştur. Bu dâvalar, bu görüşler, bu felsefeler, bu asaletsiz medeniyetler; islâm fikriyle yarışa girmişler, Müslümanlara kendi memleketlerinde saldırmışlardır. Müslümanları, her taraftan kuşatmışlar, memleketlerine evlerine, hattâ ha-rim-i ismetlerine kadar girmişlerdir.
Bununla da yetinmemişler, Müslümanların kalplerine, akıllarına ve hislerine hâkim olmuşlardır. Bu zararlı cereyanları hakim kılmak için çeşitli aldatıcı yollara, kuvvetlere başvurulmuş ve bütün müslüman milletler tesir altında bırakılmıştır. Hatta islâmî ciddiyetle müdafaa eden devletler bile bu akımlara kapılmış, bunları körükörüne kabul etmişlerdir.
Bunun neticesi olarak bütün müslüman milletlerde manevî ve ahlâkî yönden melez bir nesil türemiş, bu nesil islâmdan daha çok, islâmî olmayan fikir ve görüşlere bağlanmıştır. Bu melez nesil, fikrî, siyasî ve idari yönden islâm liderliğini eline geçirmiş, müslüman milletleri gaflet içinde istediği yola koşturmuştur.
Müslümanlar ne yaptıklarını, nereye gittiklerini bilmez olmuşlardır. Müslümanların arasında bâtıl inanç ve fikirlere davet eden sesler yükselmiş, müslümanla-ra: «Artık islâm prensiplerinden elinizde kalan şu birkaçşeyi de bırakın. Bizimle beraber siz de, isteyerek hayatın şartlarını, yaşamın icaplarnı kabul edin. Eskimiş, kokmuş fikirlerden kafanızda ve kalbinizde ne kalmışsa atın. Aldatıcı, iki yüzlü ve softa olmayın. Gelin, Garplılar gibi hareket edin. Fakat müslümamz, da deyin,» demek istemişler ve onları bu yola çekmişlerdir.
Şu gerçeği bilmeliyiz ki: Biz islâm Nuru'ndan, islâmî esaslar ve hükümlerden çok uzaklaştık. Evet... İslâm Dini, her faydalı şeyi almamızı, nerede bulursak hikmeti kabul etmemizi emreder... Fakat Allah'ın dininden olmayan şeylerde başkalarına benzememizi, islâm inanç ve farzlarını, ceza ve hükümlerini bir tarafa atıp, dünyaya dalan veşaytanlara kapılan bir milletin peşinde koşmamızı şiddetle yasaklar.
Hakikaten ilim ilerledi. Teknik gelişti. Fikir çeşitli merhaleleri aştı. Servetler arttı. Dünya zînetlerle doldu, insanlar nîmetlere garkolup zevk-u sefaya daldılar.
Fakat bunlar insanlığa bir saadet getirdi mi? Bunlardan herhangi biri, bu dünya hayatında, insanlar için emniyet temin etti mi? insanların ruhlarını sükûnete, kalplerini huzura kavuşturdu mu? Yatakta uyuyan insan emniyet içinde mi? Gözler yaş akıtmaktan uzak kaldı mı?
Suçlara karşı savaş açıldı mı? Cemiyet canilerin şerrinden kurtuldu mu? Sayılması mümkün olmayan milyonlarca açların karnı doydu mu? Fakirler zenginleşti mi? Her tarafı kaplayan çeşitli eğlence yerleri ve çirkef mahaller üzgünlerin kederlerini giderdi mi? Bağrı yanıklara çare buldu mu?
İnsanlar rahat ve huzura erdi mi? Saldırganların düşmanlığından, zalimlerin zulmünden emîn oldu mu?
Ey insanlar!.. Bunlardan hiçbiri gerçekleşmemiştir, öyleyse.günümüzün bu yaldızlı medeniyetinin dİger medeniyetlerden üstün tarafı nedir? Bu yıkıcı akımların zararısadece bunlar da değildir.
Görmez misin?.. Bu asrın kanunları, felsefeleri ve görüşleri birbirini çürütmekte, birbirini yok etmekte, insanları uzun tecrübelere sürükleyip büyük kurbanlar verdirdikten sonra başarısızlığa uğratmaktadır. Mahrumiyet acısını tattırmaktadır.
Şu gerçeği itiraf etmeliyiz ki; müslümanlar derin gaflete dalıp zevk ve sefaları peşinde koşark#n; çok kuvvetli, yıkıcı bir akım, akıl ve fikirleri tesir altına almış, onlara hakim olmuştur.
Böylece birtakım fikirler doğmuş, birtakım görüşler ve felsefeler ortaya çıkmıştır. Yepyeni fakat temelsiz birtakım medeniyetler kurulmuştur. Bu dâvalar, bu görüşler, bu felsefeler, bu asaletsiz medeniyetler; islâm fikriyle yarışa girmişler, Müslümanlara kendi memleketlerinde saldırmışlardır. Müslümanları, her taraftan kuşatmışlar, memleketlerine evlerine, hattâ ha-rim-i ismetlerine kadar girmişlerdir.
Bununla da yetinmemişler, Müslümanların kalplerine, akıllarına ve hislerine hâkim olmuşlardır. Bu zararlı cereyanları hakim kılmak için çeşitli aldatıcı yollara, kuvvetlere başvurulmuş ve bütün müslüman milletler tesir altında bırakılmıştır. Hatta islâmî ciddiyetle müdafaa eden devletler bile bu akımlara kapılmış, bunları körükörüne kabul etmişlerdir.
Bunun neticesi olarak bütün müslüman milletlerde manevî ve ahlâkî yönden melez bir nesil türemiş, bu nesil islâmdan daha çok, islâmî olmayan fikir ve görüşlere bağlanmıştır. Bu melez nesil, fikrî, siyasî ve idari yönden islâm liderliğini eline geçirmiş, müslüman milletleri gaflet içinde istediği yola koşturmuştur.
Müslümanlar ne yaptıklarını, nereye gittiklerini bilmez olmuşlardır. Müslümanların arasında bâtıl inanç ve fikirlere davet eden sesler yükselmiş, müslümanla-ra: «Artık islâm prensiplerinden elinizde kalan şu birkaçşeyi de bırakın. Bizimle beraber siz de, isteyerek hayatın şartlarını, yaşamın icaplarnı kabul edin. Eskimiş, kokmuş fikirlerden kafanızda ve kalbinizde ne kalmışsa atın. Aldatıcı, iki yüzlü ve softa olmayın. Gelin, Garplılar gibi hareket edin. Fakat müslümamz, da deyin,» demek istemişler ve onları bu yola çekmişlerdir.
Şu gerçeği bilmeliyiz ki: Biz islâm Nuru'ndan, islâmî esaslar ve hükümlerden çok uzaklaştık. Evet... İslâm Dini, her faydalı şeyi almamızı, nerede bulursak hikmeti kabul etmemizi emreder... Fakat Allah'ın dininden olmayan şeylerde başkalarına benzememizi, islâm inanç ve farzlarını, ceza ve hükümlerini bir tarafa atıp, dünyaya dalan veşaytanlara kapılan bir milletin peşinde koşmamızı şiddetle yasaklar.
Hakikaten ilim ilerledi. Teknik gelişti. Fikir çeşitli merhaleleri aştı. Servetler arttı. Dünya zînetlerle doldu, insanlar nîmetlere garkolup zevk-u sefaya daldılar.
Fakat bunlar insanlığa bir saadet getirdi mi? Bunlardan herhangi biri, bu dünya hayatında, insanlar için emniyet temin etti mi? insanların ruhlarını sükûnete, kalplerini huzura kavuşturdu mu? Yatakta uyuyan insan emniyet içinde mi? Gözler yaş akıtmaktan uzak kaldı mı?
Suçlara karşı savaş açıldı mı? Cemiyet canilerin şerrinden kurtuldu mu? Sayılması mümkün olmayan milyonlarca açların karnı doydu mu? Fakirler zenginleşti mi? Her tarafı kaplayan çeşitli eğlence yerleri ve çirkef mahaller üzgünlerin kederlerini giderdi mi? Bağrı yanıklara çare buldu mu?
İnsanlar rahat ve huzura erdi mi? Saldırganların düşmanlığından, zalimlerin zulmünden emîn oldu mu?
Ey insanlar!.. Bunlardan hiçbiri gerçekleşmemiştir, öyleyse.günümüzün bu yaldızlı medeniyetinin dİger medeniyetlerden üstün tarafı nedir? Bu yıkıcı akımların zararısadece bunlar da değildir.
Görmez misin?.. Bu asrın kanunları, felsefeleri ve görüşleri birbirini çürütmekte, birbirini yok etmekte, insanları uzun tecrübelere sürükleyip büyük kurbanlar verdirdikten sonra başarısızlığa uğratmaktadır. Mahrumiyet acısını tattırmaktadır.