İlim-irfan
Well-known member
Dünya kadar büyük bir nimet
Seleme bin Ubeydullah şöyle rivayet etti: Resûlullah sall
u aleyhi ve sellem buyurdular ki: 'Sizden kim, günlük yiyeceği ile evinde güvende, bedeninde âfiyette ise adeta ona bütün dünya verilmiş gibidir.'
Tirmizî, Zühd, 34/2346; İbni Mace, Zühd, 10/4141
Giydirip tıraş ettiğimiz, temizleyip beslediğimiz bedenlerimiz bizim değildir. Bedenimize kan pompalayan kalbimizden o kanı süzen böbreğe kadar bedenimizdeki organlarımız da bizim değildir. O organlara hayat veren ruh bizim olmadıktan sonra derimizin, kemik ve kanımızın bizim olması düşünülemezdi zaten. Bedenlerimizin sadece emanetçisiyiz. Hiçbir bedel ödemeden, şekil ve kalite değerlendirme zahmetine bile katlanmadan bize lütfedilen bedenlerimiz, ruhumuzun onlarla bağlantısı devam ettiği sürece elimizin altında kalacak ilahî ikramlardır.
Bedenlerimizin canımızın yongası gibi durması, incinen, ağrıyan bölümünün bizi üzmesi değerli olmalarını sağlıyor. Bu değerin üzerinde bir değer de bedenlerimizin bize Allah'ın emaneti olarak verilmiş olmasıdır. Dalağımızdan, dudağımızdaki bir tüye kadar her şeyi Allah'ın emaneti olma niteliğine haizdir. Sağlıklısı da hastalıklısı da değerlidir. Sahibi Allah olan bir nimetin emanetçileri olarak o nimeti sadece bize yararı ile ölçemeyiz. Nimetin kendisi ve bize yararı kadar sahibinin de ona ilgiyi artıracağı gayet tabiidir.
Kıymet bilmiyoruz!
Ne yazık ki, hazır bulduğumuz bedenlerimiz kıymetini bilemediğimiz iki nimetten biridir. Bedenlerimizin sıhhatli olmasıyla hastalıklı olması arasındaki farkı ancak sıhhat elden gidince öğrenmiş oluyoruz. Bu öğrenme de genelde bir işe yaramayan bilgi olmaktadır. Genç yaşta ve sıhhatli iken kıymet bilmek bu bakımdan büyük bir kazançtır. İbni Abbas radıy
u anhümanın rivayet ettiği bir hadiste Resûlullah sall
u aleyhi ve sellem bu hakikati dikkat çekici bir dille bize beyan etmektedir: 'İki nimet vardır ki, insanların çoğu onların kıymetini bilmezler: Sıhhat ve boş vakit.' [Buharî, Rekaik, 1/6412; Tirmizi, 2304; İbni Mace, 4170 ]
Bedenlerin hesabı sorulacaktır
Hastane odalarına düşmeden önce, bedenlerimizi Allah'ın nimetleri olarak takdir edip şükrünü eda edebilmemiz, namaz kılmak, zekât vermek gibi öğrenip tatbik etmemiz gereken temel kültürümüz olmalıydı. Özellikle 'benim bedenim' anlayışının yanlış olduğunu tüyü bitmeden öğrenen bir nesil, bedenlerini Allah yolunda ve O'nun rızası doğrultusunda kullanmakta daha şanslı olacaktır. Zaten bedenlerimizin yaratılış maksadı olan Allah için kullanılmaları gerçekleşmedikten sonra sıhhatli olmalarıyla sorunlu olmaları arasındaki fark erimektedir.
Bedenlerimizin hesabı bizden sorulacak olan emanetler olması gerçeğini en az sadakasını ödeme mecburiyetinde olduğumuz mal kadar ciddiye alabilsek büyük bir kazanç içinde olurduk.
Karda düşüp ayağın kırılmasına karşı gösterilen titizlik diğer organlar için de gösterilmelidir. Ciğerlerin, böbreklerin, göz ve kulağın kıymetinin bilinmesi emanet şuurumuzu gösterecektir. Akıl, bünyemizde bulunan ve diğerleriyle ölçülemeyecek kadar üstün olan değerde bir nimettir. Bu nimetlerin her biri yarın hesabını vereceğimiz emanetler olarak elimizin altında bulunmaktadır. Bu nimetlere zarar vermemiz halinde, hem emanete zarar vermenin vebali altında kalacağız hem de o nimetlerle eda edilebilecek görevlerin eksikliğini ve o eksikliklerin vebalini taşıyacağız. Aklımıza zarar verebilecek şeylerden kaçınmak insanî ve imanî bir gerekliliktir. Aklımız gibi bizde bulunan ne varsa aynı şey onun için de gereklidir.
Afiyet içinde olmak büyük bir nimettir
'Sağlık, sıhhat, sağlığın verdiği huzur' anlamına gelen âfiyet, Peygamber aleyhisselamın hararetli tavsiyeleri arasındadır. Farklı zamanlarda ashabına Allah'tan âfiyet istemelerini tavsiye buyurmuştur:
Enes bin Malik rivayet ediyor: Resûlullah sall
u aleyhi ve sellem buyurdular ki: 'Ezanla ikamet arasında dua reddedilmez.'
'Peki, ne diyelim ya Resûlullah?' dediler.
'Allah'tan dünya ve ahirette âfiyet isteyin.' [Tirmizî, Daavat, 128/3594] (Bu anlamdaki benzer rivayetler için bkz. Tirmizî, Daavak, 84.bab; İbni Mace, Dua, 5.bab)
Hz. Peygamber'in terk etmediği dua
Ebu Davud, Nesaî, İbni Mace ve diğerlerinin rivayet ettiği bir hadiste Resûlullah sall
u aleyhi ve sellemin sabah akşam şu duayı terk etmediği bildirilmiştir:
'Allahım!
Dünyada ve ahirette senden âfiyet isterim.
Allahım!
Senden dinim, dünyam, ailem ve malım hakkında af ve âfiyet isterim.
Allahım!
Ayıplarımı ört. Korkularımı gider.
Allahım!
Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan, üstümden beni koru. Altımdan bir tuzağa düşmekten senin azametine sığınırım.' (Ebu Davud, Edeb,110/5074)
Nimet kadri bilme kuralları
Temizlik, bedenlerimizin bize emanet olarak verilmesinin gereği olarak dikkat edeceğimiz bir numaralı görevdir. Bu bir numara, Kur'an'ın inen ayetlerinde de bir numara olarak tecelli etmiştir. Müddessir suresinin 3. ayeti elbise temizliğine dikkat çekerek tebliği başlattı. Bakara suresinin 222.ayeti Allah Teâlâ'nın 'çok temizlenenleri sevdiğini bildirmektedir. Müslüman bir toplum olarak, Müslüman bir fert olarak temizliği Müslümanlığımızın simgesi olarak görmemiz en tabii hakkımız olmalıdır. Kur'an'ın temizliği imanî boyutlarda anması önemli bir işarettir. Sahih hadislerde temizlik imanın parçası, yarısı olarak önümüze konmuştur.
Nureddin Yıldız - Milli Gazete
15/12/2009
Seleme bin Ubeydullah şöyle rivayet etti: Resûlullah sall
Tirmizî, Zühd, 34/2346; İbni Mace, Zühd, 10/4141
Giydirip tıraş ettiğimiz, temizleyip beslediğimiz bedenlerimiz bizim değildir. Bedenimize kan pompalayan kalbimizden o kanı süzen böbreğe kadar bedenimizdeki organlarımız da bizim değildir. O organlara hayat veren ruh bizim olmadıktan sonra derimizin, kemik ve kanımızın bizim olması düşünülemezdi zaten. Bedenlerimizin sadece emanetçisiyiz. Hiçbir bedel ödemeden, şekil ve kalite değerlendirme zahmetine bile katlanmadan bize lütfedilen bedenlerimiz, ruhumuzun onlarla bağlantısı devam ettiği sürece elimizin altında kalacak ilahî ikramlardır.
Bedenlerimizin canımızın yongası gibi durması, incinen, ağrıyan bölümünün bizi üzmesi değerli olmalarını sağlıyor. Bu değerin üzerinde bir değer de bedenlerimizin bize Allah'ın emaneti olarak verilmiş olmasıdır. Dalağımızdan, dudağımızdaki bir tüye kadar her şeyi Allah'ın emaneti olma niteliğine haizdir. Sağlıklısı da hastalıklısı da değerlidir. Sahibi Allah olan bir nimetin emanetçileri olarak o nimeti sadece bize yararı ile ölçemeyiz. Nimetin kendisi ve bize yararı kadar sahibinin de ona ilgiyi artıracağı gayet tabiidir.
Kıymet bilmiyoruz!
Ne yazık ki, hazır bulduğumuz bedenlerimiz kıymetini bilemediğimiz iki nimetten biridir. Bedenlerimizin sıhhatli olmasıyla hastalıklı olması arasındaki farkı ancak sıhhat elden gidince öğrenmiş oluyoruz. Bu öğrenme de genelde bir işe yaramayan bilgi olmaktadır. Genç yaşta ve sıhhatli iken kıymet bilmek bu bakımdan büyük bir kazançtır. İbni Abbas radıy
Bedenlerin hesabı sorulacaktır
Hastane odalarına düşmeden önce, bedenlerimizi Allah'ın nimetleri olarak takdir edip şükrünü eda edebilmemiz, namaz kılmak, zekât vermek gibi öğrenip tatbik etmemiz gereken temel kültürümüz olmalıydı. Özellikle 'benim bedenim' anlayışının yanlış olduğunu tüyü bitmeden öğrenen bir nesil, bedenlerini Allah yolunda ve O'nun rızası doğrultusunda kullanmakta daha şanslı olacaktır. Zaten bedenlerimizin yaratılış maksadı olan Allah için kullanılmaları gerçekleşmedikten sonra sıhhatli olmalarıyla sorunlu olmaları arasındaki fark erimektedir.
Bedenlerimizin hesabı bizden sorulacak olan emanetler olması gerçeğini en az sadakasını ödeme mecburiyetinde olduğumuz mal kadar ciddiye alabilsek büyük bir kazanç içinde olurduk.
Karda düşüp ayağın kırılmasına karşı gösterilen titizlik diğer organlar için de gösterilmelidir. Ciğerlerin, böbreklerin, göz ve kulağın kıymetinin bilinmesi emanet şuurumuzu gösterecektir. Akıl, bünyemizde bulunan ve diğerleriyle ölçülemeyecek kadar üstün olan değerde bir nimettir. Bu nimetlerin her biri yarın hesabını vereceğimiz emanetler olarak elimizin altında bulunmaktadır. Bu nimetlere zarar vermemiz halinde, hem emanete zarar vermenin vebali altında kalacağız hem de o nimetlerle eda edilebilecek görevlerin eksikliğini ve o eksikliklerin vebalini taşıyacağız. Aklımıza zarar verebilecek şeylerden kaçınmak insanî ve imanî bir gerekliliktir. Aklımız gibi bizde bulunan ne varsa aynı şey onun için de gereklidir.
Afiyet içinde olmak büyük bir nimettir
'Sağlık, sıhhat, sağlığın verdiği huzur' anlamına gelen âfiyet, Peygamber aleyhisselamın hararetli tavsiyeleri arasındadır. Farklı zamanlarda ashabına Allah'tan âfiyet istemelerini tavsiye buyurmuştur:
Enes bin Malik rivayet ediyor: Resûlullah sall
'Peki, ne diyelim ya Resûlullah?' dediler.
'Allah'tan dünya ve ahirette âfiyet isteyin.' [Tirmizî, Daavat, 128/3594] (Bu anlamdaki benzer rivayetler için bkz. Tirmizî, Daavak, 84.bab; İbni Mace, Dua, 5.bab)
Hz. Peygamber'in terk etmediği dua
Ebu Davud, Nesaî, İbni Mace ve diğerlerinin rivayet ettiği bir hadiste Resûlullah sall
'Allahım!
Dünyada ve ahirette senden âfiyet isterim.
Allahım!
Senden dinim, dünyam, ailem ve malım hakkında af ve âfiyet isterim.
Allahım!
Ayıplarımı ört. Korkularımı gider.
Allahım!
Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan, üstümden beni koru. Altımdan bir tuzağa düşmekten senin azametine sığınırım.' (Ebu Davud, Edeb,110/5074)
Nimet kadri bilme kuralları
Temizlik, bedenlerimizin bize emanet olarak verilmesinin gereği olarak dikkat edeceğimiz bir numaralı görevdir. Bu bir numara, Kur'an'ın inen ayetlerinde de bir numara olarak tecelli etmiştir. Müddessir suresinin 3. ayeti elbise temizliğine dikkat çekerek tebliği başlattı. Bakara suresinin 222.ayeti Allah Teâlâ'nın 'çok temizlenenleri sevdiğini bildirmektedir. Müslüman bir toplum olarak, Müslüman bir fert olarak temizliği Müslümanlığımızın simgesi olarak görmemiz en tabii hakkımız olmalıdır. Kur'an'ın temizliği imanî boyutlarda anması önemli bir işarettir. Sahih hadislerde temizlik imanın parçası, yarısı olarak önümüze konmuştur.
Nureddin Yıldız - Milli Gazete
15/12/2009