Konuya cevap cer

Cevap: Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metod


Araştırmanın sonuçları 


                               Bediüzzaman’ın Kur’ân’ın mu’cizeliğini isbat ve beyan  konusundaki metodunda gözlenebilen bazı önemli hususlar vardır. Öncelikle  İ’câzü’l-Kur’ân’ı açıklarken üzerinde durduğu arka plana bakmak gerekir. Daha  önce de belirttiğimiz gibi, hiç kuşkusuz o Kur’ân’a yapılan hücumlardan ve bu  hücumlara karşı Kur’ân’ın bizzat verdiği cevaplardan hareket etmiştir.  Alimlerimiz, Kur’ân’ın mu’cizeliğini Araplara detaylı olarak, Arap olmayanlara  ise icmâlî bir biçimde açıklamaya özen göstermişler. Bediüzzaman ise, Kur’ân’ın  mu’cize yönlerini bütün insanlara tasilatlı bir biçimde açıklamaya büyük ihtimam  göstermiştir.



                               Bediüzzaman’ın, İ’câzü’l-Kur’ân’ı açıklama konusunda kendisinden  önceki âlimlerden etkilendiği doğrudur. Ancak, bu konuda daha önce hiç temas  edilmeyen önemli bir takım çizgiler belirlediğini de itiraf etmeliyiz.  Abdulkahir Cürcânî ve onun nazmu’l-Kur’ân konusundaki nazariyesini takdir  etmekle birlikte, Abdulkahir’in vardığı çizgide kalmamış, aksine bu nazariyeden  çıkan başka bir meselede tafsilatta bulunmuştur. O da, münasebetler meselesidir.  Bediüzzaman, buna büyük önem vermiş ve tefsir ettiği âyetlere kapsamlı bir  şekilde uygulamıştır. O kadar ki, bu uygulamasında Zemahşeri’yi aşmıştır.  Sözkonusu münasebetler üçtür: Ayetin âyetle münasebeti. Aynı âyetin cümleleri  arasındaki münasebet. Her bir cümlenin keyfiyet ve unsurları arasındaki  münasebet. Yani aynı cümlenin, lafız ve eczaları arasındaki ilişki, mânâsındaki  münasebetler. Bu Kur’ân-ı Kerimdeki i’câz sırrını anlamak için “nazım  nazariyesi”ne Bediüzzaman tarafından getirilen çok güzel ve önemli bir  yeniliktir.



                               Aynı şekilde Abdulkahir Cürcanî’ye takdir ve hayranlığını  bildirmekle birlikte Bediüzzaman’ın, Kur’ân’ın i’câz vecihlerinden sadece bir  tanesiyle yetinmek konusunda onu taklit etmediğini, yani “Nazım Nazariye”sini  i’câz konusunda tek ölçü kabul etmediğini görüyoruz.



                               Bediüzzaman’ın başka bir yönüne daha dikkat çekmek gerekir. O  da, İ’câz konusunda bazı orijinal ve yeni vecihler getirmesidir. Meselâ:  Kur’ân’ın marifet ve medeniyet konusundaki i’câzına dikkat çekmesi, Kur’ân’daki  ilimlerin birliğini vurgulaması, Kur’ân’ın ilim ve ma’rifetin temel bir kaynağı  olduğunu belirtmesi, Kur’ân’ın yapısındaki bütünlük ve ahengi açıklaması,  Kur’ân’ın bütün semâvî kitaplara murakıb ve hakem olduğunu ifade etmesi... gibi  konular Bediüzzaman’ın i’câzü’l-Kur’ân konusunda getirdiği yeniliklerdir.



                               Bediüzzaman, i’câz vecihlerinden her birisine ve hatta bu  vecihlerin şıklarına orijinal ve güzel misaller getirmiş ve bu açıklamalarında  eski âlimler tarafından tekrar edilen misallerle yetinmemiştir.



                               İ’câz konusunu ele alan kitaplara göz attığımızda,  müelliflerinin Kur’ân’ın mu’cizeliğini âlimler seviyesindeki kimselere  göstermeye çalıştıklarını görüyoruz. Dolayısiyle onların muhatapları sadece  âlimlerdir, başkalarını nazara almazlar. Fakat, Bediüzzaman’ın onlardan farklı  olarak, i’câzü’l-Kur’ân konusunda avam-ı nasa özel bir itina gösterdiğini  gördüm. Bu gerçek, avamın da Kur’ân’ı anlayabileceği ve Kur’ân’ın avam tabakası  için de mu’cize teşkil ettiğini tekrar tekrar ifade etmesinde açıkça göze  çarpıyor. Acaba, avama gösterdiği bu itinanın sırrı ne olabilir? Hiç şüphesiz  Bediüzzaman “alim-i mürşid”e güzel bir örnektir. Çünkü, avamın seviyesini  yükseltmeye çalışmış, böylece bir çoklarının Kur’ân’ı anlayıp mânâlarını idrak  etmelerine, dolayısiyle iki dünya saadetini kazanmalarına ve Kur’ân’a muhatap  olma seviyesine çıkmalarına imkân sağlamıştır.



                               Bediüzzaman İ’câz konusunda-özellikle-iki nokta üzerinde  açıklamalarını teksif etmiştir. Birincisi: Beyan i’câzı. İkincisi ise: Batı ve  materyalist felsefe karşısındaki ma’rifet ve medeniyet i’câzı. Acaba, bizzat  Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi Arap olmayanların Araplaşıp, Arapların arasına  karışınca lafız sanatının galebe etmesi sebebiyle insanların dil konusundeki  selikaları bozulmuşken beyan i’câzının rolü ne olabilir? Bir âlim-i mürşid olan  Bediüzzaman, terbiyenin en evvel metod ve usule ihtiyacı olduğu inancındadır.  Bunun en güzel yolu ise, belağat ve edebiyattır. Çünkü, bu insanın hassasıdır.  İnsanın ruhunu en güzel şekilde terbiye, vicdanını en okşayıcı olarak tasfiye,  fikrini en güzel biçimde tezyin eden ve kalbini en iyi şekilde genişleten bir  nevi edebiyattır. Bundan dolayıdır ki, bu nevi edebiyatı, bütün ilimlerin  sultanıymış gibi, hepsinden daha yaygın, daha geniş, daha nafiz ve beşer kalbine  daha yakın olarak görürsünüz. Bediüzzaman, belağatın ehemmiyetine ve akıl ve  vicdana olan te’sirine önemle dikkat çeker. Bu sebeplerden dolayıdır ki,  Bediüzzaman bu i’câz vechine son derece önem verir.

                               Bediüzzaman, “Beyanî i’câz”ı açıklarken iki metod takip etiğini  görüyoruz. Birincisi: Buna yeterli derecede delil ve bürhan getirmesi. Fatiha  Sûresinin tamamı ile Bakara Sûresinin ilk otuz üç âyetini içine alan parlak  tefsiriyle bu metoda gözel bir örnek sergilemiştir. İkincisi: İ’câzü’l-Kur’ân  konusundaki bu veche yöneltilebilecek bütün şüpheleri defetmek. Meselâ,  Kur’ân’daki tekrarların sırları ve Kur’ân’ın şiir olmaktan münezzeh olduğu  konusundaki ikna edici izahlarını gördük. Bana öyle geliyor ki Bediüzzaman, bu  konuda, İ’câzü’l-Kur’ân isimli kitabının büyük bir kısmını şiirin tenkidi,  tahlili ve Kur’ân’ın şiire olan üstünülüğüne tahsis eden el-Bakillânî’den daha  iyi yapmıştır. Çünkü Bakıllânî, bu noktada israfa kaçmıştır. Eğer, Kur’ân  nazmının güzelliğini açıklamaya yönelseydi daha önemli ve üstün bir hizmet  yapmış olurdu.



                               Yine Bediüzzaman’ın, Kur’ân’ın fasılaları (ayet sonları)  konusunda ne güzel açıklamalar yaptığını gördük. Bu açıklamaları yaparken,  sadece âyet sonunun âyetle olan münasebetini belirtmekle yetinmemiş, aksine, bu  fezlekelerin Allah’a iman ve sıfatullahla ilgili temel kaideler ihtiva ettiğini,  Kur’ân’ın külli maksatlarını isbat ettiğini belirtmiş ve Kur’ân fasılalarının  insanın vicdanı ve kalbi üzerindeki imanî ve psikolojik tesirlerini  açıklamıştır. Bu güzel ve orijinal açıklamaları Bediüzzaman’dan başka bir  kimsenin yaptığını görmedim.



                               Kur’ân’ın marifet ve medeniyet konusundaki i’câzına gelince,  Bediüzzaman bu i’câz yönünü kavrayıp el atabilmiş, onu isbat edebilmiş ve  Kur’ân’a hücum edildiği bu asırda bununla Kur’ân muarızlarına karşı koyabilmiş,  ve bundan hareketle Batının bozuk medeniyetinin çürüklüğünü ve bu medeniyetin  nasıl beşeriyeti dalalete sürükleyip hak ve hakikati görmesine engel olduğunu  isbat edebilmiştir. Bediüzzaman bunu yaparken, realiteyi konuşturmuş ve İslâm  Ümmetinin, Allah’ın Şeriat ve nizamını terkederek harfi harfine ve adımı  adımına Batıyı taklid etmesi karşısında duyduğu teessüf ve üzüntü haliyle  gerçekleri dile getirmiştir. Onun sözleri, Kur’ân-ı Kerimi yeniden hayat ve  marifet alanına aktarmaya, Ümmetin inanç ve kültürünü tashih ve medeniyetini  kurma konusunda Kur’ân’ı tekrar en büyük merciiyet makamına iade etmeye açık  bir davettir.



                               Mediüzzaman merhumun, ictimaî, beşerî ve tabii ilimlerin  Kur’ân-ı Kerimin nur kaynağından çıktığını ve özellikle de Allah’ın güzel  isimlerine dayandığını açıklamasıyla “bilginin İslâmîleştirilmesi” fikrinin en  büyük öncülerinden birisi olmuştur. Bu nedenle, Bediüzzaman’ın fikirleriyle  “el-Ma’hedü’l-Alemî Li’l-Fikri’l-İslâmî” arasında bir köprü kurulmasını zarurî  görüyorum.



                               Bediüzzaman’ın İ’câzü’l-Kur’ân konusundaki fikirleri öylesine  gerçekçi ve canlıdır ki, günlük hayata aktarılmaya rahatlıkla imkân verir. Bu  da, onun fkirlerini araştırmak, onları geliştirmek, üzerinde yeni fikirler bina  etmek ve bunların üzerinde donup kalmamakla olur. İslâmın sancağını asırlarca  taşıyan bu millet, Batının materyalist medeniyetine karşı koyabilen  Bediüzzaman’ı örnek alarak Kur’ân-ı Kerimin esas ve düsturları üzerinde eski  şanlı tarihini yeniden kurabilir ve buna muktedirdir.



Hülasa: Kur’ân, âlimlere enerji kaynağı olmaya devam edecek,  hayranlık uyandırıcı sırları bitip tükenmeyecek, bütün kitaplara ve bilcümle  ma’rifetlere olan hakemliği sürecek ve âlimler: “Kur’ân hâlâ taptazedir!”  demeye devam edeceklerdir.



                               Ben, Bediüzzaman’ın eserlerinde zengin bir fikir madeni buldum.  Her fikri, Kur’ân-ı Kerimin i’câz vechinden biri sayılabilir. Bu açıklamalarımla  maksadımı ifade edip edemediğimi bilemiyorum. 



                               Dipnotlar


                               1. Kamer Sûresi: 20. 

                               2. Mâide Sûresi: 31. 

                               3. Yâsîn Sûresi: 39. 

                               4. Bakara Sûresi: 255. âyet; İbrahim Sûresi: 32-34. âyetler. 

                               5. Cum’a Sûresi: 1. 

                               6. Nebe’ Sûresi: 7. 

                               7. Hicr Sûresi: 217. 

                               8. Hadîd Sûresi: 25. 

                               9. Kehf Sûresi: 109. 

                               10. Bakara Sûresi, 29



KPR - Bahar 96 - ada Kuran Yorumu



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst