Bediüzzamanın Avrupası doğuma hazırlanıyor 27 Ekim 2010 / 12:45 Haber 7 yaz

harp

Well-known member
Bediüzzamanın Avrupası doğuma hazırlanıyor
27 Ekim 2010 / 12:45
Haber 7 yazarı Mehmet Ali Bulut, Bediüzzaman'ın Avrupa ile ilgili yorumunu aktardı

Risale Haber-Haber Merkezi
Haber 7 yazarı Mehmet Ali Bulut, Bediüzzaman'ın Avrupa ile ilgili yorumunu aktardı. Şeyh Bahid Efendiye verdiği cevabı aktaran Bulut, "Avrupa dahi, İslâmı kabule mecbur olacaktır" dedi.
Bulut'un yazısı şöyle:
Yıl 1907. Yer Ayasofya’nın önündeki kahvelerden biri. İkindi namazı kılınmış ve dönemin Ezher hocalarından Şeyh Bahid Efendi, Ayasofya’nın önündeki kahvelerin birinde bir kısım ahbabıyla sohbet etmektedir. Konu, Said Nursi’ye gelir. O sıralarda Kürdî mahlasıyla meşhurdur. Onun ilimlerdeki mahareti ve zekâsı konuşulur ve Şeyh Bahid’den onu ilzam etmesi istenir.
Tuhaftır tam da o sırada Bediuzzaman camiden çıkagelir. Derler ki işte bu o. Çağırırlar, o da gelir. Bahid Efendi bir iki ilmî yoklamadan sonra Bediuzzaman’a sorar:
– Avrupa ve Osmanlılar hakkında fikriniz nedir?
Bediüzzaman son derece basit bir ifade ile;
“– Avrupa, bir İslâm devletine hamiledir, günün birinde onu doğuracak; Osmanlı da Avrupa’ya hamiledir; o da onu doğuracak.” cevabını verir.
Bediuzzaman’ın ifadesinde kullandığı elfazdan, Osmanlı’nın doğumunun daha yakın olduğu da anlaşılıyor. Nitekim, Osmanlı, o konuşmadan 13 yıl sonra doğumunu gerçekleştirdi ve bizim cumhuriyetimizin de içinde bulunduğu bir yığın batılı evladı oldu.
Şimdi ise görüyoruz ki Avrupa ciddi sancılar çekiyor. (Belki de bu konuşmadan 130 yıl sonra!) Siz bakmayın Serrazin gibi Arap asıllı uşak ruhlu insanların, batılı halkları Müslümanlar aleyhine kışkırtmalarına…)
Nasıl ki, bizim batılı evlat, dönüşümü kabullenmek ve halkın talebine boyun eğmek zorunda kaldı, Avrupa dahi, İslâmı kabule mecbur olacaktır.
Onun da İslâmî bir doğum yapması yakındır denebilir. Öteden beri, bazı velilerin istihracıyla, Avrupa’da bir devlet Müslüman olacak dendiğinden, kendileriyle harbe iştirak edip -bu iştirak çıkarlara dayalı da olsa- bir dostluk yaşadığımız Almanları bu işe en yakın görmüş ve onların Müslüman olmasını hep ümit etmişizdir. Hâlâ da bu ümidi koruyoruz ve bir önceki yazımda da temas ettiğim gibi, Almanya cidden muhteşem bir doğuma hazırlanıyor. Nitekim Serrazin’e en susturucu cevaplar yine Alman devlet ve fikir adamlarından geldi. Alman halkı da sonunda şu hakikati görecek ki onu ırkçılığa sevk edenler Alman değil. Dün bir Yahudi kökenli (Hitler) ırkçının peşine takıldıkları için yurtlarının harap olduğunun bilincinde olan Almanların, şimdi de Arap asıllı bir Alman ırkçısının peşine düşmeyeceklerini tahmin ediyorum.
Elbette her yerde her dönemde ırkçılığın menhus lezzetine kapılacak birileri vardır ve çıkar. Ama bir hayvan bile aynı delikten iki kere ısırılmadığına göre Almanlar dahi bu zokayı bu kez yutmayacaklardır…
Onlar veya başkaları, bir gün ırkçılık ve enaniyet damarlarını İslâm havuzu içine atıp eritecek ve en az diğer ülkeler kadar onlar da İslâma girme şansını elde edeceklerdir.
Ne var ki bu, İslâm adına yeterli bir gelişme sayılamaz. İslâmın, onlar nazarında bir değer ifade edebilmesi için, en başta Müslümanların Avrupa dilenciliğinden kurtulmaları gerekir.
Hangi efendi kapısında dilenci gibi bekleyen zavallının fikrine itibar eder? Bugüne kadar, hiçbir zaman efendinin, dilenci konumundaki insanlardan bir şey aldığı görülmemiştir.
Diğer bir problemimiz ise, oradaki Müslümanlardır. Maalesef pek çoğu o medeniyete uyum sağlayamadıkları gibi yazık ki başka bir medeni hal ve tavır da sergileyememişlerdir. Biz oralara iş ve aş için gittiğimiz ve hâlâ da tufeylîce onların düzenlerinden istifade etmeye çalıştığımız için ne bizim, ne de dinimizin bir kıymet-i harbiyesi vardır.
Dolayısıyla oraya her ne ad ve unvanla gidilirse gidilsin; her bir Müslüman, orada İslâmın ve İslâm medeniyetinin bir temsilcisi olduğunu müdrik olmalıdır. Asıl amacı bu olmasa bile, her hareketinin İslâm hanesine yazıldığını bilmeye mecburdur.
İşte biz böyle davranmaya muvaffak olduğumuzda öyle hızlı neticeler husule gelecek ki, onlar daha parmak ısıracaklar!
Ben ümitvarım. Bundan 20 yıl önce de bugünkü halleri haber verdiğimizde bir kısım insanlar istib’âd ediyor ve uzak görüyordu.
Nasıl ki Allah, ‘akim’ -çocuğunun olması şansı kalmamış- Zekeriya(as)’dan –skolastik karanlığa batmış Avrupa’dan- Yahya(as)’ı –medeniyeti- var etti, öyle de –bilim ve ilim üretme kabiliyetini kaybettiği için- yeniden bir medeniyet kurma şansını kaybetmiş gibi görünen şu İslâm coğrafyasından da yeniden bir diriliş ile yeni bir medeniyeti var edecektir. Adı da Asya medeniyetidir. Fakat ruhu İslâm!
Bunun için yapacağımız tek şey, ‘Ey Yahya sımsıkı Kitaba sarıl’ (Meryem, 12) ayetinin emrine uyup, Kuran’a uymak ve onunla yeniden dirilmektir. Nitekim insanlığın elinde, Kur’an’dan başka, sımsıkı sarılınacak saf bir ilahi mesaj da kalmamıştır!
Haber 7
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzamanın Avrupası doğuma hazırlanıyor 27 Ekim 2010 / 12:45 Habe

Evet, ilkokulda bile serbest olmalı
27 Ekim 2010 Çarşamba 08:02
Başörtüsü yasağını üniversitede korumanın artık iyice zorlaştığını gören laikçi cephe, birazcık geri çekilip yeni bir sipere yattı: Kampüste olur, ama kamuda olmaz. İlköğretimde hiç olmaz!
Buna karşı benim fikrim ise yıllardır aynı: Gerek başörtüsü gerekse başka herhangi bir dini kıyafet, her yerde ve her yaşta giyilebilmelidir. Buna karışmak da, Yargıtay Başsavcısı dahil, hiç kimsenin haddine değildir.
Değerli dostum Bekir Berat Özipek, işin kamu kısmını geçenlerde gayet iyi anlattı bizim gazetede: “Başörtülü kamu çalışanı olur mu” sorusu, “başörtüsüz kamu çalışanı olur mu?” sorusu kadar saçmadır dedi. Devletin toplumda varolan giyinme biçimlerinden birini “norm” olarak alıp diğerini “anormal” ilan edemeyeceğini, aksinin “ayrımcılık” olduğunu yazdı. (Star, 12 Ekim 2010)
Evet, bence de ortada korkunç bir ayrımcılık var ve bir an önce bitmeli. Dolayısıyla “türbanlı” memurlarımız, müdürlerimiz, valilerimiz, yargıçlarımız olabilmeli. Hele de “yüzde 10 seçim barajı”ndan çok daha vahim olan “yüzde 60 oranındaki başörtülü kadınların seçilme barajı” mutlaka kalkmalı.
Ama ben daha da ileri gideceğim: Başörtüsü, üniversite öncesinde de serbest olmalı. 7 yaşındaki bir kız çocuğu bile, eğer ilkokul kapısına örtülü geliyorsa, geri çevrilmemeli.
Peki bunu kız çocuklarının örtünmesini desteklediğim için mi söylüyorum?
Hayır. İslam’da dini sorumluluğun buluğ çağında başladığının farkındayım ve bunun öncesindeki “tesettür”ü dinen gereksiz görüyorum. Dahası pedagojik açıdan da olumlu bulmuyorum.
Ama bunlar benim fikirlerim ve hiçbir aile bunlara uymak zorunda değil. “Çocuğumuz küçük yaştan itibaren tesettüre alışsın, o ruhla büyüsün istiyoruz” diyen bir aileye karışamam. (Hak taleplerini illa siyasi konjonktüre uydurmalarını bekleyip, aksi olunca “sizi gidi provokatörler” diye de kendilerine çıkışamam.)
Laikçi cepheden gelecek itirazı tahmin etmek zor değil: “Ama o zaman o çocukların körpecik beyni muhafazakar dinle yıkanmış olacak!”
Muhtemelen de bunu söylerken aynı çocukların beyinlerinin “çağdaşlık”la, “Atatürk ilke ve devrimleri”yle, “varlığını Türk varlığına armağan etmek”le yıkanmasında, hem de bunun devlet tarafından her çocuğa tek tek yapılmasında hiçbir sakınca görmeyecekler.
Gerçekte ise çocuklar devlete değil ailelerine aittir. Ve her aile çocuğunu kendi inanç ve değerlerine göre yetiştirme hakkına sahiptir. Hindu aile Hinduca, ateist aile ateistçe, Müslüman aile de Müslümanca yetiştirebilir evladını.
Ve bu yetiştirme, muhafazakarlık derecenize göre, “dini kıyafet giydirme”yi de içerebilir.
New York’a her gittiklerinde 5. Cadde’deki şık mağazaları turlayan sevgili Beyaz Türklerimiz, bir zahmet Brooklyn’deki Ortodoks Yahudi mahallelerine de uğrarlarsa biraz aydınlanabilir, “körpecik” Yahudi çocuklarını “kippa” denen takkeleriyle görebilirler.
Ailelerin bu doğal hakkına karışmak, çocukları devletin mülkü gibi görmek ise, totaliter rejimlere has bir iştir.
Siyasi görüşlerini önemsediğim ve çoğunlukla beğendiğim AK Parti milletvekili Zafer Üskül’ün bunu nasıl atladığını ve “devlet o çocukları ailelerinden alır” şeklindeki o çok yanlış sözü nasıl sarf ettiğini merak ediyorum.
Üskül, argümanını “çocukların öğrenim özgürlüğünün engellenmesi”ne dayandırmış. Ama burada bu özgürlüğü engelleyen, başı örtülü kızını okula göndermek isteyen aile değil ki... “Bu kız buraya böyle giremez” diyen devlet.
Devlet bu dayatmayı bıraktığında, hep şikayet ettiğimiz “kız çocuğunu okutmama” eğilimi de azalabilir.
Ve Türkiye, özgürlüğün sadece “değerli” değil aynı zamanda “faydalı” da olduğunu öğrenebilir.
Star
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzamanın Avrupası doğuma hazırlanıyor 27 Ekim 2010 / 12:45 Habe

Said Nursi Celal Bayar'ı o kadar tutmuyordu
27 Ekim 2010 / 09:30
Porf. Özsoy, Said Nursi'nin CHP'yi DP ile uyardığını bu uyarısının Menderes ile gerçekleştiğini söyledi

Risale Haber-Haber Merkezi
Haber 7 yazarı Prof. Dr. Osman Özsoy, Bediüzzaman Said Nursi'nin CHP'yi DP ile uyardığını ancak bu uyarısının Bayar sonrası Menderes ile gerçekleştiğini söyledi.
Hürriyet yazarı Soner Yalçın'ın “Said-i Nursi’den CHP’ye mektup” başlıklı yazısını da hatırlatan Özsoy, Bediüzzaman'ın Celal Bayar'ı "o kadar tutmadığına" dikkat çekti.
Özsoy'un yazısındaki ilgili bölüm şöyle:
CHP yöneticileri bir grup aydınla birlikte geçtiğimiz hafta İstanbul’da bir otele kapandılar ve “ne olacak bu CHP’nin hali?” sorusuna cevap aramaya çalıştılar. Söylendiğine göre, çok partili hayata geçildiğinden beri CHP 50-60 yıldır böyle bir toplantı yapmamış.
Gazeteci Soner Yalçın, “Said-i Nursi’den CHP’ye mektup” başlıklı son yazısında ilgi çekici bir konuya temas etti. Yazıda, ilk çok partili seçimin yapıldığı 1946 seçimlerinin ardından, kapsamlı bir durum değerlendirmesi yapmak üzere CHP’nin 1947 yılında kurultaya gittiği bilgisine yer verildi. Adeta bir arama konferansı şeklinde geçen bu kongrenin tam 19 gün sürdüğü ve tarihi bazı kararlar alındığı aktarıldıktan sonra, alınan kararlardan memnun kalan Bediuzzaman Said-i Nursi’nin, partinin genel sekreteri Hilmi Uran’a mektup yazdığı ve memnuniyetini ifade ettiğinin altı çizildi.
Mektupta CHP’ye tarihi uyarılar ve hatırlatmalar var.
Fakat mektubun en ilgi çekici yanı, bugünkü yazımıza da esas teşkil eden şu kısmı: “Size karşı elbette çok cihetlerde dahili ve harici muarızlar var. Ben dünya ve siyasetin haline bakmadığım için bilemiyorum. Fakat beni bu senede çok sıkıştırdıkları için mecburiyet sebebine baktım ki, size karşı bir muarız çıkmış. Eğer o muarız mükemmel bir reis bulup hakaik-i imaniye namına çıksaydı, birden sizi mağlup ederdi. Çünkü bu milletin yüzde doksanı, bin seneden beri an ane-i İslamiye ile, ruh ve kalble bağlanmış.” (Emirdağ Lahikası)
Bazı kelimeleri anlamakta güçlük çekmesi muhtemel genç okuyucularımız olabileceğini düşünerek meseleyi kısaca açalım. Size karşı bir muarız çıkmış dediği, 1946 seçimlerinde CHP’nin karşısına dikilen Demokrat Parti’den başkası değil. ‘Eğer o parti mükemmel bir liderle ortaya çıksaydı ve iman hakikatlerine samimiyetle sahip çıkaydı, sizi daha o seçimlerde mağlup ederdi’ dediği liderin kim olduğuna gelince.
Hemen akla, Demokrat Parti ile et ve tırnak gibi birlikte anılan Adnan Menderes gelse de, o tarihte partinin genel başkanı Menderes değil. Demek ki Celal Bayar’ı o kadar tutmuyordu. 1950 seçimlerinin hemen ardından Menderes Demokrat Parti’nin genel başkanlığına seçildi. Menderesli yıllar herkesin malumu. Asıldığı ana kadar girdiği tüm seçimleri kazandı.
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzamanın Avrupası doğuma hazırlanıyor 27 Ekim 2010 / 12:45 Habe

Kainat eczanesinden gribe kalkan ilaçlar
27 Ekim 2010 / 09:00
Kış aylarında limonata ve narenciyenin başta grip ve soğuk algınlığına karşı kalkan görevi üstlendiği bildirildi

Kış aylarıyla birlikte artan başta grip ve soğuk algınlığı hastalıklarına karşı en doğal korunma yolunun günde bir bardak limonata içmek ve narenciye tüketmek olduğuna işaret eden uzmanlar, her gün içilecek limonata ve ortalama 1 tane tüketilecek narenciyenin başta grip ve soğuk algınlığına karşı adeta kalkan görevi üstlendiğini söylüyor.
Enfeksiyonların yaygın olduğu kış aylarında bol C vitamini alınmasıyla vücudun direncinin artacağını ve hastalığın daha kolay atlatılacağını savunan uzmanlar, günde bir bardak içilen limonatanın, hastalığa yakalanma riskini azaltacağını belirterek, "Rahat bir kış geçirmek için narenciye tüketiminden vazgeçmeyin. Günde bir bardak limonata, vücudunuzun C vitamini ihtiyacının önemli kısmını tek başına karşılar. Hastalığa yakalanma riskini azaltır, hastalık halinde ise daha çabuk iyileşmeyi sağlar. Ancak vitamin değerini koruması için limonatayı mutlaka taze sıkılmış limondan yapın ve özellikle ılık tüketin. Limonu yemek de aynı koruyucu etkiye sahiptir" diyor.
Limonatanın diğer narenciye ürünlerine göre, çocukların da daha fazla ilgisini çekebileceğine işaret eden uzmanlar, zayıf vücut dirençleri nedeniyle hastalığa yakalanma riski fazla olan çocukların limonata sayesinde rahat bir kış geçirebileceklerine dikkat çekiyor. Portakal ve mandalinanın kan şekerini yükselttiği için şeker hastaları için tehlikeli olabileceğini bu nedenle limon veya limonata tüketmelerinin daha yararlı olacağını kaydeden uzmanlar, enfeksiyonların yaygın olduğu kış aylarında her gün ortalama bir tane portakal, mandalina veya limonun tatlı olarak bilinen türlerinin tüketilmesinin soğuk havalarda vücudun direncini artırmakla birlikte gribal enfeksiyona karşı tek başına yeterli olmayacağı uyarılarında bulunuyor.
Yeni Şafak
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzamanın Avrupası doğuma hazırlanıyor 27 Ekim 2010 / 12:45 Habe

"Burada 'Elhamdülillah' dersin, orada 'Elhamdülillah' yersin..."
27 Ekim 2010 Çarşamba 06:46
"Burada 'Elhamdülillah' dersin, orada 'Elhamdülillah' yersin..."
"Cenneti aletle yapmadılar, niyetten ubudiyetten yaptılar."
Mevlânâ

Önce "iş makineleri" göründü uzaktan. Yaklaştılar. Hayretle seyretmeye koyuldu onların o fısıltılı gelişlerini. Nefeslerden yapılmış şeffaf tekerlekleri üzerinde hışırtıyla ilerliyorlardı. Kepçelerinin keskin dişleri, iri parlak bıçakları katı sessizliği parçalamaya başladı. Çatır çatır söküp attılar vurdumduymazlığın boz bulanık çamurlarını. Temiz seslerin, tatlı nefeslerin eğesinde bilenmiş bıçakları gafletin kayalarına dokunur dokunmaz, hayretten kıvılcımlar çıkardılar. Cansızlığın taşları, nankörlüğün sağır kayaları yarıldı; bağırlarından bengisular fışkırmaya başladı.
Sonra, makineler tonlarca şükür ve sabrı karmaya başladılar. Sessizliğin dağıldığı, gafletin sökülüp atıldığı, nankörlüğün parça parça edildiği o cıvıltılı alana döküldü şükür-sabır çimentosu. Rahmet yağmurlarıyla yıkandı temel. Temiz niyetler üzerine kuruldu bina... Duvarlar yükselmeye başladı hızla. Takvadan tuğlalar dizildi üst üste. Hüsranı dışarıda bıraktı, rahmeti içeride bıraktı duvarlar. Darlıklar dışarıda kaldı, genişliklere odalar açıldı takva takva üstüne kondukça..
Var edilen her şey, hayırla yad edilen her dilber, hayranlıkla tanışılan her güzel, şükürle tadılan her nimet içeride kaldı.. Dışarıda şer.. Dışarıda hiçlik.. Dışarıda lüzumsuzluk. Dışarıda yalan. Dışarıda boş söz.. Dışarıda kaldı hüzün ve korkular. Hayranlık bahçeleri doluştu içeri.. Rahmet yağmurları indirildi tavandan içeri. Çiçeklerin hepsi içeride açtı. Rayihaların hepsi damlaya damlaya gül oldu. Dışarıda kaldı tüm çirkinlikler.. Kapılarını tekbirden çattılar odaların. Allahüekber'in manası tel tel açıldıkça, içeri koşuştu izzetler, yücelikler, yakınlıklar.
Zilletlerin üzerine kapandı kapılar. Alçaklıklar eşikten yüz geri etti. Aşağıların aşağılarını uzakta bıraktı kapılar. Gıybetlerin iğrenç kokuları erişemedi içeri. Riyaların çirkin yüzleri silindi uzaklarda. Oda oda genişledi bina. Odalar odalara açıldı. Genişlediler.. Sonsuza doğru genişlediler. Sevdaların hepsini çevreledi duvarlar. Vedalara veda etti duvarlar. Fenanın soğuğu giremedi içeri. Hiçliğin berisinde, varlığın ortasında kuruldu çatısı binanın. Arttıkça artan mümin hayreti kadar yükseldi tavan. Göğe doğru yayıldı. Minnettarlığın sonsuz mavisinde kurulan gökler tavan oldu odaya.
Sübhanallah'tan avizeler indirildi odaların ortasına. Pırıl pırıl tenzih kristalleri uç uca dizildi avize diye. Vechullah'ın tanıdık yüzü nur indi değdi her köşeye. Ünsiyet saçıldı zeminin her noktasına. Sonsuz yakınlıktan, ebedî mutluluktan ışıltılar süzüldü. Gölgeler ve ışıklar oynaşmaya başladı hoş sohbetten çatılmış sedirler üzerinde. Sıcacık dudaklara aşkla değmiş salâvatlardan güller açıldı odanın başköşesinde. Bülbül şakımalarından, seher vakti zikirlerinden aynalar dikildi duvarlara.
Kıbleye döndükçe yeniden inşa edilen yüzünün nurunu seyre dalsın diye namaz ehli. Mahcup yüzlere serince değmiş gözyaşlarından havuzlar açıldı odanın göbeğine. Dünyaya uzak, ahirete yakın ağlayışlarıyla dinlensin diye kutlu misafir. Mahzun kalpleri yakıp kavurmuş tövbelerden pencereler açıldı Cemâlullah denizlerine.
Kardeşlik hazzından, muhabbet tadından dokunmuş halılar serildi zemine. Ayaklarına sımsıcak vuslatlar değsin diye.. Sevinçli secdelerin billur sularından çeşmeler kuruldu gül bahçelerinin başına. Nehirlerin çağıltısı duyuldu sonra. Hak adına susmuşluğun, gerçek hatırına küsmüşlüğün kuytularından kaynayan nehirler. Sabredenin ayakları altında akışmaya başladılar. Yetim başları okşamış elleri menekşe kokularıyla mayalandı. Kimselerin görmediği fukaraları gören mümin gözlerine vuslattan sürmeler çekildi. Uykusunu teheccüdlerle bozmuş âşıkların kirpik uçlarına ebedî sevinçler asıldı.
Meyveler geldi sonra.. En sonunda.. Rengarenk tebessüm çiçekleri arasından, cömertlikten eğilmiş dal uçlarından tazecik meyveler uzandı ellerine. Tanıdıktı meyveler. Öyle ki, hatırladığı şükür anlarının hepsi dilim dilim olmuştu meyvelerde. Hasretle aradığı eşsiz mutluluk anlarının çekirdeklerine sarılıydı meyveler. Tekrar tekrar yaşamak için can attığı doymuşluklarının bitmesin diye titizlendiği ilk lokma hazzının kabukları içindeydiler. Oruçlu ağzının hoş kokularıyla bezenmişti nimetler. Elhamdülillah'ları tadındaydı hepsi. Sonsuz bir şimdinin tabağında, saf çocuk sevinçlerinin sepetleri içinde .. Meyveler, meyveler... Elhamdülillah'larını yemeye başladı mümin. Utangaç bir sevinçle. En Sevgili'nin ellerinin gül tabağından...
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzamanın Avrupası doğuma hazırlanıyor 27 Ekim 2010 / 12:45 Habe

Kurbanlarınızla insanlığa Çare olun
27 Ekim 2010 / 08:30
Çare Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği'nin İslam ülkelerindeki Kurban çalışmaları devam ediyor

Risale Haber-Haber Merkezi
Geçtiğimiz Ramazan döneminde Çare Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği eliyle Pakistanlı kardeşine vefasını gösterdi ve yurt dışında iftarlar düzenlendi, kumanyalar dağıtıldı, zekatlar ve fitreler asıl sahiplerine ulaştırıldı. Her iftar öncesi ve sonrasında sel ve afetlerin hakiki hikmetinin anlatıldığı İmani dersler yapılarak manevi yaralara da ilaç oldu..

Filipinler'de yapılan iftar programlarıyla Müslümanlar arasında ümmet ruhu canlandı ve yeni Müslüman olmuş kardeşinin imdadına tarihte oldugu gibi yine O ecdadın torunları yetişti.

Evet biz iki senedir sizinle varız ve sizlerin emaneti olan yardımlarınızı yerlerine ulaştırmanın sevincini yaşıyoruz..

Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi Kurban faaliyetinde yine beraberiz..
Bu sene daha tecrübeli, daha coşkulu ve daha geniş bir coğrafyada Allah'ın izniyle ve Allah için Kurbanlar kesilecek Tekbirler getirilecek ve dört kıtadan bu topraklara dualar yükselecek...
Her yıl olduğu gibi Kurbanlarınızın video ve resimlerine web sitemizden ulaşabileceksiniz. Hatta İnternet kullanmayan gönüldaşlarımız adreslerini verdikleri taktirde adresine Kurban video cd'si ve bülteni ulaştırılacaktır..
Kurbanlarımızla:
Pakistan'a çare olalım..

Filipinler'de unutulan Kurban Bayramını yeniden canlandıralım..

Sudan'ın kara bahtlı topraklarına çare olalım..

Endonezya'nın fakir halkını sevindirelim..

Fas'a Müslüman kardeşinin desteğini gösterelim..

Afganistan'da bayramı bayram yapalım.

Malawi'de kurban bayramını resmi tatil olabilmesi için destek olalım.

Moğolistan'nın buzullarında ülkemizin sıcaklığını hissettirelim..

Kambocya ve Vietnam'da yapacağımız kurban faaliyetleriyle Müslüman kardeşin himmetini gösterelim.
Çare Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği sizin kurbanlarınızı yukarıda sayılan ülkelerdeki fakir halka dağıtacak..

Hisse bedeli: 100 $ veya 150 TL'dir (Tüm masraflar dahildir.)

Fas ülkesinde kestirmek isteyenlerin hisse bedeli: 200 $ veya 300 TL'dir (Tüm masraflar dahildir.)

Türkiye'de hisse bedeli:300 TL'dir (Tüm masraflar dahildir.)
Bağışlarınız icin;
www.care.org.tr adresinden kredi kartı ile bağış yapabilirsiniz.
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzamanın Avrupası doğuma hazırlanıyor 27 Ekim 2010 / 12:45 Habe

Said Nursi askerlere maddi mücahidler derdi
27 Ekim 2010 / 06:00
Eskişehir Hava Üssünden subay, astsubay ve askerler Bediüzzaman'ın ziyaretine geliyorlardı

Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman'ın talebesi Mustafa Sungur anlatıyor:
O zamanlarda Eskişehir Hava Üssünden subay, astsubay ve askerler Hazret-i Üstadın (Bediüzzaman'ın) ziyaretine geliyorlardı. Üstadımız Eskişehir'e ayrı bir ehemmiyet verirdi. Gelen subay ve astsubaylara çok samimi davranırdı. Risale-i Nur'un maksadını ve hakikatını, kendi gayesini ve hayatından hatıraları anlatırdı.
Bilhassa ordunun üzerinde çok dururdu. Asırlar boyunca Kur'an'a hizmet eden ve zemin yüzünde tevhid-i İlahi bayrağını galibane gezdiren ve hak, hakikat nurunu neşreden kahraman ordunun imanlı zabitlerinin her saati, çok saatler ibadet hükmüne geçtiğini ve imanlı bir subayın hizmeti bin hükmünde olduğunu ifade buyuruyorlardı.
Ve namazını kılanların, her bir saatinin 10-20-30 saat ibadet hükmüne geçtiğini, askerlik, saatlerinin bakileşip, ebedi neticeler verdiğini vesaire ders verirdi. İman-ı tahkikî kazanmalarını arzu ederdi. 10-20-30 saat demesi, karada, denizde, havada hizmet eden imanlı askerler içindir. Hem anarşiliğe karşı, askerlerin maddi mücahidler olduğunu söylerdi.
(Son Şahitler, Necmeddin Şahiner)
 
Üst