Bir mektup,

durmuþ göktekin

Active member

BİR MEKTUP..

Şu bizim Satılmış bir mektup göndermiş. Geçmişte yaşadığı acı günlerin hikâyesini anlatmış. Ben de aynen okuyucularımın nazarlarına sunuyorum:

“Kardeşim Durmuş Bey; 78 yaşına girdim. Çocukluğumda yediğim zılgıtın acıları hala yüreğimden çıkmadı. Bu zılgıt, halkı idare edenlerin zılgıtıydı. Halkın tepesinde bir çelik gürz gibi kurgulanmıştı. Gürzün dikenli topuzu her an başımıza batacak şekilde ayarlanmıştı. Devletin gücünü elinde bulunduranlar bir koro kurmuştu. Bunların güftesi ve bestesi halktan ayrıydı. Bunlar çalar halk dinlerdi. Eşekle 8-10 saat gittiğimiz şehirde, nüfus müdürlüğündeki bir görevli; bugün git, yarın gel! Dediğinde gık demeden döner gelirdik köye. Devletin kapısı halk için korku kapısıydı. Höt diyen olsa altımıza kaçırırdık. Her yerde her şeye korku hâkimdi. Ele geçirdikleri mevzileri koruyabilmek için hep bir ağızdan aynı teraneyi seslendiriyorlardı. Halkı sindirmek için hayali düşman ürettiler.

İrtica tehlikesiyle, komünizm tehlikesi sürekli gündemde tutuldu. Komünizme karşıydık çünkü Müslüman’dık. İnançlarını yaşamak isteyen her Müslüman’ı irtica damgasıyla damgaladılar. İslamiyet’i yaşamak suç sayıldı. Dindar Müslümanlara hayat hakkı tanınmadı. Başı örtülü kızlar okullara, üniversitelere alınmadı. Milletin en güzide evlatlarını TSK’ dan attılar. Sebep; hanımı başı örtülü, kendisi namaz kılıyor. Zulme maruz kalanların sesini Allah’tan başka duyan olmadı. O’nun duyduğunu bilenler sükûn buldu. Aldıkları nefesi geri vermek imkânına erdiler. Allah adalet etti, ümitleri yeşerdi.

Risale-i Nurları ve dini kitapları, evimin bahçesinde kazdığım bir çukura, galvaniz bir kutu içine koyup gömdüm. Aylarca orada sakladım. Dinsizlikten kurtulmak, dinimizi öğrenmek için gittiğimiz sohbetlerden evimize dönmemek gibi bir riskle karşı karşıyaydık. Sohbet yapılan eve her an emniyet güçlerince baskın yapılabilirdi. Gece eve dönmek yerine nezarette kalmak, mahkeme ve hapse girmek vardı. Suç kitap okumak, ibadet etmekten ibaretti. Namaz kılanların takke, tespih, seccadeleri ve okudukları kitaplar suç unsurlarıydı. Bunlar mahkemeye suç delili olarak teslim edilirdi.

Milletin ekseriyetini teşkil eden köylü sözde “efendi”ydi. İcraatta, ahırında öküzüyle yaşayan köleydi. Devlet kurumlarında müstahdemlere “efendi”, kurumda çalışan diğer personele “bey” ifadesi kullanılırdı. Müstahdemle kurum çalışanını ayırmak için, özellikle bu ifadelere dikkat edilirdi. Yapılan işlerin çoğu milleti kandırmak içindi. Millet hükümet seçer, onlar ihtilal yapar milletin seçtiklerini işbaşından uzaklaştırır, istediklerini de asarlardı. Bir korku imparatorluğu mevcuttu. Millet özellikle fakir ve cahil bırakılmıştı. Ta ki idaresi kolay olsun! Bütün yollar, eğlence ve sefahate açık, bilgilenmeye, ilerlemeye, hak ve hakikate kapalıydı.

Çok yavaş da olsa millet şuurlaşmaya başlayınca baskı şiddeti artırıldı. Dindarlar üzerinde temerküz eden baskılar dozunu iyice yükseltti. Resmi kurumlarda bulunan ne kadar dindar insan varsa hepsi görevinden uzaklaştırıldı. Genel olarak bir dindar kıyımı başlatıldı. Yüz binlerce insan mağdur edildi. Allah’a hesap vereceğine inanarak çalışan bu kadar güzide insanın iş başından uzaklaştırılması milleti geri bıraktı, kalkınmasını geciktirdi. Milleti şuurlaşmaya yönelten idarecilere hayat hakkı tanımadılar. Asker, sivil kim varsa ortadan kaldırdılar. Bunları yapanların muhakkak bir hesabı vardı. Mazlumların üzerine kurdukları saltanatın enkazı altında kalacaklarını düşünmeden zılgıtlarına devam ettiler. Her şeyin sahibi olan Rabbilalemin, mazlumların ahını yerde bırakmadı. Ömrünü dolduran zulmü alaşağı etti, adaletini gösterdi.

Gün geldi hesap döndü, keser döndü sap döndü, keser sapını yonttu. Sap kesere takıldı, keser işe yarar hale geldi. Allah bize; “ümidinizi kesmeyiniz” buyuruyor. Bize her şeyi O, öğretiyor. Bütün yaratılmışlara bir ömür biçmiş. Bugüne kadar ne zalimler gelmiş geçmiş. Ne imparatorluklar yer ile yeksan olmuş. Hangi meşhura kalmış ki şu dünya. Şöyle bir maziyi tahattur edin. Bütün zalimlerin sonu berbat olmuştur. Dikkat edin! Her zulmün başı parlak, ortası mat, sonu berbattır.”

Kardeşim Satılmış; mektubun için teşekkür ederim. Okuyucularımla paylaştım. İnşallah düşünmeye medar olur.
04. 12. 2012
Durmuş Göktekin
 
Üst