Birinci Kısım - Sayfa 25
yapıp o duvarın arkasındaki piyango dairesine girdiklerini, orada büyük ve ciddî memurların kat’î haberleriyle görür gibi bildiğimiz bir sırada, bu hapishanemize iki heyet girdi.
Bir kàfile ellerinde çalgılar, şaraplar, zâhirde gayet tatlı helvalar, baklavalar var. Bizlere yedirmeye çalıştılar. Fakat o tatlılar zehirlidir, insî şeytanlar içine zehir atmışlar.
İkinci cemaat ve heyet, ellerinde terbiyenameler ve helâl yemekler ve mübarek şerbetler var. Bize hediye veriyorlar ve bil’ittifak beraber, pek ciddî ve kat’î diyorlar ki:
“Eğer o evvelki heyetin sizi tecrübe için verilen hediyelerini alsanız, yeseniz, bu gözümüz önündeki şu darağaçlarda başka gördükleriniz gibi asılacaksınız. Eğer bizim bu memleket hâkiminin fermanıyla getirdiğimiz hediyeleri evvelkinin yerine kabul edip ve terbiyenamelerdeki duaları ve evradları okusanız, o asılmaktan kurtulacaksınız. O piyango dairesinde ihsan-ı şâhâne olarak herbiriniz milyon altın biletini alacağınızı, görür gibi ve gündüz gibi inanınız. Eğer o haram ve şüpheli ve zehirli tatlıları yeseniz, asılmaya gittiğiniz zamana kadar dahi o zehirin sancısını çekeceğinizi, bu fermanlar ve bizler müttefikan size kat’î haber veriyoruz” diyorlar.
İşte bu temsil gibi, her vakit gördüğümüz ecel darağacının arkasında, mukadderat-ı nev-i beşer piyangosundan ehl-i iman ve tâat için—hüsn-ü hâtime şartıyla— ebedî ve tükenmez bir hazinenin bileti çıkacağını yüzde yüz ihtimalle; sefahet ve haram ve itikatsızlık ve fıskta devam edenler— tevbe etmemek şartıyla— ya idam-ı ebedî (âhirete inanmayanlara) veya daimî ve karanlık haps-i münferit (bekà-i ruha inanan ve sefahette gidenlere) ve şekavet-i ebediye ilâmını alacaklarını yüzde doksan dokuz ihtimalle kat’î haber veren, başta ellerinde nişane-i tasdik olan hadsiz mu’cizeler bulunan yüz yirmi dört bin peygamberler
1 ve onların verdikleri haberlerin izlerini ve sinemada gibi gölgelerini, keşfle, zevk ile görüp tasdik ederek imza basan yüz yirmi dört milyondan ziyade evliyalar (kaddesallahü esrârehüm)
[NOT]Dipnot-1
Müsned: 5:178, 179, 246; Zâdü’l-Meâd: 1:43-44.[/NOT]
bekà-i ruh: ruhun ölümsüzlüğü, devamlılığı | bil’ittifak: ittifakla, fikir birliğiyle |
darağacı: idam sehpası | ebedî: varlığının sonu olmayan, sonsuz |
ecel: ölüm vakti | ehl-i iman: iman edenler, mü’minler |
evliya: Allah’ın sevgili kulları, veliler | evrâd: virdler, zikirler |
ferman: emir, buyruk | fısk: günah, günahkârlık |
gayet: son derece | hadsiz: sınırsız |
haps-i münferit: tek başına hapis, hücre hapsi | hâkim: hükmeden, idareci |
hüsn-ü hâtime: güzel son, imanlı olarak ölmek | idam-ı ebedî: dirilmemek üzere sonsuz yok oluş |
ihsan-ı şâhâne: padişahın hediyesi, ikramı | itikatsızlik: inançsızlık |
kat’i: şüphesiz, kesin | keşif: açığa çıkarma, buluş yapma |
kàfile: grup, topluluk | mukadderat-ı nev-i beşer: insanlığın kaderi; Allah tarafından takdir olunmuş işler, başa gelecek olaylar |
mu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey | mübarek: bereketli, hayırlı |
müttefikan: birleşerek, fikir birliğiyle | nişane-i tasdik: doğrulayıcı nişan, alamet |
sefahet: gayri meşru zevk ve eğlencelere düşkünlük | taat: itaat, Allah’ın emirlerine uyma |
tasdik etmek: doğrulamak, onaylamak | temsil: analoji, kıyaslama tarzında benzetme |
terbiyename: terbiye edici belge; belli bir terbiye ve eğitim programını içeren talimat, kitap | ziyade: çok, fazla |
zâhirde: görünürde | şekavet-i ebediye: sonsuz sıkıntı, mutsuzluk |