memluk
Hatim Sorumlusu
"Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözlerin neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri işlememektir."
Bu ifadede kebairi terkeden demiyor, işlemeyen diyor.
Cahilliğinden ve bilemediğinden kebairden birini işleyen, artık Nur talebesi olamaz mı?
Talebelik yolu kapanmış mıdır?
Hala açık bir yol varsa deliliyle birlikte yazabilir misiniz?
Evvela, terk etmek ile işlememek aynı manaya geliyor. Bu yüzden büyük günahları işlemeyi adet ve yol haline getiren birisi Nur talebesi olmaz ve olamaz.
İkincisi, büyük günahlarda istimrar ve ısrar etmeyen birisi, büyük günah işlese de Nur talebesi kalabilir.
Çünkü insan mahiyet olarak günah işlemeye müsait bir şekilde yaratılmıştır.
Nitekim sahabeler içinde de büyük günah işleyenler olmuştur. Lakin istimrar ve ısrar etmemişler. Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:
Dördüncüsü, af ve mağfiret kapısı açık olduğu için, bir kimse ne kadar büyük günahlar da işlese, sağlam bir tövbe ve nedamet ile tekrar eski haline ve makamına kavuşabilir.
Bu kapı ümitsizlik kapısı değildir.
(1) bk. Lem'alar, On Üçüncü Lem'a
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editör
Bu ifadede kebairi terkeden demiyor, işlemeyen diyor.
Cahilliğinden ve bilemediğinden kebairden birini işleyen, artık Nur talebesi olamaz mı?
Talebelik yolu kapanmış mıdır?
Hala açık bir yol varsa deliliyle birlikte yazabilir misiniz?
Evvela, terk etmek ile işlememek aynı manaya geliyor. Bu yüzden büyük günahları işlemeyi adet ve yol haline getiren birisi Nur talebesi olmaz ve olamaz.
İkincisi, büyük günahlarda istimrar ve ısrar etmeyen birisi, büyük günah işlese de Nur talebesi kalabilir.
Çünkü insan mahiyet olarak günah işlemeye müsait bir şekilde yaratılmıştır.
Nitekim sahabeler içinde de büyük günah işleyenler olmuştur. Lakin istimrar ve ısrar etmemişler. Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:
"Sonra, sabık işaretlerdeki hakikat inkişaf etti, karanlıklı çok noktaları aydınlattı. O nur ile, lillâhilhamd, hem Kur'ân-ı Hakîmin azîm tergibat ve teşvikatı tam yerinde olduğunu; hem ehl-i imanın desâis-i şeytaniyeye kapılmaları imansızlıktan ve imanın zayıflığından olmadığını; hem günah-ı kebâiri işleyen küfre girmediğini; hem Mutezile mezhebi ve bir kısım Hariciye mezhebi "Günah-ı kebâiri irtikâp eden kâfir olur veya iman ve küfür ortasında kalır." diye hükümlerinde hata ettiklerini; hem benim o biçare arkadaşım da yüz ders-i hakikati bir herifin iltifatına feda etmesi, düşündüğüm gibi çok sukut ve dehşetli alçaklık olmadığını anladım, Cenâb-ı Hakka şükrettim, o vartadan kurtuldum. Çünkü, sabıkan dediğimiz gibi, şeytan, cüz'î bir emr-i ademî ile insanı mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler. Kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise, şeytanın desiselerine hem kabile, hem nâkile iki cihaz hükmündedir.”(1)
Üçüncüsü, cehalet günah için özür teşkil etmez. Zaten cahil birisi Nur talebesi olamaz. Bu yüzden cehaleti mazeret göstermek gerçekçi bir yaklaşım değildir.
Dördüncüsü, af ve mağfiret kapısı açık olduğu için, bir kimse ne kadar büyük günahlar da işlese, sağlam bir tövbe ve nedamet ile tekrar eski haline ve makamına kavuşabilir.
Bu kapı ümitsizlik kapısı değildir.
(1) bk. Lem'alar, On Üçüncü Lem'a
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editör