Cehennemde olsa beka istermisiniz

  • Konbuyu başlatan Feraklit
  • Başlangıç tarihi
F

Feraklit

Misafir
S.A.

Aranıza (forumunuza)yeni katılmış biri olarak Üstadınız ve eserleri ile ilgili şiddetle bilgilenmeye ve nötr kalmaya çalışmama rağmen izlenimlerime netlik kazandırma ve taraf olma (seçme) aşamasına geldiğimi düşündüğümden birkaç hususun (okudukça/araştırdıkça artabilir) izahını esirgemeyeceğinizi umuyorum.

Öncelikle bilmenizi isterim ki Külliyatın kabaladan esinlenildiğine de (bu iddialar nette dolaşıyor) melekler veya başka bir varlıklar tarafından yazdırıldığına da inanmıyorum, Said-i Kürdi ithamlarını da ciddiye almıyorum (Osmanlıda yöre veya kimlik tarifi için kullanılmış olabilir) Kürt Teali çağrısına verdiği cevabı takdire şayan buluyorum ama üye oluşu kafamı karıştırıyor, kısaca delilsiz, ispatsız, tahmini iddia, hatta iftiraları es geçiyorum benim soru(m)num bunlar değil zaten…

1- Edit: Cehennem de olsa beka isterim:
Sahabeden; Dört halifede dahil Hz Aişe (R.A.) gibi isimlerin “Allah’ın huzurunda hesaba çıkacağıma yok olsaydım, toprak olsaydım, hiç yaratılmamış olsaydım, ağaç olsaydım, koç olsaydım” gibi ifade istek dua hatta pişmalıkları var (itirazı olanlara kaynak gösterebilirim) ki Cenabı Hakkın “Osman’dan hesabı kaldırdım” müjdesine nail olan bir insan bile bu ifadeleri kullanmış .

Şimdi bu insanlara üstadınızı mukayese etme hatasına düşmeyeceğim elbette ama
H.z Osman bile böyle bir dua ve dilekte bulunmuşken Said Nursi bunu hangi ruh haliyle hangi amaca hizmet etmek için sarf etmiştir. Ki konu ebedi cehennem. Cehennem plajda bronzlaşılan bir mekan veya dünyada yaşanan hatıraların yad edlip zevk alındığı bir yer midir ki dayanılmaz azabı yok olmaya tercih ediyor. Ben kendime defalarca sordum bir hikmet aramaya çalıştım ama nafile. Bana bu cümleyi kibirden başka bir duygu söyletemezdi.

Birkaç yerde açıklama getirdiğini sanan zevat gibi kominizmden girip Allah’ın rahmetinden çıkacaklar lütfen cevap yazmasın… Mantıklı bir açıklaması yok ise cevap verilmesede olur…

2- Külliyat dediği/denildiği gibi Kur’an-ı Kerim in tefsiri ise, Dirayet tefsiri tabiri daha uygun bir tabirdir. Öyle olduğunu kabül etsek bile tamamı Kur’an ile ilgili olmayan, şakirtlerle yapılan hasbihallerin, hikayelerin, tasvirlerin ebced/cifr hesaplarının olduğu, zamanın olaylarının işlendiği, öngörülerin yapıldığı (gayb iddialarım yok dikkat edin bilinçli ve iyi niyetliyim) bir eserin Tefsir adı altında lanse edilmesini ve bu tefsirinde tefsire ihtiyacı olmasını nasıl açıklıyorsunuz.

3-Hafız Ali namlı kişinin Kur’an ayetlerinden külliyata ve üstadınıza paye çıkarmasını ve bunun Kur’an ın şanına layık bir durum olduğu iddiasını ne ile açıklıyorsunuz? Daha doğrusu açıklayabiliyor mu sunuz?

4- Cumaya gitmezmiş, sakal bırakmazmış vs iddialara takılmıyorum benim için sorunda değil ama liderlik vasfı olduğu için örnek teşkil etmesi hasebi ile bu ve benzeri iddialar doğru ise izahını istirham ederim.

5- Her daim karşıtlarnız tarafından ileri sürülen şehitlik kavramı ile ilgili sözleri (Hristiyanları şehit olma mevzuu) açıklamayabilirmisiniz? Bunu köşeye sıkıştırma olarak değil samiyetle cevap aradığım için soruyorum

6-Eserlerde niçin Külliyatı kendisi övüp okuyucuyu daha baştan psikolijik baskı altına almıştır

7-Nurcuların dinler arası diyaloğa ve hristanların durumuna (ahiret hayatı) bakış açısı nedir?

8- Neden cemaatiniz sabatay, neocon, siyonist, sapkın tarikatlar (moon gibi) vs akıla gelebilecek tüm şer örgütlerce övgüye mahzar olup kimi zaman ödüllendirilir? Neden papa patrik rahip haham ne varsa dostunuzdur, bunun altında zeki bir plan /taktikle onları kullanma mı vardır (dilerim ve dua ederim ki öyledir), neden okullarınızda (hoca ile öğrenciyi ayrı tutalım peki)

Sabır gösterip okuduğunuz için Allah hepinizden razı olsun…
 
F

Feraklit

Misafir
Ynt: Cehennemde olsa beka istermisiniz

(Konuyu yanlış yere açtı isem özür dilerim, hakkını helal ediniz.)
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Cehennemde olsa beka istermisiniz

Öncelikle hoşgeldiniz,bende de iyiniyetli oldugunuz kanaati uyandı.İnsaallah koyun postuna girmiş bir kurt degilsinizdir. :) Sorularınızı okudum çoguna ''kendi cuzi,pek noksan baglılıgım adına''baktım,kanaatimi sarsmadıgını gördüm,cevapları yeterli buldum.Tabi bu size yetecek anlamında söylemiyorum.

İnsaallah forumdaki zafer abi gibi daha ehliyetli abilerim izah ederler.Bende en azından kendimle paylaştıgım şeyleri size söylemeye çalışacagım.Cevabları olmadıgından degil belki sönük kalır diye cevap da vermeyebilirim.

İnsaallah merakınız daha güzel bir mahiyete de dönüşür.Sonra inş bende cevap yazmaya çalışacagım.Hayırlı cumalar.
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Cehennemde olsa beka istermisiniz

1-Tam bir izah olmayacak ama inş işinizi kolaylaştırır ilk sorunuzda.Çünkü alıntı yapacagım yerden hissem olmuşsada tam zevkederek,aklen ve ruhen tasdik kıvamında anlayamadım.

Sizin alıntı yaptıgınız sahabe efendilerimizin sözlerinden ben şunu anlıyabildim.Dagların,meleklerin çekindigi emaneti üzerine alan insanın mahiyetini,sorumlulugunu en derinden,en öz,en şeksiz ve şüphesiz hissederek bu agır yükün altında Rablerine; bu ifadelerle arzu hal etmeleri ve yine o Rablerinden Hz Adem e magfiret eden Allah tan,aynı magfireti,rızayı kendileri içinde, tevazu içinde,tazarru içinde ummaları.

İzah degil ama bir küçük tahminim bu ifadeler mümin makamında söylenmiş sözler.Dolayısıyla herkes derecesine göre,yaşantısına göre bu nevi hisler içinde olabilir.Avam,alim,zahid,evliya,enbiyanın bu çeşit hisleri,şuurları,ifadeleri de olmuştur zannımca.

Üstad hazretleri ise cehennemde olsa beka isterim derken çok derecelerle sukut etmiş bir nefs-i emmareyi,kalbi iknaya çalışıyor.Muhatabı gerçek bir kişi veya manen,misalen bir kişi olsun onun aklına ve kalbine konuşmaya çalışıyor.Yahut belkide kendi nefsini nazara vererek o makamda olsan ey nefs-i emmarem sen bile beka istemeli degil misin demeye çalışıyor.Dolayısıyla sizinkinde muminin durumuna bakıyoruz.İkincisinde iknaya çalışılan dalalette olan veya kalmış insanlar veya nefsi emmareler.(Şeytanını yenmek tabiri vardır ya öyle bir durum sanki)

Zahiren,muvakkaten belki kendi belki başkaları için ;nefis kafir,mülhid gibi bir makama indirilerek o seviyede dahi ikna edilmeye çalışılıyor.Menfaati gösterilmeye çalışılıyor.

Eğer sen dalâlette boğulup çıkamıyorsan, yine Cehennemin vücudu bin derece idam-ı ebedîden hayırlıdır ve kâfirlere de bir nevi merhamettir. Çünkü insan, hattâ yavrulu hayvanat dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes'ut olur. Şu halde, sen ey mülhid, dalâletin itibariyle ya idam-ı ebedî ile ademe düşeceksin veya Cehenneme gireceksin. Şerr-i mahz olan adem ise, senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes'ut olduğun umum akraba ve asıl ve neslin, seninle beraber idam olmasından, binler derece Cehennemden ziyade senin ruhunu ve kalbini ve mahiyet-i insaniyeni yandırır. Çünkü Cehennem olmazsa Cennet de olmaz. Herşey senin küfrünle ademe düşer. Eğer sen Cehenneme girsen, vücut dairesinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya Cennette mes'ut veya vücut dairelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar. Demek, herhalde Cehennemin vücûduna taraftar olmak sana lâzımdır. Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki, hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır.

Evet, Cehennem ise, hayr-ı mahz olan daire-i vücudun Hâkim-i Zülcelâlinin hakîmâne ve âdilâne bir hapishane vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcut ülkesidir. Hapishane vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekaya ait hizmetleri var. Ve zebâni gibi pek çok zîhayatın celâldarâne meskenleridir.


İnsan, sair hayvanata muhalif olarak, hanesiyle alâkadar olduğu misilli, dünya ile alâkadardır. Ve akaribiyle münasebettar olduğu gibi, nev-i beşer ile de ciddî ve fıtrî münasebettardır. Ve dünyada muvakkat bekasını arzuladığı gibi, bir dâr-ı ebedîde bekasını, aşk derecesinde arzuluyor. Ve midesinin gıda ihtiyacını temin etmeye çalıştığı gibi, dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları, akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtraten mecburdur, çabalıyor. Ve öyle arzuları ve matlapları var ki, ebedî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor. Hattâ, Onuncu Sözde işaret edildiği gibi, bir zaman, küçüklüğümde, hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "Ah!" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim" dedi.

İşte, madem mahiyet-i insaniyenin bir hizmetkârı olan kuvve-i hayaliyeyi bu dünya lezzetleri tatmin etmiyor; elbette gayet câmi mahiyet-i insaniye, ebediyetle fıtraten alâkadardır.
 
F

Feraklit

Misafir
Ynt: Cehennemde olsa beka istermisiniz

Sergerdan ' Alıntı:
Öncelikle hoşgeldiniz,bende de iyiniyetli oldugunuz kanaati uyandı.İnsaallah koyun postuna girmiş bir kurt degilsinizdir. :)
.
.
.
Hayırlı cumalar.

Sayın @Sergedan hoşbulduk ve sizlere de hayırlı cumalar.

Sergerdan ' Alıntı:
Sizin alıntı yaptıgınız sahabe efendilerimizin sözlerinden ben şunu anlıyabildim.Dagların,meleklerin çekindigi emaneti üzerine alan insanın mahiyetini,sorumlulugunu en derinden,en öz,en şeksiz ve şüphesiz hissederek bu agır yükün altında Rablerine; bu ifadelerle arzu hal etmeleri ve yine o Rablerinden Hz Adem e magfiret eden Allah tan,aynı magfireti,rızayı kendileri içinde, tevazu içinde,tazarru içinde ummaları.
Katılmıyorum, mantıksal çıkarmalarınız yerinde lakin eksik...
Çünkü "hiç yaratılmamış olsa idim" ifadeleri var ve "ağaç olsaydım" derken devamında yanıp kül olsaydım, "koç olsaydım da sahibim beni misafirlerine kesip ziyafet verseydi yok olup gitse idim" yine veya "defterler Aişe(R.A.) diye birini/bir şeyi yazmamış olsalardı" cümleleri elbetteki hesabın çetinliğine delalet etmesi için sarf edilmiş olabilirse de sonuçta üstad(ınız) ile tam manada tezat teşkil eden bir durum.

Bana biraz felsefe yapışsınız veya zaten felsefi olan bir cümleyi felsefi bir yaklaşımla açıklamaya çalışmışsınız (gayrı ihtiyari de olabilir) gibi geldi.
İnsanda bazı hissiyatlar vardır bunlardan id denilen şey isteğin hemen olmasını, ego ise gerekli şartların yerine getirildiğinde o isteğe ulaşılacağını söyler, süperego ise hem id'i hem ego'yu belli bir süre idare ederek, yapılacak davranşın toplumsal şartlara, ahlak vs vs gibi şeylere uygunluğunu belirler ona göre hareket sağlar. Liderlerin süperegoları çok dengeli çalışmalı, "cehennem kafirler için ebediyen yok olmaktan daha hayırlı" nasıl oluyor anlayamadım? "Yok oluş" sanki en büyük ceza imiş gibi bir sonuca itekleniyor okuyucu... Eğer öyle ise tasavvuru bile dehşete düşürücü "Derileri piştikçe azabı tatıp durmaları için onları yenileri ile değiştireceğiz" manasındaki ayeti kerimenin anlamı nedir, niçin "onları yok edeceğiz" demiyor...
Aslına bakılırsa bu yokluk meselesinde bir hikmet bulamadığım gibi ard niyette bulamadım, buhranlı bir zamanda söylenmiş bir söz gibi kalıyor.

Kaldıki külliyatın tamamında olduğu gibi, bu cümle daha uzun ve daha farsça edilse idi içi daha dolu gibi görünebilirdi. Zaten en takıldığım konulardan biride eser(ler)in dili, takipçilerinin persler değil Türkler olduğunu/olacağını anlamak için ebced hesabı yapmaya gerek yok. Bu mimvalde İranlı olmadığım içinde yukadaki cümlelerden de hiç bir şey anlamadım sayın @Sergerdan ...
Ama şuda varki

Kadrüni seng-i musallada bilüp ey Bâkî
Durup el bağlayalar karşuna yârân saf saf

Dizelerinin göze kulağa kalbe tesiri ile
"Ey Bâkî! Senin değerini musalla taşında bilip, dostların karşına saf saf durarak el bağlasınlar" tabiki aynı şey değil AMA konu din gibi çok çok hassas bir konu ise edebilikten ziyade textteki duruluğa bakarım/tercih ederim. Açık konuşmak gerekirse ben sizlerde körükörüne bir bağlılık gözlemliyorum (siz derken şahzınızı ve forum üyelerini tenzih ederim, cemaatinizden uğruna yapmayacağım şey olmayan dostlarım var, sizleri tanımıyorum o yüzden) farsçanın girdabında dönerken başları öyle dönenler oluyorki külliyatı Kur'an-ı Kerim'in üzerine koymaktan hicap duymuyorlar.

"Kabede seyyitler toplanıp risale-i nur okuyarak iman tazeliyor" diyor arkadaşım bana....
Niçin Kur'an okumuyorlar demeye cesaret edemedim, muhtevası aynı olduğunu söylese R.N.=Kuran dese bunun hesabını ne verebilirim ne kardeşim verebilir...
Bana, Risalei Nur olmasa idi ne olurdu, bu eserlere yetişemeyenlerin durumu nedir, neyi kaçırmışlardır, sizden ne eksikleri vardır biri açıklasın Allah aşkına, gerekliliği konusunda şüphelerim varda, sizcede olmazsa olmaz bir eser(ler) midir? Bana karşı tek olumlu tesiri okurken fena halde insanı boğması sebebiyle Kur'an-ı Kerim'e daha sıkı sarılmamı sağlamasıdır.

(Hafız Ali ile ilgili açıklamayı mutlaka bekliyorum, Kur'an ın içinde her şeyin gizli olarak yazıldığı/işaret edil(ebileceği)diği konusunda olabilir derim, ki bu Allah'ın sonsuz ilmini ispat eder, ama açıklamayı yapacak olan arkadaştan ricam benimle ilgili olan kısımıda çözebilirmi?)
 
Ynt: Cehennemde olsa beka istermisiniz

Üstadın Cum’a namazına gitmeyişi bazı çevrelerce yanlış yorumlanıyor. Bu konuyu açıklar mısınız?
Üstadın Cuma namazına gitmeyişi daimi değildir ve özel sebeplere dayanır. Kendisi bunu şöyle açıklar:


"Ben Cenab-ı Hakka şükrediyorum ki, nefsimi kendime beğendirmemiş ve kusurlarımı kendime bildirmiş. Değil kendimi satmak, hodfuruşluk etmek, belki kemâl-i mahcubiyetle Risale-i Nur`un mübarek şakirtleri içinde onların samimiyet ve ihlâsıyla kendimi affettirmek ve onların mânevî şefaatiyle günahlarıma bir kefaret aramaktır.

Bana itiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zahirî bazı hatalarımı bahane edip ve yanlış olarak Risale-i Nur`u benim malım zannedip Risale-i Nur`un nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler: "Said Cuma cemaatine gelmiyor, sakal bırakmıyor" gibi tenkitleri var.
Elcevap: Ben, çok kusurları kabul ile beraber derim: Bu iki meselede büyük mâzeretlerim var.

Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cumanın bir şartı, kırk adam imam arkasında Fatiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana Cuma farz değil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bazan sünnet olarak kılıyordum.

Saniyen: Yirmi senedir haksız olarak beni insanlarla görüştürmekten men ettikleri için -hem bu âhirde, resmen dört ay evvel perde altında insanlarla temas ettirmemek için tenbihat olmuş- hem yirmi beş senedir ben münzevî yaşadığım için, kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum ve herkesin arkasında mezhebimce iktida edip namaz kılamıyorum ve okumakta yetişemiyorum ve daha Fatiha`nın yarısını okumadan, imam rükûa gidiyor. Bizde Fatiha okumak farzdır."

Nur talebelerinin Cumaya gitmeme gibi bir hal
i söz konusu değildir.
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Cehennemde olsa beka istermisiniz

Bediüzzaman “cehennem de olsa beka isterim” diyor. Kur’an-ı Kerimde cehennem ehlinin toprak olmayı, ölmeyi, yok olmayı isteyeceklerini anlatan ayetler var. (Nebe 40, Zuhruf 77, Furkan 14) Bu sözü nasıl anlayacağız?

İlgili kısımda şöyle denilir:
“Bir zaman -küçüklüğümde- hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "ah" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim" dedi.”

Kur’an-ı Kerimde toprak olmayı ve insanlıktan utanmayı ifade eden ayetler mahcubiyetin ve insanlık görevlerini hakkıyla ifa edemeyenlerin ahiretteki hallerini nazara vermenin bir ifadesidir. Yani “Ya Rab, biz huzuruna iyi bir şekilde gelemedik, vazifemizi yerine getiremedik” manasında, perişaniyetin, zavallılığın ve mahcubiyetin bir terennümüdür.

İnsan cehennem de olsa beka ister. İdamlık bir insanın cezası müebbede çevrildiğinde nasıl memnun oluyorsa veya insan nebati hayatta bile olsa yaşamayı, devamı arzu ediyorsa... varlığın, vücudun velev cehennem bile olsa yokluktan hayırlı olduğu vicdani bir hükümdür.

Vicdanidir. Çünkü his ve hevesle bakılsa hüküm farklı olur. Üstadımız vicdani ve muhakemeli bakışı delil getirmiştir. Mesela sigara alkol vb. sağlığa zararlı olduğu, akli, ilmi, tıbbi ve vicdani bir hükümdür. Fakat his ve heves işin içine girince mesele tersine işler. His ve hevese göre fetva verilip bu gibi alışkanlıkların hayırlı olduğu söylenemez.

Okunma Sayısı : 556
İlmi Heyet

http://www.sorularlarisaleinur.com/subpage.php?s=article&aid=802
 
Üst