Cemâl ve kemâlini göstermeye muhtaç olmadığı hâlde bu âlemi niçin yarattı?

Sergerdan

Well-known member

“Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur.” cümlesini açıklar mısınız?

Bu hadîs-i kutsî Türkçeye tercüme edildiğinde, “bilinmeye muhabbet ettim,” yerine çoğu zaman, “bilinmek istedim,” denildiğini görüyoruz. Belki böylesi Türkçeye daha uygun düşebilir, ama bu ikinci tercümede Üstadın dikkat çektiği ince hakikat biraz gizli kalıyor. “Bilinmek istedim,” ifadesinde, “muhabbet”ten çok, “irade” mânâsı hâkim görünüyor. Yine Nur Külliyatında, “her cemâl ve kemâl sahibi kendi cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek ister,” buyruluyor. Bu iki cümle birlikte düşünüldüğünde hadîs-i kutsînin mânâsı daha iyi anlaşılıyor.

Bazen, “Cenâb-ı Hakk, cemâl ve kemâlini göstermeye muhtaç olmadığı hâlde bu âlemi niçin yarattı?” şeklinde bir soruya muhatap olabiliyoruz. Bu soruya kısaca şöyle cevap verilebilir: Allah’ın bu âlemi yaratmaya ihtiyacı olmadığı gibi, yaratmamaya da ihtiyacı yok. Bu iki şıktan birinciyi tercih etmiş olması O’nun rahmetine daha uygun düşmüyor mu?

Allah,zâtı itibariyle hiçbir şeye muhtaç değildir. Mahlukatı yaratması yahut yaratmaması, insanların iman etmeleri veya küfürde kalmaları O’nun zâtı için hiç fark etmez. Nitekim Allah’ın bir ismi de Ğaniyy’dir ve bu ismin mânâsı da bu şekilde verilmektedir. Ancak, Allah’ın kutsî isimleri ve sıfatları için durum biraz farklıdır. Meselâ, Rezzâk ismi için “tecelli etmekle etmemenin eşit olduğunu” söyleyemiyoruz.

Allah, zâtı itibariyle Rezzak ismini tecelli ettirmeye muhtaç değildir, ama bu ilâhî isim de tecelli etmek ister. Bu ise ancak rızkların ve onlara muhtaç canlıların yaratılmasıyla gerçekleşir.

Konuyu “zât” yerine “isim ve sıfatlar” itibariyle ele aldığımızda gerçeğin kavranması daha kolay oluyor. .
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Cemâl ve kemâlini göstermeye muhtaç olmadığı hâlde bu âlemi niçin yarattı?

Yukarıdaki soruya benzer bir soru sorularla islamiyet sitesine de sorulmuş.Cevap hem daha ayrıntılı hem daha güzel.Öncelikle sorunun bir parçası saylılan ezel anlatılmış.Çünkü bizim zaman anlayışımızla ezel farklı şeyler.Ezel anlatıldıktan sonrasında soru şu şekle dönüşüyor.

"Ezelde Allah vardı. O'nunla beraber hiçbir şey yoktu. O halde ezelde Allah ne yapıyordu?"

Tamamı için:

http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=article&aid=8

Bu soruya cevap vermeden önce şunu ifade edelim ki, ezelde bir şey yapmak Cenâb-ı Hakk'a -hâşâ- vâcib olmadığı gibi, birşey yapmamak da O'nun için bir noksanlık değildir. Zira O, mahlûkatı yaratmasa da sonsuz kemâldedir. Yâni, mevcudatı yaratmakla kemâlinde bir artış, yaratmamakla da bir noksanlık olmaz.

1) Cenâb-ı Hak ezelde, kendi Zâtını, ulûhiyyetine mahsus izzet ve azametini, cemâl ve kemâlini bizzat müşahede ediyordu. Kudsî Zâtını ulûhiyetinin şanına uygun bir surette hamd, tenzih ve takdis ediyordu.

Allah’ın zâtını kemâli ile bilmek ancak O'na mahsus olduğu gibi, kendisini kemâliyle takdis ve tahmid etmek de yine O'na mahsustur.

2) Cenâb-ı Hak mukaddes varlığına, kudsî sıfatlarına ve esmâ-i İlâhiyesine tecelligâh olacak eşyanın hakikatlarını, mahiyetlerini, plân ve programlarını, manevî miktar ve suretlerini ezelde dâire-i ilminde takdir ve müşahade etmekteydi. (*)
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Cemâl ve kemâlini göstermeye muhtaç olmadığı hâlde bu âlemi niçin yarattı?

Cenab-ı Hakk’ın ef’alinde, tercih edici bir garaza, bir illete ihtiyaç yoktur. Ancak tercih edici, Cenab-ı Hakk’ın ihtiyarıdır.

“Kâinatın yaratılıp yaratılmaması, insanların iman edip etmemesi, cennet ve cehennemi halk etmek veya etmemek” Allah için hiç fark etmez. Allah, bunların hepsinden müstağnidir.

“Tercih edici bir garaza ihtiyaç yoktur.” ifadesi bize bu dersi verir.

“O halde, bu âlem niçin yaratıldı?” denilecek olursa, bunun cevabı, “Allah, iradesiyle bu şıkkı tercih etti.” şeklinde olacaktır.

Yaratmayı irade buyurmasındaki aslî unsuru da Cenab-ı Hak bir hadis-i kutsisiyle bize şöyle bildirmektedir: “Rahmetim, gazabımı geçti.”

Çok farklı yönleri olan bu kelamın bir yönü de şudur: “Allah vardı, onunla birlikte hiçbir şey yoktu.” hadisinde haber verildiği gibi, bu varlık âlemi bir dönem, yokluk karanlığında bulunuyor ve varlık sahasına çıkmak için sanki İlâhî rahmetin tecelli etmesini bekliyordu. Allah’ın rahmeti gazabını geçmiş ve bu kâinatı yaratmayı irade buyurmuştur.

Kader Risalesinde geçen “Tercih bilâ müreccih caizdir ve vaki’dir. İrade bir sıfattır. Onun şe’ni, böyle bir işi görmektir.” cümleleri bize bu gerçeği anlamaktadır. Yani, bu kâinatın yaratılması için mutlaka “mûcib bir müreccih” (onun yaratılmasını gerekli kılacak bir sebep) gerekmez. Gerektiği şeklindeki bir düşünce, Allah’ın Gani-i Mutlak olmasıyla bağdaşmaz.

O halde, Allah katında bu âlemin yaratılması ile yaratılmaması birbirine denktir ve İlâhî irade bu âlemin yaratılması şeklinde tecelli etmiştir.
 
Üst