"Cennet'te Cuma günü nasıl yaşanacak"

erzýncanlý

Active member
"Cennet'te Cuma günü nasıl yaşanacak"


PARATONER tarafından Cum, 2008-07-04 09:12 tarihinde gönderildi.Merhameti sonsuz biricik Rabbimiz! Sıkıntılarımızı izale buyur ve bizi içinde bulunduğumuz gamdan, kederden kurtar.. en yakın bir zamanda biz aciz kullarına nezdinden bir ferec ve mahrec (çıkış yolu ve ferahlık) nasip eyle.. bu mücrim bendelerini nefislerimizin, insî ve cinnî şeytanların ilkâ etmeye çalıştıkları vesveselerden, şehvet ateşinden, gaflet zilletinden uzak tut.. rahmetinle muamele buyur da, bizi günahlardan koruyacak elbiselerle donat..
Cennette cuma günü nasıl yaşanacak?

Allah (celle celâluhu) indindeki zaman başka, öbür âlemde başka, bizim küçük âlemimizdeki minyatür zamanda ise daha başkadır. Allah indinde zaman, bazen milyarlarca sene olabilir.
Şöyle ki Cenab-ı Hak, gökleri ve yeri altı günde yarattığını ifade etmektedir. Bunu bizim günlerimiz içinde pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma ve cumartesi günü şeklinde mütalaa etmek doğru değildir. Aslında göklerin ve yerin yaratılışıyla alakalı zaman, çok değişik bir zamandır. Kamerin ve güneşin takvimciliği altında gördüğümüz zaman ise ondan farklı bir zamandır. Bu, küçük zaman, saatin akrebine karşı sâniyesi ve âşiresinin gösterdiği zaman gibi bir şeydir. Allah, bir taraftan makro âlem ve bütün kevn ü mekânın döndüğüne delalet etsin diye ve diğer taraftan da aylarımızı günlerimizi işaretlesin diye kameri takvimci yapmış ve ayrı bir zaman vaz etmiştir. Biz, işte bu küçük zamanla, büyük zaman hakkında bir kanaate sahip oluruz. Bu mana ile de zamana izafi diyoruz. Kur'an, kameri ve onun gününü anlatırken aynı zamanda "Allah indinde öyle bir zaman vardır ki, sizin senelerinizle günü bin sene." (Bkz: Secde, 32/5), öyle bir zaman da vardır ki "Elli bin sene." (Bkz: Meâric, 70/4) olduğunu söyler ve zamandaki farklılığa dikkat çeker. Bunu daha da ileriye götürebiliriz. "Allah indinde öyle bir zaman da vardır ki bir milyon, öyle bir zaman da vardır ki bir milyar sene." demek mümkün olur...
Şimdi bir milyarlık sene içinde bir hafta düşünelim. Onun günü bir milyardır ve bizim küçük âlemimize karşı durmaktadır. Bizim küçük âlemimiz sâniye veya âşire saymakta, o ise saatin akrebi veya günü ve ayı gösteren ibre gibi ayda bir defa atmaktadır. Evet, işte o böyle uzun ömürlü bir zamandır. Bu itibarla cennetteki cuma da böyle izafi bir cuma olabilir. Yani orada bir hafta geçirdiğimiz zaman belki yedi milyar sene geçirmiş oluruz. Böyle bir günün olmasını ifade eden hadisler de vardır. Ben bunları bir fikir vermek için anlattım ve oradaki zamanın sınırı mevzuunda kati bir şey söylemiş olmamak için de pek çok ihtimal arz ettim.
Cennette her cuma günü Cenab-ı Hak cemal-i bâ kemaliyle mütecelli olacak ve herkes cennet zevkleri üstünde Cenab-ı Hakk'ın cemalini müşahede edecektir. Bu mesele değişik hadislerde bu şekilde anlatılmaktadır. Mü'minler evlerine, haymelerine geldiklerinde simaları çok nuraniyet kesbetmiş ve değişmiş olarak dönecekler de zevceleri onları, onlar da zevcelerini tanımayacaklardır. Çünkü herkes Cemalullah'ı müşahede edecek ve bu iş de cuma günü vuku bulacaktır.
Cuma günü çok hayırlı bir zaman dilimidir. O ister sâniye hesabı süratli dönen günler içinde olsun, isterse ömr-ü beşer, tabakat-ı beşer veyahut ömr-ü kâinatı gösterir başka bir keyfiyette tecelli etsin yine cuma, cumadır. İşte o cumada Allah rahmeti ve refetiyle cemalini gösterdiğinde mü'minler bütünüyle cennet nimetlerini unutacaklardır. Bir hak dostuna, büyük mürşid ve mübelliğine Allah'ın söylettiği gibi, "Cennetin lezzetlerle dolu bin senelik hayatı bir saat rüyet-i cemaline mukabil gelmez." Ki bu hakikati, Aliyyü'l-Kârî, "Allah'ı gördükleri zaman cenneti bütün nimetleriyle unuturlar." ifadeleriyle anlatmaktadır.
Cenab-ı Hak cemal-i bâ kemâlini bize göstersin ve bizleri cennet ve cemaliyle şerefyâb eylesin...
Hz. Âdem'in yaratılışı
Kur'an'da, Hz. Âdem'in yaratılışı ile alakalı ayetler, kelimelerinin köklerine inilerek tahlil edilecek olursa Hz. Âdem'in yaratıldığı yerde son şekliyle yaratılmış ve kendisine hayat nefhedilmiş olduğu anlaşılacaktır.
Her şeyden önce Hz. Âdem'in yaratılması bir mucizedir. Nitekim Hz. Mesih'in mucize olarak yaratılışı da sadece Hz. Âdem misaliyle anlatılır Kur'an'da. Zira Hz. Mesih'in hilkatini (yaratılış) anlamak ve anlatmak için Hazreti Âdem'in yaratılma mucizesinden başka bir misal bulmak da mümkün değildir. "Allah nezdinde İsa'nın durumu, aynen Âdem'in durumu gibidir. Allah Âdem'i topraktan yaratıp ona 'ol' dedi, o da derhal oluverdi." (Âl-i İmran Suresi, 3/59)
Kur'an'da mucizevî olarak yaratıldığı bildirilen üç kişi vardır: Hz. Âdem, Hz. Havva ve Hz. Mesih. Hz. Âdem'in ne annesi vardır ne de babası.. Bu yönüyle o, anne-babasız olarak yaratılan farklı bir hilkat harikasıdır. Hz. Havva ise, Hz. Âdem'in bir parçasından, yani ondan bir maya, bir temel unsur alınarak yaratılmıştır. Hz. Mesih'e gelince onun anası var, fakat babası yoktur. Bu üç fıtrat garibesinin üçü de Allah'ın mucizesi olarak var edilmişlerdir.
İhtimal, Hz. Âdem'in yaratıldığı balçık, yeryüzünün her tarafındaki çeşitli elementlerin pek çoğundan yani yerin temel unsurlarından alınmıştı. Bugünkü ifadesiyle yerin üzerindeki pek çok element bir araya getirilmek suretiyle bir protein çorbası yapılarak Hz. Âdem'in iskeleti bununla şekillendirilmişti. Bir hadis beyanına göre, yapısını oluşturan unsurların farklı yerlerden alınması dolayısıyla nesli de farklı karakter, renk ve tiplere sahip olacaktı. (Ebu Davut, Sünnet, 16)
Hz. Âdem'e ruh nefhedilmesinin amiplerde olduğu gibi bölünmeyle olmadığı açıktır. Allah onun iskeletini olduğu şekilde yapmış ve daha sonra da onu kendi nefhasıyla canlandırmıştır. Bütün hücreleri baş başa, omuz omuza tutacak olan ruh, işte bu nefha-i ilahidir. "Ben onu düzenleyip insan şekline koyduğum ve içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye kapanınız." (Hicr Suresi, 10/29) ayetinde anlatılan nefha-i İlahi de işte budur.
Hadisin anlattığına göre Âdem (aleyhissalatü ve's selam), kendine geldiğinde aksırıvermiş ve Allah tarafından "Elhamdülillah" demesi kendisine telkin edilmişti. Allah da ona "Yerhamükellah-Allah sana rahmet etsin." diye mukabelede bulunmuştu. Ondan sonda da, cennette ve yeryüzünde Hz. Âdem'in torunları arasında aksırma ve selamlaşma bununla başlamış olur. (Bkz.: Buhari, İsti'zan 1; Müslim, Cennet 28) Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Hz. Âdem, tedrici bir şekilde yaratılmamıştı; O, bugünkü insanoğlunun şeklinde yaratılmış ve sonra da ona hayat verilmişti. Naslardan (ayet ve hadis) anlaşılan budur. Kur'an'da müteşabih ayetler de vardır. Zat-ı ulûhiyete ve O'nun keyfiyeti bizce meçhul bir kısım icraatlarına dair hakikatler müteşabih ayetlerle anlatılır. Ama Hz. Âdem'in yaratılışıyla alakalı bütün bu nasları müteşabihata irca etmek suretiyle balçığı bir sembolle, boyunun uzunluğunu ve benzeri şeyleri başka sembollerle ifade etmek gibi bir durum olursa, o zaman; Kur'an'da da yeryüzünde de tek hakikat kalmayacaktır. Evet, bu şekilde her söz, tevile kalkışılırsa en açık "Elhamdülillah ben Müslüman'ım" sözünün altında da başka amaçlar aranacak ve "Acaba ben Müslüman değilim" mi demek istedi gibi tevillere gidilecektir...!
Hz. Âdem'i harekete geçiren nefha-i İlahi
Doğrusunu Allah bilir fakat bu konuda akla gelen şudur: Hz. Âdem (aleyhisselam)'ın yaratılış keyfiyeti, -Kur'an'daki ayetler ve sahih hadislerin ışığında- bir balçıktan alınıp hamur veya belli bir protein çorbası şekline getirildikten sonra tahcir edilerek (katılaştırma), ardından kendisine hayat nefhedilmesi şeklinde olmuştur. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu, bir mucizedir. Yani tabii hadiselere bağlı böyle bir durumu izah etmemiz mümkün değildir. Evet, Hz. Âdem'in yaratılışı fevkalâdedendir. Aslında diğer yaratmalar fevkalâde değil mi? Elbette ki onlar da fevkalâdedendir; ama esbabın perdedarlığı cihetiyle bunları Allah'ın vaz ettiği kanunlar içinde belli çerçevede izah etmek mümkündür. Tohum toprağa gömülür. Hava, su ona "merhaba" deyince rüşeym başını dışarıya çıkarır. Çıkarmayabilir de ama âdet-i İlahi olarak bu böyle cereyan etmektedir. Sonra da çiçeğe, sümbüle, başağa yürür.
Hz. Âdem'in yaratılmasına gelince, o bunlardan başkadır. İskeletine hayatın nefhedilmesini Cenab-ı Hak, "Tam tesviye edip kıvamına getirdikten, ruhuna göre bir madde verip iç-dış yapısı bütünlüğünü hâsıl ettikten, daha doğrusu potansiyel olarak ahsen-i takvime mazhar kıldıktan sonra kendi ruhumdan ona nefhettim." (Hicr, 15/29) anlamlarına gelen ifadelerle anlatmaktadır. Ruh, her şeyi kemale erdiren, terbiye edip olgunluğa ulaştıran ilahi bir kanun u emridir. (Bkz. İsra Suresi, 17/85) Hz. Âdem'e nefhedilen ruh, yine Rabbinden ona bir emir olarak gelmiştir. -Hâşâ- Cenab-ı Hak için bir ağız, bu ağızda bir nefes mülahaza etmek ve sonra Hz. Âdem'e nefeslenince Hz. Âdem hayata mazhar oldu şeklinde düşünmek tecsimdir (Cenab-ı Hakk'ı bir cisme benzetmek) dolayısıyla da dalalettir. Hayatın nasıl nefhedildiğinin mecazi manaları da vardır. Bunlar müteşabihattır ve biz onların hakikatını idrak edemeyiz. Allah'ı idrak edemiyoruz ki, icraatını idrak edelim. Bildiğimiz tek bir şey vardır: Cenab-ı Hak, harikulâdeden yarattığı Hz. Âdem'e, nezd-i uluhiyetinde bulunan harikulâde bir ruhu, harikulâde bir keyfiyet ile intikal ettirmiştir.
Hâsılı, Hz. Âdem öyle anlaşılmaktadır ki, "Ve nefahtü fihi min rûhî - Ona Kendi ruhumdan nefhettim." (Hicr, 15/29) ayetinde anlatılan bir harikulâde teveccühle mutasavver kaderî bir formattan makdûrî bir keyfiyete yönlendirilmiştir.
Muhammed.F.Gülen
 
Üst