Konuya cevap cer




Amin, ecmain. Tekrardan hoşgeldiniz. Güzel oluyordur inşallah :)



ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZANLARI 

EKREM KILIÇ

21.08.2011



Kuyular buzdolabı idi!



 

Ramazanlarda yaz aylarında susuzluk insanları çok etkiler. Benim aklımın  erdiği zaman, zannımca, yalnızca sağlık memurluğunda–-ilçede daha  hastahâne ve diğer sağlık kuruluşları yoktu-–ismi frigidaire olan, ilâç  saklamakta kullanılan bir buzdolabı var olduğunu sonradan işitmiştim.  Ama ilçede devamlı elektrik olmadığından, bunun nasıl çalıştığı hakkında  kimseden bilgi alamamıştım.


İlçede su şebekesi henüz çekilmemişti.  Her mahallede bulunan birkaç pınar, içme suyu için kullanılırdı. Çeşme  başında kadınlar hem çene çalar, hem sıra beklerlerdi. Sırası gelen  güğüm denilen karnı geniş, ağzı dar, kulplu kaplarda suyu alır; kabın  tabanını kalçasının bir tarafına iliştirir, kolunu kulpundan geçirir ve  bu sûretle suyu eve taşırdı.


Kullanmak için ekser evde birer kuyu  vardı. Bu kuyuların suyu içilmeyecek kadar sertti. Kuyu suyu ya  başındaki tahta çıkrık vâsıtasıyla çevirilerek, ipin ucundaki “helke”  tâbir edilen bir kovayı yukarı çekerek kullanılırdı veyâ devamlı kuyu  kenarında duran ucunda ip bağlı bir kabın içeri atılıp, dolduktan sonra  elle asılarak alınması sûretiyle istifâde edilirdi.


Kasabanın suyu  çok kireçli olduğundan, çamaşırda kullanılmak üzere kuyuların yan  tarafında içine odun külü konmuş, “banma” diye isimlendirilen çok büyük  bakır kazanlarda dinlendirilen yumuşamış su hazır bulundurulurdu. Hattâ  bu sudan, yalnızca saç yıkamada kullanılmak üzere bir miktarı, çarşıdaki  hamama gidildiği zaman birlikte götürülürdü.


İşte evlerin buzdolabı  olarak kullandıkları vâsıta, o zamanlar, bu kuyulardı. İçine sarkıtılan  pınar suyu dolu testi burada serinlerdi. Sepetlere konup kuyuya sallanan  yiyecekler burada bozulmadan saklanabilirdi. Kavun, karpuz ve sâir  meyveler uygun usûllerle kuyuya daldırılır ve yemek esnasında soğuk  servis imkânı bulunurdu. Ramazanların yaza rastladığı vakitlerde her  kuyu, istiâb haddinin üstünde dolardı. Yalnızca o evin değil, kuyusu  olmayan konu–komşunun da yiyecekleri orada bekletilirdi.


***


İlçenin  yaylalarında ve yüksek dağlarında kışın yağan kar, çukurlara doldurup  bastırılır ve üzerine saman sererek korunurdu. Yazın satılmak üzere bu  kar, çullara sarılmış olarak, merkep sırtında kasabaya getirilirdi.  Satın alınan kar bir şekilde muhafaza edilerek iftara yetiştiği takdirde  hoşaf, ayran, şerbet gibi içeceklerin içine atılır; yaz sıcağının  kavurduğu oruçlu sîneler bu şekilde serinletilirdi.


Sonraları bir buz  imâlâthânesi ilçenin bütün soğutma ihtiyacını karşılar olmuştu. Ancak  bunun kuruluş zamanlarını tam olarak hâtırlayamıyorum. İmâlâthâneden  kalıp şeklinde çıkan buzlar, belli miktarlarda testere ile kesilerek  satılırdı. Bunlar, ağzı kapalı kaplarda uzun süre erimeden kalabilirdi.


Buz  imâlinden sonra kasabada dondurma imâli de yapılmaya başlamıştı. O  dondurmada kullanılan bütün malzemelerin en tabiî hâlde olmalarından  mıdır, yeni bir yiyeceğin farklılığından mıdır, çocukluğun verdiği  lezzetten midir, bilmiyorum; tadını hâlâ unutamadığımı ifâde edeyim.


Medeniyetin  mahsûlleri, yavaş yavaş tabiî olan besinlerin yerini almaya başlamıştı.  İnsanlar süte, ayrana, hoşafa, çaya, kahveye doymuş; sun’î içeceklere  meyletmişlerdi. İlk gazoz kahvelerde, dükkânlarda satılmaya başlamış;  erkekler ve çocuklar eliyle evlere de girmeye başlamıştı. Halk, boyalı  ve halkalı şeker, akîde, lokum, bisküvi derken çikolatanın varlığını da  keşfetmişti. Ama, öyle hemen herkesin eline geçebilen bir nesne değildi.  Yine de çocukların en imrendiği ve zengin–fakir demeden bütün  çocukların sevdiği bir yiyecek mertebesine kurulmuştu.


Önce yakıtı  ispirto olan, küçük ısıtma işlerinde kullanılan “ispirto ocağı”  görülmeye başlandı. Bununla kahve yapılır, bebeklerin yiyeceği  ısıtılırdı. Çok geçmeden gazyağlı “lüks” lambalarında olduğu gibi bir  sistem ile çalışan, pompalı “gazocağı” evlerdeki maltızların, yer  ocaklarının, kuzine tipi yerli imâl sac sobalarının yerini almaya  başlamıştı. Bu güzel âlet ile yemekler daha çabuk pişiyor, hanımlar çalı  çırpıya üfürmekten, is ve duman kokmaktan kurtuluyordu. Hele  ramazanlarda bu mübârek îcâd ne büyük işe yarıyordu! Bilhassa sahûrda,  geç bir zamanda bile kalkılsa, hamur işleri tavada birkaç dakîka  zarfında kızarıyor, sofraya konabiliyordu.


Misâfirler için çay kaynatmak, kahve yapmak bu güzel ocakla artık çocuk oyuncağı olmuştu…



Kuyular buzdolabı idi!



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst