Çok büyük haber

Ahmet.1

Well-known member

EN NEBE': Çok büyük haber.

Neyi soruşturuyorlar?

O büyük haberdenmi?

Onlar ki onda ihtilafa düşüyorlar.

Hayır! İlerde bilecekler.

Hayır! Daha sonra ilerde bilecekler.

Biz arzı döşek yapmadıkmı?

Dağları da kazıklar.

Sizleri de çiftler halinde yarattık.

Uykuyu da size bir dinlenme yaptık.

Geceyi örtü yaptık.

Gündüzü de geçim zamanı yaptık.

Ve üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.

Işık veren, parıl parıl parlayan güneş ve yıldızlar yaptık.

Sıkışmış yağmur bulutların dan şarıl şarıl akan su indirdik ki,

onunla taneler ve nebat çıkaralım diye.

Ve ağaçlarının dalları birbirine girmiş bahçeler.

Şüphesiz fasıl günü tayin edilen bir zaman dır.

O gün Sûr'a üfürülecek

Ve fevc fevc geleceksiniz.

Ve sema açılacak sonra kapı kapı olacaktır.

Dağlar yürütülecek sanki serap olacak.

Şüphesiz cehennem hazırlığını yapıp gözetleyendir.

Azgınların dünüş yeridir.

Onun içinde nice devirler bekleyecekler.

Orada, ne bir soğukluk tadacaklar ne de içecek birşey

Ancak kaynamış su ve irin tadacaklar.

Uygun bir ceza.

Şüphesiz onlar hesaba çekileceklerini ummuyorlardı.

Ayetlerimiz'i yalanladıkça yalanladılar.

Her şeyin hesabını O kitabta yazıp tesbit ettik.

Şimdi tadın sizin artık azaptan başka hiçbir şeyinizi arttırmayız

Şüphesiz kurtuluşa ermek, muttakiler içindir.

Bahçeler ve üzüm bağları,

kadınlık vasfını kazanmış aynı yaşta güzel kızlar,

İçeceklerle doldurulmuş kaseler

Orada işitmezler, boş laf ve yalanlamaya ait söz.

Hesap sınırı olmayan, lütuftan verilen. Rabbin den bir mükafattır,

Göklerin, yerin ve aralarındaki her şeyin Rabbi'dir.

Allah O Rahman ki, O'na hitap edemezler.

O gün ruh ve melekler saf olup durur.

Konuşamazlar,

ancak Rahmanın kendisi ne izin verdiği kimse müstesna.

O da doğru olanı söyler.

İşte bugün haktır.

Artık dileyen kimse Rabbi ne varacak bir yol tutsun.

Şüphesiz biz sizi yakın bir azabın varlığı ile uyarmıştık.

O gün kişi ellerinin ne gönderdiğine bakacak.

Ve kâfir olan da diyecek:

"Keşke ben toprak olsaydım!"
 
Son düzenleme:

Ahmet.1

Well-known member
Nebe Suresi Hakkında

Sure-i Amme'ye dikkat edilse öyle bir üslûb-u bedî' ile âhireti, haşri, Cennet ve Cehennem'in ahvalini öyle bir tarzda gösteriyor ki; şu dünyadaki ef'al-i İlahiyeyi, âsâr-ı Rabbaniyeyi o ahval-i uhreviyeye birer birer bakar isbat eder gibi kalbi ikna' eder. Şu suredeki üslûbun izahı uzun olduğundan yalnız bir-iki noktasına işaret ederiz. Şöyle ki:
Sure-i Amme: Nebe Suresi.
Üslûb-u bedî: Şaşırtıcı güzel ifade tarzı.
Ahval: Haller, vaziyetler.
Ef'al-i İlahiye: Allah'ın(cc) işleri.
Âsâr-ı Rabbaniye: Herşeyin sahibi ve terbiye edicisi olan Allah'ın(cc) eserleri.
Ahval-i uhreviye: Ahiretin (öbür dünyanın) durumları.


Şu surenin başında Kıyamet gününü isbat için der: "Size zemini güzel serilmiş bir beşik; dağları hanenize ve hayatınıza defineli direk, hazineli kazık; sizi birbirini sever, ünsiyet eder çift; geceyi hâb-ı rahatınıza örtü; gündüzü meydan-ı maişet; Güneş'i ışık verici, ısındırıcı bir lâmba; bulutları âb-ı hayat çeşmesi gibi ondan suyu akıttım. Basit bir sudan bütün erzakınızı taşıyan bütün çiçekli, meyveli muhtelif eşyayı kolay ve az bir zamanda icad ederiz. Öyle ise, yevm-i fasl olan kıyamet sizi bekliyor. O günü getirmek bize ağır gelemez."
Ünsiyet: Alışkanlık, dostluk, yakınlık.
Hâb-ı rahat: Dinlendirici uyku.
Meydan-ı maişet: Geçim sahası.
Âb-ı hayat: Hayat suyu.
Muhtelif: Çeşitli, farklı, ayrı ayrı.
Yevm-i fasl: Ayrılma günü, ayırım günü.


İşte bundan sonra kıyamette dağların dağılması, semavatın parçalanması, Cehennem'in hazırlanması ve Cennet ehline bağ ve bostan vermesini gizli bir surette isbatlarına işaret eder. Manen der: "Madem gözünüz önünde dağ ve zeminde şu işleri yapar. Âhirette dahi bunlara benzer işleri yapar." Demek surenin başındaki "dağ", kıyametteki dağların haline bakar ve bağ ise, âhirde ve âhiretteki hadikaya ve bağa bakar. İşte sair noktaları buna kıyas et, ne kadar güzel ve âlî bir üslûbu var, gör.
Semavat: Gökler.
Bostan: Bahçe.
Manen: Mana bakımından, manevî olarak.
Hadika: Sulu, ağaçlı bahçe.
Sair: Diğer.
Âlî: Büyük, yüce, üstün.
Üslûb: Tarz, biçim, anlatma tarzı.

Said Nursi
 

Ahmet.1

Well-known member
İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi; Hâlık-ı Kâinat'ı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir. Şuâlar
 
Üst