duygu_bulut
Well-known member
5-----Yemekleri Siz Yapın, Bulaşıklar Bize...
Küçük bir evi birkaç arkadaşla paylaştığım dönemlerde talebe arkadaşların kaldığı bazı evlere de gider, misafir kalırdım. Beraber olduğumuz bazı arkadaşlar vardı ki, belki senelerce gidip gelmeme rağmen onlara bir yemek yapmasını bile öğretememiştim. Hatta, aralarında “Hocam, siz yemek yapın, kapları biz yıkayalım” diyenler vardı. Onları kınamıyordum; çünkü, o hallerini, yetiştikleri kültür ortamına, aile muhitine ve eğitim seviyesine veriyor; o zamana kadar onlarda düzen duygusunun inkişaf etmemiş olduğunu düşünüyor ve gücüm yettiğince tertip ve düzene alıştırmaya çalışıyordum. Tertip ve düzene alışmamış talebelerin kaldığı bazı evler derbederdi ve münevver insanların meskûn bulunduğu bir ev olma havasından uzaktı. Fakat, oralarda da kitaplarla içli dışlı olunuyordu ve ilme açık duruluyordu. Her yanları mâmur değilse de, mâmur olan bu yanları vardı ve onun hatırına eksiklerine katlanılıyordu.
Fakat, öyle evler de vardı ki, her bölümü “gelin odası” gibiydi. Onların her köşesinden evrâd ü ezkâr sedası yükselir ve bu evlerin kutlu sakinleri her yeni güne, itmi’nan ve lezzet dolu duygularla başlarlardı. Kalblerinin balansını, imana ve Kur’an’a göre ayarlamış bu talihliler, içlerindeki tertip ve düzenin akislerini evlerinin bütün köşelerine yansıtır ve misafirlerine sundukları ikramlarla beraber onlara göz zevkini de tattırırlardı.
Tertip ve düzen, özellikle toplu kalınan yerlerde kul hakkı zaviyesinden de çok önemlidir. Dikkatsiz yaşayanlar diğer insanları rahatsız ederler. Dağınıklık, hassas ruhlarda huzursuzluğa sebebiyet verir. Bir gün Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir mezarın kazılması sırasında elinde kazma bulunan şahsa işaret ederek “Şuraya iki kazma vursanız” gibi bir söz söyler. O sahabi efendimiz “Bu şekilde kalmasının bir mahzuru mu var ya Rasulallah?” deyince Rasûl-ü Ekrem efendimiz “Gözü tırmalıyor” der. İşte bazı körler vardır; gözü mü yok, yoksa tırmalanmayı mı hissetmiyor bilinmez, onlar dağınıklıktan rahatsız olmayabilirler. Fakat, o düzensizlik hali bir başkasını rahatsız ediyor ve onda gerilim yapıyorsa, ona sebebiyet veren insan kul hakkına girmiş olur. Bazen de “Başkası temizlesin, başkası düzenlesin” türünden duygu ve düşüncelerin neticesi olarak hareketsiz kalmak ve işin ucundan tutmamak diğer insanları –affedersiniz- akılsız ve aptal yerine koymak gibi olur ki, bu da çok büyük bir saygısızlıktır ve aynı zamanda kul hakkını çiğnemek sayılır. ---HOCAEFENDİ FETHULLAH GÜLEN---
Küçük bir evi birkaç arkadaşla paylaştığım dönemlerde talebe arkadaşların kaldığı bazı evlere de gider, misafir kalırdım. Beraber olduğumuz bazı arkadaşlar vardı ki, belki senelerce gidip gelmeme rağmen onlara bir yemek yapmasını bile öğretememiştim. Hatta, aralarında “Hocam, siz yemek yapın, kapları biz yıkayalım” diyenler vardı. Onları kınamıyordum; çünkü, o hallerini, yetiştikleri kültür ortamına, aile muhitine ve eğitim seviyesine veriyor; o zamana kadar onlarda düzen duygusunun inkişaf etmemiş olduğunu düşünüyor ve gücüm yettiğince tertip ve düzene alıştırmaya çalışıyordum. Tertip ve düzene alışmamış talebelerin kaldığı bazı evler derbederdi ve münevver insanların meskûn bulunduğu bir ev olma havasından uzaktı. Fakat, oralarda da kitaplarla içli dışlı olunuyordu ve ilme açık duruluyordu. Her yanları mâmur değilse de, mâmur olan bu yanları vardı ve onun hatırına eksiklerine katlanılıyordu.
Fakat, öyle evler de vardı ki, her bölümü “gelin odası” gibiydi. Onların her köşesinden evrâd ü ezkâr sedası yükselir ve bu evlerin kutlu sakinleri her yeni güne, itmi’nan ve lezzet dolu duygularla başlarlardı. Kalblerinin balansını, imana ve Kur’an’a göre ayarlamış bu talihliler, içlerindeki tertip ve düzenin akislerini evlerinin bütün köşelerine yansıtır ve misafirlerine sundukları ikramlarla beraber onlara göz zevkini de tattırırlardı.
Tertip ve düzen, özellikle toplu kalınan yerlerde kul hakkı zaviyesinden de çok önemlidir. Dikkatsiz yaşayanlar diğer insanları rahatsız ederler. Dağınıklık, hassas ruhlarda huzursuzluğa sebebiyet verir. Bir gün Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir mezarın kazılması sırasında elinde kazma bulunan şahsa işaret ederek “Şuraya iki kazma vursanız” gibi bir söz söyler. O sahabi efendimiz “Bu şekilde kalmasının bir mahzuru mu var ya Rasulallah?” deyince Rasûl-ü Ekrem efendimiz “Gözü tırmalıyor” der. İşte bazı körler vardır; gözü mü yok, yoksa tırmalanmayı mı hissetmiyor bilinmez, onlar dağınıklıktan rahatsız olmayabilirler. Fakat, o düzensizlik hali bir başkasını rahatsız ediyor ve onda gerilim yapıyorsa, ona sebebiyet veren insan kul hakkına girmiş olur. Bazen de “Başkası temizlesin, başkası düzenlesin” türünden duygu ve düşüncelerin neticesi olarak hareketsiz kalmak ve işin ucundan tutmamak diğer insanları –affedersiniz- akılsız ve aptal yerine koymak gibi olur ki, bu da çok büyük bir saygısızlıktır ve aynı zamanda kul hakkını çiğnemek sayılır. ---HOCAEFENDİ FETHULLAH GÜLEN---