Konuya cevap cer


Allah’ım! Ey (nimet verdiği kimselerden) karşılık beklemeyen! Ey hiçbir zaman bağışta bulunduğuna pişman olmayan! Ve ey kuluna, ameline eşit olarak karşılık vermeyen! Nimetin avanstır; affın lütuftur; cezalandırman adalettir; öngördüğün hayırdır.  Verdiğin zaman, bağışını başa kakmakla bulandırmazsın; esirgediğin  (vermediğin) zaman, esirgemen zulüm değildir. Şükredene, şükrü sen ilham  ettiğin hâlde, karşılık verirsin; hamdedene, hamdı sen öğrettiğin  hâlde, mükâfat verirsin; her ikisi de rüsva olmayı ve mahrum bırakılmayı  hak ettiği hâlde, öylesinin kötülüklerini örtersin ki, dileseydin rüsva  ederdin; öylesine bağışta bulunursun ki, dileseydin mahrum bırakırdın.


 Ne var ki sen, işlerini lütuf  üzere bina etmişsin; kudretini affetmekle gösterirsin; karşı gelene  halimce davranırsın; kendine zulümle kastedene süre tanırsın; sana  dönmeleri için onlara mühlet verirsin; onları hemen cezalandırmayıp  tövbe fırsatı tanırsın ki, helâk olanlarının sana karşı bir kanıtları  olmasın; bedbaht olanları, ancak defalarca mazur görülüp aleyhlerinde  birçok kanıt biriktikten sonra bedbaht olsunlar. Tüm bunlar,  affından ve kereminden kaynaklanmakta, şefkatinden ileri gelmektedir;  ey Kerim, ey Halim! Sen, (öyle şefkatli) bir mâbudsun ki, affına  ulaşmaları için kullarına tövbe adında bir kapı açmışsın; şaşmasınlar  diye vahyinden bir delil dikmişsin o kapıya.



 Kutludur ismin, buyurmuşsun ki:  “İçten bir tövbeyle Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz, sizin  kötülüklerinizi örter ve sizi (ağaçlarının) altından ırmaklar akan  cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamber’i ve onunla birlikte inananları  utandırmaz; nurları, önlerinden ve sağlarından gider; derler ki:  Rabbimiz, nurumuzu bizim için tamamla ve bizi bağışla. Hiç kuşkusuz, sen  her şeye kadirsin.” (Tahrim, 8 ) Şimdi, sen bu kapıyı açmış, delilini  de önüne dikmiş olduğun hâlde, o ağırlanma mahalline (cennete) girmekten  gaflet edenin mazereti olabilir mi?! Sen,  öyle (cömert) bir mâbudsun ki, kullarından alacağın şeyin kıymetini  artırarak onu paha biçilmez kılarsın. Kullarının seninle ticarette kâr  etmelerini, sana gelerek fazlasıyla kazanıp kurtuluşa ermelerini  istiyorsun çünkü. İsmin kutlu ve yücedir, buyurmuşsun ki: “Kim iyilik  getirirse, ona, onun on katı vardır; kim de kötülük getirirse, ancak  onun misliyle cezalandırılır.” (En’am, 160)



 Yine buyurmuşsun ki: “Allah  yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir tane  gibidir ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine kat kat  fazlasını verir.” (Bakara, 261) Yine buyurmuşsun ki: “Kendisi için kat  kat artırması üzere Allah’a güzel bir borç verecek olan kimdir?”  (Bakara, 245) Ve iyilikleri kat kat artıracağına ilişkin Kur’an’da  indirdiğin diğer ayetler… Sen, o yüce mâbudsun ki, kullarına gayb  âleminden öyle gerçekler bildirmiş, onları öyle şeylere özendirmişsin  ki, eğer bildirmeseydin, gözleriyle onları görmez, kulaklarıyla onları  duyup kavrayamaz, düşünceleriyle onlara ulaşamazlardı. Buyurmuşsun ki:  “Beni anın, sizi anayım; bana şükredin ve sakın bana nankörlük etmeyin.”  (Bakara, 152) 


 Yine buyurmuşsun ki: “Eğer  şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük  edecek olursanız, hiç kuşkusuz, azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 7)  Yine buyurmuşsun ki: “Beni çağırın, size icabet edeyim. Hiç kuşku yok,  büyüklük taslayıp bana ibadet etmekten kaçınanlar, aşağılanarak  cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min, 60) Böylece, seni çağırmayı (duayı)  ibadet, terkini de büyüklük taslamak olarak adlandırmış ve terki için  aşağılanarak cehenneme girmeyi vadetmişsin. Böyle olunca, onlar da  nimetinle seni andılar; ihsanınla sana şükrettiler; emrinle seni  çağırdılar; kat kat fazlasını almak üzere senin için sadaka verdiler ki,  gazabından kurtulup hoşnutluğunu kazansınlar. 



 Eğer senin, kullarına yaptığını,  bir yaratık diğer bir yaratığa yapmış olsaydı, iyilik vasfını alır,  minnettarlıkla anılır ve mümkün olan her dille övülürdü.  O hâlde, hamdına doğru giden bir yol, hamdını ifade edecek bir kelime  ve hamdınla ilgili bir anlam var oldukça sana hamdolsun. Ey kullarına  ihsan ve lütufta bulunarak onların övgüsünü kazanan; onları nimet ve  bağışına boğan! Bize olan nimetlerin ne kadar yaygın, ne kadar boldur;  özel lütufların ne kadar çoktur! Bizi, seçtiğin dine, hoşnut olduğun  İslâm’a, kolaylaştırdığın yola hidayet ettin; katındaki yakınlığa,  indindeki saygınlığa ulaşmada gözlerimizi açtın. 



 Allah’ım! Sen, o görevlerin  seçkinlerinden, o farzların özellerinden birini, ramazan ayı kıldın. Bir  nur olan Kur’an’ı o ayda indirerek, o ayda imanı (imanın gerektirdiği  amelleri) kat kat artırarak, o  ayda (geceleri ibadete) kalkmayı teşvik ederek ve içindeki bin aydan  daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni ululayarak onu diğer aylardan ayırdın;  tüm zamanlar ve asırların içinden onu seçtin ve onu yılın diğer  vakitlerinden üstün kıldın. Sonra da onun vasıtasıyla bizi diğer  ümmetlerden üstün kıldın; onun fazileti için öteki dinlerin mensuplarını  değil, bizi seçtin. Biz de emrinle gündüzünde oruç tuttuk; yardımınla  gecesinde ibadete kalktık; belki oruç tutup ibadete kalkmakla rahmetin  hâlimize şamil olur, bu vesileyle sevabını kazanırız diye.



 Çünkü sen, katından umulanla  dolusun; fazlından istenilen hususunda cömertsin ve sana yaklaşmak  isteyene pek yakınsın. Bu ay, gerçekten de beğenimizi kazanarak aramızda  kaldı; bizimle iyi bir birlikteliği oldu ve bize âlemlerin en üstün  kazancını kazandırdı. Sonra da vakti dolunca, süresi bitince, sayısı  tamamlanınca bizden ayrılıp gitti.  Şimdi biz, ayrılığı bize çok zor olan, bırakıp gitmesi bizi üzüp  ürküten, ahdini bozmamamız, saygısını gözetmemiz, hakkını ödememiz  gereken biri gibi onunla vedalaşıyoruz. Ve diyoruz ki: Selâm sana, ey  Allah’ın en büyük ayı ve ey Allah’ın dostlarının bayramı! Selâm sana, ey  bizimle birlikte olan vakitlerin en değerlisi ve ey günlerin ve  saatlerin içinde en iyi ay! Selâm sana, ey arzuların yaklaştığı,  amellerin dağıldığı ay! Selâm sana, ey varlığı pek değerli, yokluğu can  yakıcı dost; ayrılığı üzücü olan ümit kaynağı! Selâm sana ki, gelişinle  bizi sevindirdin, mutlu ettin; gidişinle bizi üzdün, canımızı yaktın.  Selâm sana ki, kalpler sende yumuşar, günahlar azalır. 



 Selâm sana ki, Şeytan’a karşı  bize yardım eder, iyilik yollarını bizim için kolaylaştırırsın. Selâm  sana ki, cehennem ateşinden kurtulanlar sende çok olur; hürmetini  gözeten saadete erişir. Selâm  sana ki, günahları silmekte, ayıpları örtmekte üstüne yok. Selâm sana  ki, suçlulara çok uzundun; inananların gönlünde pek heybetliydin. Selâm  sana ki, günler seninle rekabet edemez. Selâm sana ki, her yönden  esenlik olan bir aysın. Selâm sana ki, birlikteliğin bıkkınlık getirmez;  muaşeretin kınanmaz. Selâm sana ki, bize bereket getirdin; bizden  günahların kirini yıkayıp giderdin. Selâm sana ki, seninle vedalaşmamız  bıkkınlıktan, orucunu terk etmemiz yorgunluktan değildir. 



 Selâm sana ki, vaktinden önce  aranırsın; kaybetmeden önce üzüntün yaşanır. Selâm sana ki, bereketinle  birçok kötülük bizden uzaklaşır; birçok hayır bize ulaşır. Selâm sana ve  içindeki bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ne. Selâm sana ki,  dün sana pek düşkün iken, yarın özleminle yanıp tutuşacağız. Selâm sana  ve artık mahrum kaldığımız faziletine; elimizden alınan geçmişteki  bereketlerine. Allah’ım! Biz; bedbahtların, vaktini bilmedikleri ve  bedbahtlıkları yüzünden faziletinden mahrum kaldıkları bir sırada, bu  ayla şereflendirdiğin, lütfunla ondaki ibadetlere muvaffak ettiğin, bu  ayın ehli kullarınız. Onunla tanışmak için bizim seçilmemizin, onun yol  yordamına hidayet edilmemizin velisi sensin. 



 Hakkını ödeyemedikse de onda tuttuğumuz orucu, kıldığımız namazı, az da olsa yaptığımız iyilikleri senin yardımına borçluyuz.  Allah’ım! Kötülüğümüzün ikrarı, ihmalkârlığımızın itirafı olarak (iyi  işlerimizden dolayı) sana hamdediyor ve kalbimizde duyduğumuz kesin  pişmanlığımızı, dillimize akıttığımız samimî özür dileyişimizi sana  sunuyoruz. Şu hâlde bizi, o ayda kaybettiğimiz büyük fazileti telâfi  edebileceğimiz, elde etmediğimiz vazgeçilmez çeşitli hayırların yerini  doldurabileceğimiz bir mükâfatla mükâfatlandır ve o ayda senin hakkını  ödeyemediğimiz için bizi mazur gör. Ömrümüzü önümüzdeki gelecek ramazana  ulaştır. 



 Ulaştırdıktan sonra da lâyık  olduğun kulluğu sunmakta, o ayın hak ettiği itaati yerine getirmekte  bize yardım et ve bizi zamanın aylarından bu iki ayda (bu ve gelecek  ramazanda) hakkını ödeyebilecek iyi işlere muvaffak eyle. Allah’ım!  Muhammed ve Âline salât eyle ve bu ayda işlediğimiz küçük ve büyük  suçları, içine düştüğümüz günahları,  bilerek veya unutkanlıkla kendimize yaptığımız zulümleri ya da  başkalarına ettiğimiz hakaretleri bize bağışla; örtünü kaldırarak bizi  rüsva etme. Bu ayda düşmanlarımızı hâlimize sevindirme; kınayanların  dilini üzerimize uzun etme. Tükenmeyen şefkatin, eksikliği olmayan  lütfunla, bu ayda bizden yadırgadığın şeylere kefaret olacak, onları  bağışlatacak amellere muvaffak et bizi.



 Allah’ım! Muhammed ve Âline  salât eyle ve bu ayın gitmesiyle başımıza gelen musibeti telâfi et;  bayram ve iftar günümüzü bizim için mübarek eyle; bu günü, geçirdiğimiz  en hayırlı, affını en çok çekici, günahı en iyi silici günlerden kıl ve  gizli açık bütün günahlarımızı bize bağışla. Allah’ım! Bu ayın  sıyrılmasıyla bizi de günahlarımızdan sıyır. Onun çıkmasıyla bizi de  kötülüklerimizden çıkar. Bizi onunla en çok mutlu olanlardan, onda payı  en bol olanlardan ve ondan en fazla nasip alanlardan kıl. Allah’ım! Kim  bu aya hakkıyla riayet ettiyse, hürmetini hakkıyla koruduysa, gerektiği  gibi hükümlerini yerine getirdiyse, lâyık olduğu gibi günahlardan  sakındıysa, hoşnutluğunu  kazanacak, rahmetini cezbedecek bir amelle sana yaklaştıysa, kudretinle  aynısını bize de nasip et; fazlınla onun kat kat fazlasını bize ver.  Çünkü senin fazlın eksiksizdir; hazinelerin kesinlikle azalmaz; aksine,  dolup taşar; ihsanının kaynakları asla kurumaz ve bağışın minnetsiz,  tertemiz bağıştır. 



 Allah’ım! Muhammed ve Âline  salât eyle ve bize, kıyamet gününe kadar onu oruç tutanların, onda sana  ibadet edenlerin tümüne vereceğin sevap kadar sevap yaz.  Allah’ım! Müminler için bayram ve sevinç günü, İslâm ümmeti için  toplanma, bir araya gelme günü kıldığın bu iftar günümüzde, işlediğimiz  tüm günahlardan, geçmişteki tüm kötü işlerimizden, gönlümüzden geçen tüm  kötü düşüncelerden, tekrar günaha dönme düşüncesi olmayan, bir daha  hata yapmamaya azmeden biri olarak, şek ve şüpheden arınmış, halis bir  tövbeyle tövbe edip sana yöneliyoruz. Bu tövbeyi bizden kabul buyur;  bizden razı ol ve bizi bu hâl üzre sabit kıl. 



 Allah’ım! İçimizde cehennem  azabına karşı öyle bir korku, cennet sevabına karşı öyle bir özlem  meydana getir ki, tüm varlığımızla ibadetin tadını, günahın üzüntüsünü  duyalım. Katında bizi, sevgini kazanan, itaate dönüşlerini kabul  buyurduğun tövbe edenlerden kıl,  ey adillerin en adili! Allah’ım! Babalarımızı, annelerimizi ve şimdiye  kadar gelip geçen, kıyamete kadar gelecek olan tüm dindaşlarımızı  bağışla. Allah’ım! Mukarrep meleklerine salât ettiğin gibi peygamberimiz  Muhammed’e ve Âline salât eyle. Mürsel peygamberlere salât ettiğin gibi  ona ve Âline salât eyle. Salih kullarına salât ettiğin gibi ona ve  Âline salât eyle. 



 Onların hepsine ettiğin salâttan  üstün bir salâtla ona ve Âline salât eyle; ey âlemlerin Rabbi! Öyle bir  salât ki, bereketi bizi kuşatsın, faydası bize ulaşsın ve sayesinde  duamız kabul olsun. Hiç  kuşkusuz, sen, kapısına gelinen en kerim, kendisine güvenilen en yeterli  ve ihsanı dilenilen en cömert zatsın ve sen her şeye kadirsin.



 İmam Zeynelabidin Hz(RA)’nin Sahife-i Seccadiye Mecmuasından – Ramazan Ayıyla Vedalaştığında Okuduğu Dua


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst