18. yüzyılda Buhara'dan İstanbul'a sonra da Kütahya'ya yerleşen köklü bir aileye mensup olan Mehmet Dumlu Hocaefendi 1929 yılında Kütahya'da doğmuştur. Sekiz ay gibi kısa bir süre de hıfzını tamamlamıştır. Reisu'l-Kurra Abdurrahman Gürses Hocaefendi'den meharic-i hurûf, Kütahya Müftüsü Abdulgafur Beyden Arapça dersleri almıştır. 1976 yılında emekliliğe ayrılana kadar Yeşil Cami'de imamlık yapmıştır. Uzun yıllar tasavvuf büyüklerinin irfanından istifade eden hocaefendi, halen Kütahya'da çinicilikle iştigal etmektedir.
Kısa bir soru ile sohbetimize başlamak istiyorum. Tasavvufun özü nedir?
Tasavvufun özü, insanın kendi haddini bilmesidir. İnsanın haddini bilmesi edeptir. İşte tasavvufun başı da sonu da edeptir. İnsana yakışan da edeptir. Âdem, edeplidir. Şeytan ise edepsiz. Şeytan ile Âdem'in farkı budur. Hz. Âdem, haram meyveyi yediği zaman cennetten kovuldu ama, "Ya Rabbi, ben nefsime zulmettim. Eğer sen affetmezsen, merhamet etmezsen benim halim perişandır. N'olur yardım et." diye niyazda bulundu. Özrünü beyan etti. Kişinin gerek Allah'a, gerek kullara karşı özrünü beyan etmesi ne kadar da güzeldir. İnsana saygı, Allah'a saygıdır, insana sevgi, Allah'a sevgidir. Tasavvuf da Allah sevgisidir. Allah bir kulunu sevince, o kulun ismi "âşık" olur. Peki kul mu Allah'a âşıktır, Allah mı kuluna âşıktır? Kulun, Allah'a âşık olma gücü yoktur. O kula âşıktır ve O'nun kula olan sevgisinden dolayı kul O'na yönelir. Allah, kulunu sevince dünya da, ahiret de o kulun olur. Bundan daha büyük mutluluk olamaz. Bir insanın Allah'ı sevebilmesi, Allah'ın onu sevmesinin görüntüsüdür. İşte gerçek budur! Şöyle bir misal vereyim: Tanyeri ağarıp güneş doğmuş, karanlık uçup gitmiştir, ortalık aydınlanmış. Başını kaldırıp adam güneşe der ki: "Ey güneş! Ben seni görüyorum." Güneş adama haddini bildirir: "Sen beni neyle görüyorsun? iki saat önce zifiri karanlık içindeydin. O zaman bu sözü söylemiyordun." Güneşi, güneşle gördün. Güneş çıkmasaydı, güneşi neyle görürdü? Allah, Allah'la bulunur ve bilinir. Tasavvufî öğreti de Allah kesinlikle dışarıda, uzaklarda aranmaz. Elle tutulan, tutulamayan, görünen, görünmeyen, varlık adına ne varsa her nesne, her zerre, Allah'ın tecellî ve zuhurundan ibarettir. Bu kainatta ne görünüyorsa, "ez-Zâhir" isminin bir görüntüsüdür. "Allah evveldir, âhirdir, zahirdir." Yani görünendir.
Kısa bir soru ile sohbetimize başlamak istiyorum. Tasavvufun özü nedir?
Tasavvufun özü, insanın kendi haddini bilmesidir. İnsanın haddini bilmesi edeptir. İşte tasavvufun başı da sonu da edeptir. İnsana yakışan da edeptir. Âdem, edeplidir. Şeytan ise edepsiz. Şeytan ile Âdem'in farkı budur. Hz. Âdem, haram meyveyi yediği zaman cennetten kovuldu ama, "Ya Rabbi, ben nefsime zulmettim. Eğer sen affetmezsen, merhamet etmezsen benim halim perişandır. N'olur yardım et." diye niyazda bulundu. Özrünü beyan etti. Kişinin gerek Allah'a, gerek kullara karşı özrünü beyan etmesi ne kadar da güzeldir. İnsana saygı, Allah'a saygıdır, insana sevgi, Allah'a sevgidir. Tasavvuf da Allah sevgisidir. Allah bir kulunu sevince, o kulun ismi "âşık" olur. Peki kul mu Allah'a âşıktır, Allah mı kuluna âşıktır? Kulun, Allah'a âşık olma gücü yoktur. O kula âşıktır ve O'nun kula olan sevgisinden dolayı kul O'na yönelir. Allah, kulunu sevince dünya da, ahiret de o kulun olur. Bundan daha büyük mutluluk olamaz. Bir insanın Allah'ı sevebilmesi, Allah'ın onu sevmesinin görüntüsüdür. İşte gerçek budur! Şöyle bir misal vereyim: Tanyeri ağarıp güneş doğmuş, karanlık uçup gitmiştir, ortalık aydınlanmış. Başını kaldırıp adam güneşe der ki: "Ey güneş! Ben seni görüyorum." Güneş adama haddini bildirir: "Sen beni neyle görüyorsun? iki saat önce zifiri karanlık içindeydin. O zaman bu sözü söylemiyordun." Güneşi, güneşle gördün. Güneş çıkmasaydı, güneşi neyle görürdü? Allah, Allah'la bulunur ve bilinir. Tasavvufî öğreti de Allah kesinlikle dışarıda, uzaklarda aranmaz. Elle tutulan, tutulamayan, görünen, görünmeyen, varlık adına ne varsa her nesne, her zerre, Allah'ın tecellî ve zuhurundan ibarettir. Bu kainatta ne görünüyorsa, "ez-Zâhir" isminin bir görüntüsüdür. "Allah evveldir, âhirdir, zahirdir." Yani görünendir.