Doğru Müslüman ne demektir?

İlim-irfan

Well-known member
İnsanların birey olarak doğruları, dürüstleri, temizleri olduğu gibi toplumların da böyleleri vardır.
Bir insan veya bir toplum ya temizdir, doğrudur, dürüsttür yahut böyle değildir.
Şu adam yarı doğru yarı eğridir demek saçma bir değerlendirme olur.
İslâm dininde İSTİKAMET (hatırda kalsın ve dikkati çeksin diye büyük harflerle yazıyorum) denilen bir ana değer vardır. Doğru demektir.
İslâm dini doğru dindir.
Müslüman doğru insandır.
Kur'ân, Sünnet, Şeriat ve tasavvuf doğruyu gösterir.
İyi ve sâlih bir Müslüman doğru bir insandır.
Zamanımızda İslâm'ın doğruluk değeri ve ana prensibi çok ihanete uğramıştır.
Vâdeli senet imzalıyor ve vakti gelince ödemiyor. O adam doğru değildir.
Çek veriyor, karşılıksız çıkıyor. Böylesi de doğru değil.
Komşularına eziyet ediyor. Doğru değil, eğridir.
Zekatını ödemiyor, yahut nasıl ödenmesi gerekiyorsa o şekilde ödemiyor. Eğridir.
Kadın başını örtmüş ama yabancı erkeklerin dikkatini çekecek renklere bürünmüş, salına salına sokaklarda fink atıyor. Bu kadın Müslümandır ama eğri Müslümandır.
Yalan söyleyen Müslüman eğri ve kötü Müslümandır.
Allah bütün mü'minleri bir tek ümmet yapmış, o ise ümmet bilincini yitirmiş, cemaat fanatiği olmuş. O da eğridir.
Bağlı olduğu din büyüğünü adeta putlaştırmış, rab haline getirmiş. Doğru değildir bu.
Allah kendisine servet vermiş, o da bu servetle lüks, israf, sefahat sergiliyor. Doğru değildir, eğridir o.
Doğruluk, dürüstlük, temizlik lafla olmaz. Olsaydı, her sabah "Türküm doğruyum
nokta.gif
." manzumesi okuyan nesiller doğru dürüst yetişirdi. Doğruluk yaşanan bir değerdir.

Doğruluk dar değil, çok geniş bir değer ve kavramdır.
Doğru olabilmek için Kur'ân'a, Sünnet'e, dine, şeriata uymak gerekir.
Hem namaz kılıyor, hem haram yiyor. Bu adam elbette doğru değildir.
Dıştan dinden ve sofu görünüyor, içten benlik esiri. Bu da doğru değil.
Kitapçıya gidecek, beş on lira verip "İslâm'da Dürüstlük" adlı kitabı alacak ve okuyup doğru olacak. Bu da mümkün değil veya çok ama çok zor bir şey.
Doğru Müslüman olmak için usûlüne uygun şekilde uzun bir doğruluk eğitimi görmek gerekir.
Gerçek bir alimden, gerçek bir şeyhten, bir mürşid-i kâmilden.
Sadece biz Müslümanız demekle iş bitmiyor. Doğru, dosdoğru, ahlâklı, faziletli, vasıflı, güçlü, âlim, ârif, bilge, sâlih, muttaki, müteverri, mürüvvetli, fütüvvet ahlâkına sahip Müslüman olacaksın.
Böyle bir Müslüman çarşıda pazarda açıkta herkesin arasında yemek bile yemez. Çünkü başkaları imrenebilir. Böyle bir şey mürüvvete aykırı olur.
Doğru Müslüman Ümmet'in büyüklerine saygılı, küçüklerine merhametli olur. Böyle olmayan eğridir eğri.
Sıradan Müslümanların YETERLİ kısmını doğru, iyi, vasıflı, sâlih Müslümanlar haline dönüştürmek için çok iyi bir plan ve program dahilinde başarılı ve becerikli bir şekilde çalışmazsak işimiz çok zordur.

Mehmet Şevket Eygi - Milli Gazete
08/12/2009
 

müdavim

Üye Sorumlusu
MÜSLÜMAN olmak bir nimettir. Bir ayrıcalıktır. Ama aynı zamanda bir külfettir.

Sorumluluktur. Görev yüklenmektir. Örnek olmaktır. Son vahyi temsil etmektir. Muhammedi bir ahlakla ahlaklanmaktır. Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktır.

Toleranslı olmaktır. Başkasının hatasını çok görmemektir. Çok olan hatasını abartmamaktır. Öz çocuğuna gösterdiği toleransı başkasının evladına da göstermektir.

Beyefendi olmaktır. Kaba, haşin, sert ve incitici olmamaktır. Gerektiğinde bir gül kadar narin ve nazik ve yine gerektiğinde bir cam vazo kadar kırılgan olmaktır.

Bencil olmamaktır. Her şeyi kendisine yontanın ahlakı, Makyavelist, egoist ve çıkarcı bir çizgi çizer. Bu çizgi Müslüman’la aynı karede buluşamaz. Nefsin bencil arzularına gem vuramayan Müslüman, Kuran’ın deyimiyle “şeytanına kelepçelenmiştir”.

Anlayışlı olmaktır. En basit örneğiyle, otobüste seyahat ederken, uçakta yolculuk yaparken kahkahayla gülmemeli, bağırmamalı, başkasını rahatsız etmemeli, etrafa nefret hissi vermemeli, başkasını tiksindirecek hiçbir tavır içinde olmamalıdır.

Adil olmaktır. Müslüman kendisi için istediğini başkasına da istemelidir. Kendisine uygun görmediğini başkasına reva görmemelidir. Hz. Ömer adaletini gözetmektir. Yanlış yapan, dolandırıcılık yapan kendi öz evladı bile olsa özel muamele gösterilmemelidir. Ayrıcalık tanınmamalıdır.

Düşmanın da hukukunu gözetmektir. Sevmediğini, tutmadığını, düşman gördüğünü meşru-gayri meşru her yolla sindirmemelidir. Düşmanı kendisinden emin olmayan Müslüman, El-Emin olan peygamberi temsil edemez. Müslüman, düşmanına karşı da adil olmalıdır. Onun hukukunu korumalıdır.

Haram kazanmamaktır. Helal düşünmek, helal kazanmak, helal harcamak ticarette kuşanılması gereken İslam ahlakıdır. Müslüman, kamuya, devlete veya garibana ait malı hile ve hurda yolla ucuza mal edemez. Ederse bu haram kazanç olur. Herhangi bir ihalede, mal alışverişinde, daha iyi ve temiz iş yapan insanların önünü kesmek için plan ve program yapamaz.

Sorumluluktur. Makamın hakkını vermektir. Makam, mevki ve sorumluluğu başkasının haksız kazancına merdiven yapmamaktır. Belki din, idarecilerin miras bırakmasına engel olmuyor ama bunu sınırlayacak işaretler verip işi vicdana bırakıyor. Hz. Peygamber miras bırakmamıştır. “Peygamberler miras bırakamazlar” diyerek idareciler ile sermaye ve mal biriktirme arasına (mücbir olmayan-şart olmayan) perde germiştir.

Temizliktir. İlk emirlerden biri “elbiseni temizle” olan bir dinin mensupları dışlarını, içlerini, kafalarını, hınçlarını, bencilliklerini, niyetlerini temizlemeliler. Şehirlerini, köylerini, evlerini, bahçelerini temizlemeliler. Bu kadar basit şeyler önemli mi? Evet hem de çok önemli. Çünkü dış görüntümüz, iç görüntümüzü ele veriyor. Şehirleşmemizde, altyapımızda ileri ülkeleri geçebiliyor muyuz? Hayır, çok gerideyiz. Peki niye, eksikliğimiz nerede! Onlardan daha az zeki değiliz herhalde.

Halkla eşit şartları paylaşmaktır. Halkı yoksul olan Müslüman idareciler lüks, şatafat ve debdebe içinde yaşamaz. Yaşarsa zalim bir idareci olmuş olur. Hz. Ömer, Mısır’a vali yaptığı Hz. Amr bin As’ın yaptırdığı görkemli köşkü yıktırmıştır. Bir adama tokat atan eski kabile reisi Cebele’ye kısas uygulamak istemiş ve gariban köylünün Cebele’ye tokat atmasını emretmiştir.

Medine halkının maddi yönden darboğazda olduğu kıtlık yıllarında halk yemek bulamıyor diye kuru ekmeğe talim etmiştir. Bir gün sofrasında zeytinyağı bulunduran Hz. Ömer, bir vatandaşın biz bu yağı da bulamıyoruz sözü üzerine zeytinyağını kendisine yasaklamıştır.

Müslümanlık hakkaniyet, adalet, temiz ahlak ve Kurani teraziye uymaksa bunları uygulamadan kámil Müslümanlık olamaz. Çünkü Müslümanlık başkasına vaaz ederken kendi kulağına pamuk tıkamak değildir. Kulaklar nasihat dinlemek için yaratıldı, iyi şeyler duymak için, dil iyi şeyler konuşmak için, göz iyi ve doğruyu görmek için. Ayak iyi ve temiz yola gitmek için ve nihayet eller temiz ve şaibesiz sermayeye, mazlum olan düşküne, mağdura uzanmak için yaratıldı. Hani bu organları bu amaçla kullanan, hani kulaklarının, gözünün, dilinin, ayak ve ellerinin hakkını verenler.

* * *

Hani Ya Rabbi, bu hayattan beni harama bulaştırmadan al diyen Müslüman, hani arkasını döndüğünde, en inatçı düşmanının-rakibinin arkasından gözyaşı döktüğü Müslüman. Hani eliyle, diliyle, kalbiyle, başkasına buğz-nefret etmeyen Müslüman. Ya Rabbi, bir göz açıp kapatacak bir süre zarfında bile nefsimin kucağına atma beni diyen Müslüman.

Hani Hz. Ebu Bekir sadakati, hani Hz. Ömer adaleti, hani Hz. Osman edebi, hani Hz. Ali cesareti, hani Hz. Bilal sevgisi, hani Ebu Zerr zarafeti, Hz. Aişe zekásı, hani Hz. Zeynep masumluğu. Hani nerede! O Müslüman’ı gösterin de arkasından koşayım. Peygamberimiz çağından mı geldin diyeyim de, başımı omzuna yaslayıp kokusunu içime çekeyim.

Nihat Hatipoğlu
 
Üst