BİRİNCİ NOKTA:
Âhiret akidesi; hayat-ı içtimaiye ve şahsiye-i insaniyenin üss-ül esası ve saadetinin ve kemalâtının esasatı olduğuna, yüzer delillerinden bir mikyas olarak yalnız dört tanesine işaret edeceğiz:
Âhiret: Ölümsüz olan öbür dünya, ölüm ve kıyamet ile gidilen ve Cennet-Chennemin bulunduğu ebedî alem.
Akide: Benimsenen inanç kuralı.
Hayat-ı içtimaiye: Toplum hayatı.
Şahsiye-i insaniye: İnsanın kendisi.
Üss-ül esas: En önemli ve sağlam temel.
Saadet: Mutluluk.
Kemalât: Mükemmellikler, olgunluklar, üstünlükler.
Esasat: Esaslar, temeller, kökler.
Mikyas: Ölçü.
Birincisi:
Nev'-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler ve gayet zaîf ve nazik vücudlarında bir kuvve-i maneviye bulabilirler ve her şeyden çabuk ağlayan gayet mukavemetsiz mizac-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümid bulup mesrurane yaşayabilirler. Meselâ Cennet fikriyle der: "Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü. Cennetin bir kuşu oldu. Cennet'te gezer, bizden daha güzel yaşar." Yoksa her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri, o zaîf bîçarelerin endişeli nazarlarına çarpması; mukavemetlerini ve kuvve-i maneviyelerini zîr ü zeber ederek gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün letaifini dahi öyle ağlattıracak, ya mahvolup veya divane bir bedbaht hayvan olacaktı.
Nev'-i beşer: İnsan türü, insanlar.
Vefat: Ahirete göçme, ölme.
Zaîf: Zayıf, güçsüz, kuvvetsiz.
Kuvve-i maneviye: Manevî güç.
Mukavemet: Dayanma, direnme, karşı koyma.
Mizac-ı ruhlarında: Ruhlarının yapısında.
Mesrurane: Sevinç içinde, sevinerek.
Bîçare: Çaresiz.
Zîr ü zeber: Alt üst, darmadağın.
Letaif: Latif duygular.
Divane: Deli.
Bedbaht: Bahtı kara, mutsuz, talihsiz.
Asa-yı Musa