İlim-irfan
Well-known member
Müslüman, diğer Müslümanları kendi nefsine tercih etmelidir. Zaruri nafakasından artan yiyecekleri ve servetini yetimlere ve fakirlere tasadduk etme imkânı bulabilmelidir. Böylece Müslüman, kıyâmet gününde sadakasının gölgesinde haşrolur.
Kişinin yediği şeylerin deposu helâldir. Sadaka olarak verilen şeylerin deposu ise Allah’ın fazl u keremidir. O hâlde kul için, servetinden ancak Allah yolunda tasadduk edip O’na emanet olarak bıraktığı veya yiyip bitirdiği ya da giyip eskittiği şeyler vardır. O halde sahip olunan yiyecek maddelerinin zarurî ihtiyaçtan fazla olanlarını tasadduk etmek, tıka basa işkembeye doldurmaktan daha hayırlıdır.
Yani sen bunu (karnına doldurduğun ve seni şişmanlatan yiyecekleri) âhiretin için sarf edip, bu hususta diğer Müslümanları kendi nefsine tercih etseydin, senin için daha hayırlı olurdu.
Hasan Basrî hazretleri şöyle der: “Allah’a yemin ederim, ben öyle bir gruba yetiştim ki onlardan herhangi biri, yanında ancak kendisine yetecek kadar yiyecekle akşamlardı. Eğer isteseydi onu yiyip bitirebilirdi. Buna rağmen o ‘Allah’a yemin ederim ki bunun tamamını karnım için ayırmayacağım; bir kısmını da Allah için ayıracağım’ derdi.”
Çok yemenin zararları, az yemenin faydaları saymakla bitmez. Çünkü açlık, âhiret faydalarını içinde bulunduran büyük bir hazinedir. Bunun içindir ki seleften biri şöyle buyurmuştur: “Açlık âhiretin anahtarı, zahidliğin kapısıdır. Tokluk ise dünyanın anahtarı ve isteğin (dünyaya düşkünlüğün) kapısıdır.”
Ebû Süleymân Dârânî hazretleri buyurdu ki:
“Dünyânın anahtarı tokluk, âhiretin anahtarı açlıktır. Helâlden bir lokma az yemeyi, akşamdan sabaha kadar namaz kılmaktan daha çok severim. Çünkü, mîde dolu olunca, kalbe gaflet basar. İnsan Rabbini unutur. Helâlin fazlası böyle yaparsa, mîdeyi haram ile dolduranların hâli acaba nasıl olur?” “Ben öyle insanlara yetiştim ki, onlar açlığı kendileri için ganîmet sayardı. Tıpkı şimdikilerin tokluğu ganîmet saydığı gibi.”
Hikmetler
Mehmet Oruç
mehmet.oruc@tg.com.tr
27 Ocak 2010 Çarşamba
TÜRKİYE GAZETESİ
Kişinin yediği şeylerin deposu helâldir. Sadaka olarak verilen şeylerin deposu ise Allah’ın fazl u keremidir. O hâlde kul için, servetinden ancak Allah yolunda tasadduk edip O’na emanet olarak bıraktığı veya yiyip bitirdiği ya da giyip eskittiği şeyler vardır. O halde sahip olunan yiyecek maddelerinin zarurî ihtiyaçtan fazla olanlarını tasadduk etmek, tıka basa işkembeye doldurmaktan daha hayırlıdır.
Yani sen bunu (karnına doldurduğun ve seni şişmanlatan yiyecekleri) âhiretin için sarf edip, bu hususta diğer Müslümanları kendi nefsine tercih etseydin, senin için daha hayırlı olurdu.
Hasan Basrî hazretleri şöyle der: “Allah’a yemin ederim, ben öyle bir gruba yetiştim ki onlardan herhangi biri, yanında ancak kendisine yetecek kadar yiyecekle akşamlardı. Eğer isteseydi onu yiyip bitirebilirdi. Buna rağmen o ‘Allah’a yemin ederim ki bunun tamamını karnım için ayırmayacağım; bir kısmını da Allah için ayıracağım’ derdi.”
Çok yemenin zararları, az yemenin faydaları saymakla bitmez. Çünkü açlık, âhiret faydalarını içinde bulunduran büyük bir hazinedir. Bunun içindir ki seleften biri şöyle buyurmuştur: “Açlık âhiretin anahtarı, zahidliğin kapısıdır. Tokluk ise dünyanın anahtarı ve isteğin (dünyaya düşkünlüğün) kapısıdır.”
Ebû Süleymân Dârânî hazretleri buyurdu ki:
“Dünyânın anahtarı tokluk, âhiretin anahtarı açlıktır. Helâlden bir lokma az yemeyi, akşamdan sabaha kadar namaz kılmaktan daha çok severim. Çünkü, mîde dolu olunca, kalbe gaflet basar. İnsan Rabbini unutur. Helâlin fazlası böyle yaparsa, mîdeyi haram ile dolduranların hâli acaba nasıl olur?” “Ben öyle insanlara yetiştim ki, onlar açlığı kendileri için ganîmet sayardı. Tıpkı şimdikilerin tokluğu ganîmet saydığı gibi.”
Hikmetler
Mehmet Oruç
mehmet.oruc@tg.com.tr
27 Ocak 2010 Çarşamba
TÜRKİYE GAZETESİ