2. Devir:
Fakih Ebû Leys Semerkandî'nin (v. H. 373) Nevâzil isimli kitabına atfen şöyle bir fetvâ nakletmiştir: Ölü ıskat için gereken malı bırakmamışsa bir miktar mal (meselâ para) ödünç alınır, bir fakire "filâna vekâleten bu meblağı onun şu kadar namazının fidyesi olarak sana veriyorum" denir ve verilir o da "bunu ona vekaleten sana bağışlıyorum" der, bu alıp verme işi ıskat bitinceye kadar devam eder.138
İşte bilâhare adına "devir" denen bu ameliyenin fıkıh kitaplarındaki yeri budur. Iskat-ı salât için fidye vermek bile şüpheli iken bunun neye istinâd ettirildiği, delilinin ne olduğu zikredilmemiş, sadece "böyle yapılır, inşâallâh olur, bulur" denmiştir.139
Zamanımızıda bu devir âdet halini aldığı, İslâm'ın kaynaklarına müstenid bir iş sanıldığı ve insanların ibâdette tembelliğe sapmalarının sebeplerinden birini teşkil ettiği için "bid'at" mahiyetini iktisâb etmiştir. Bunun terkedilmesi ve ölü namına doğrudan doğruya sadaka verilmesi, hayırlar yapılması, taksiratının affı için de Mevlây-ı Müteâl'e yalvarılması gerekir.
E. Muayyen Günler ve Geceler:
Daha çok gezgin kitapçıların sattığı en'âm, duâ ve bazı ilmihâl kitaplarında "üçüncü, kırkıncı, elliikinci geceler"den, bu gecelerde yapılacak duâlardan bahsedilmektedir. Ayrıca halk muayyen günlerde bazı kabirlerin etrafında toplanmayı orada yiyip içmeyi, mesire ve duâ yapmayı adet haline getirmişlerdir.
Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadîslerde böyle gün ve gecelerden, bu gecelerde yapılacak duâlardan bahsedilmemiştir. Şu halde bunlar sonradan uydurulmuş bid'atlardır. Yapılması fayda yerine zarar getirir, bid'atların yayılıp yaşamasını sağlar.
Allah ve Rasûlü'nün (sav) tâyin ettiği gün ve gece bahis mevzûu olmadan müslümanın, geçmişleri için yapacağı, sünnete uygun pek çok ibâdet ve hayırlar vardır.
Muayyen gün ve gecelerde ölü için evde veya kabir başında toplanmak; yemek, içmek ve bu arada okumak, hadîslerde ve fıkıh kitaplarında menedilmiştir. Ölüm yıldönümü dinî merasimleri de bu yasaklar içindedir.140
F. Mevlid:
Doğmak, doğum zamanı ve yeri mânâsına gelen mevlid kelimesi önceleri "Hz. Peygamber'in (sav) doğum gecesi" için kullanılmış, daha sonra O'nun (sav) doğumunu, vasıflarını ve husûsiyetlerini işleyen manzûmelere de "mevlid kasidesi" veya kısaca "mevlid" denmiştir.
Hz. Peygamber'in (sav) doğum gecesi, merasim ve şenlik yapma âdeti hicri dördüncü asırda, Fâtımîler'de başlamıştır. Fâtımîler bunun yanında Hz. Ali, Fâtıma, Hasan, Hüseyin(r.anhum) ve halifeleri için de mevlid merasimleri yaparlardı. Mevlid merasimi oradan mağrib ülkelerine, Arabistan'a ve Osmanlılara da intikal etmiştir. III. Murad devrinde, 996 yılında bu merasim resmen teşrifata idhal edilmiştir.
Mevlid geceleri okunan Arapça, Türkçe, Farsça, birçok manzume vardır. Arapça'da Bânet, Sûad, Bürde, Hemziyye dışında Cezerî, Heytemî, İbn Cevzî, Berzencî vb.'nin kaleme aldıkları kasideler (mevlidler) vardır.
İslâm Ansiklopedisi'ndeki "mevlid" maddesinde Türkçe onaltı kadar mevlid kasidesi ismen kaydedilmiştir. Bunların içinde en meşhuru Süleyman Çelebi'nin 812/1409 yılında yazdığı "Vesiletü'n-necât" isimli kasîdesidir. Dili halk tarafından hayli değşitirilmiş olarak günümüzde okunan mevlid budur.141
Hz. Peygamber'in (sav) doğum gecesi için merasim yapmak ve bu arada mezkûr kasideleri okumanın cevazı tartışılmış, bazıları bunun bid'at olduğnu, birçok münker fi'lin işlenmesine sebep teşkil ettiğini ileri sürerek "mekrûh, hatta haram" demişlerdir.142
Suyûtî (v. 911/1505) "Husnü'l-maksıd fî amel'l-mevlid" isimli eserinde mevlid çevresinde işlenen kötü fiiller önlenirse mevlid caiz olur demiştir.
Bu münakaşada bahis mevzûu olan şey Hz. Peygamber'in (sav) doğum gecesi yapılan merasim, zikir ve okumadır.
Muayyen gecelerde ve yıl dönümlerinde ölünün ruhu için mevlid okutmak yakın zamanlarda bilhassa memleketimizde âdet olmuş bir bid'attır ve birçok mahzurlu tarafları vardır.
1. Zaman geçtikçe bunun ölüler için yapılması gereken bir ibâdet ve merasim olarak telâkki edildiği görülmektedir. İslâm'a -onda olmayan- bir ibâdet ve merasim katmak Hz. Peygamber'in (sav) şiddetle menettiği bid'attır.
2. Bilhassa evlerde okunan mevlidler dolayısıyla İslâm'ın menettiği bazı fiil ve davranışlar meydana gelmektedir.
3. Mevlid arasında zikir, duâ, Kur'ân okumak gibi ibâdetler vardır; fakat bunları profesyonel kişiler para mukabilinde yaptıkları için hem sevap hasıl olmaz, hem de alan ve veren günahkâr olur.143
4. Bu bid'ât yaygın hale geldiği için, geçmişlerimiz namına yapmamız sünnet olan ibâdet ve hayırların yerini almış, onlara mânî olmuş, onları unutturmuştur.
Gerek Hz. Peygamber'in (sav) doğum gecesi ve gerekse başka zamanlarda her müslüman mevlid kasidelerinden birini alıp okuyabilir. Bu okuyuştan ilâhi ve Peygamberî aşk, feyiz ve bereket hâsıl olur. Zaten bunları yazanlar da "para ile ölülerin ruhuna okunsun" diye değil, herkes okusun, Peygamberini tanısın, sevsin, ona aşkla bağlansın diye yazmışlardır.144
Netice:
Müslümanların hastalık ve ölüm karşısındaki tutum ve telâkkilerini, ölüleri için yapmaları ve yapmamaları gereken hususları, dinimizin mûteber bilgi kaynaklarından süzüp aktarmaya çalıştık. Bu nevi yazılara iki sebeple aksülamel vaki olur, itiraz edilir
:
1. Öteden beri böylece devam ettiği ve kimse çıkıp da aksini söylemediği için.
2. Bazı zümrelerin menfaatlerine dokunduğu için.
İşte böyle düşünen ve söyleyen din kardeşlerimize, İbn Abidin merhumun şu sözlerini nakletmekle iktifâ edeceğiz.
Böyle yapılageldiği, teâmül ve örf halini aldığı iddiası karşısında merhum diyor ki:
"İnsanlar öteden beri şunlara alışmış, âdet edinmiştir: Ambalajı içinde mal satıp, -tahminî- darasını düşmek, altın ve gümüşü karşılıklı, veresiye ve yekdiğerinden fazla olarak satmak gibi saymakla bitmez fâsid alışverişler ve bâtıl akitler, gıybet ve birçok fısk nevîleri, muvâzaalı satış ile faiz alma, hıristiyan yortularında ölüler için mescidlerde ve başka yerlerde sadaka dağıtma, câmilerin kıble duvarlarını süsleme, cenazeyi taşırken yüksek sesle zikretme, Ramazan gecelerinde câmilerde lüzumundan fazla kandil ve mum yakma (Allâme el-Bâkânî'nin Mültekâ şerhinde naklettiğine göre dört mezhepten âlimler bunun haram olduğuna fetvâ vermişlerdir; halbuki halk bunu dinin şiarlarından biri olarak kabul eder), minârelerden mevlidler okutma -ki bunu ibâdet telâkki ederler, hastalarının şifâyâb olması, kayıplarının dönmesi için adarlar, sevabını Hz. Peygamber'in (sav) ruhuna hediye ederler, halbuki bu müzik ve eğlenceden başka birşey değildir; Abdü'l-ganî Nablûsî bu sebeple müezzinlerin fâsık olduklarını, vaktin girdiğine dair haberlerine itimad edilemeyeceğini zikretmiştir- eğer insanların alıştıkları ve ibâdet telâkki ettikleri bu -meşrû olmayan- işleri sayıp döksek maksaddan dışarı çıkarız; hâsılı dinin kendi gitmiş adı kalmıştır... Eğer "senin muâsırın Hanefî müftiler bunlardan bazılarının caiz olduğuna fetvâ veriyorlar, bunlar birşeye dayanmıyorlar mı?" dersen, ben de derim ki "evet, fetvâ veriyorlar, fakat neye dayandıklarını sorsan, onlar da yeryüzünün doğusunu ve batısını arasalar sağlam bir dayanak bulamayacaklardır..."145
"...aleyhinde de olsa gerçeği söyle, en sevgili dostun da olsa kimseye müdâhene eyleme, Allah Teâla ilim sahiplerinden "bildiklerini gizlememek" üzere söz almıştır... Eğer ilim ve irfan sahiplerinden isen ve söylediklerinin gerçekliği sence aydınlığa kavuştu ise "emrolunduğunu açıkça söyle ve câhillere aldırma." Eğer fakir olmaktan korkuyorsan Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. Kim Allah için bir -menfaati- terkederse Allah, yerine daha hayırlısını verir; çünkü O, en büyük kerem sâhibidir. Dini kazanç aleti yapmak ne çirkin bir davranıştır! Yaptığın ibâdete karşılık yalnız Allah rızasını iste ve O'na yaptığın ibâdete kimseyi karıştırma; ona karşılık insanlardan ücret bekleme, bilâkis yarın ecrini O'ndan bekle. Rabbimiz -ki söyleyenlerin en doğrusudur- Kitâb-ı Mübîn'inde şöyle buyuruyor: "Allah'ın kitabını daima okuyan, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan -gizli, açık- muhtaçlara verenler tükenmez bir kazanç umarlar, Allah onların mükâfatını tastamam verecek, lûtuf ve inayetinden daha fazlasını da verecektir."146 Biliyorsun ki dünya kazancı fânîdir, âhiret ise ebediyyen oturulacak yurttur..."147
Önemli bir mülâhazayı ve cevâbımı arzederek yazıyı bitirmek istiyorum: