İlim-irfan
Well-known member
Mevlüt Özcan - Milli Gazete
31/10/2009
Yapan yaptığının karşılığını görür
Kim ne yaparsa yapsın erinde-gecinde mutlaka karşılığını görür. İyilik yapan, hayırda bulunan hayrını; şer işleyen şerrini görür. Kimseye bahane bulma, kınadığın hâl döner dolaşır başına tak diye düşer. Hepimizin görevi iyi örnek olmak, iyilikleri telkin etmek; kötülüklere set olmaktır.
Anadolumuzda yaygın bir söz vardır: "Çalma kapımı, çalarlar kapını." Yani bana yaptığını yarın bir başkası da sana yapar. Şair ne güzel söylemiş:
"Hakk Teâlâ kul hakkını yine kul ile alır.
Bunu bilmeyen câhil kul kendi yaptı sanır."
Bunun için hiç kimsenin yaptığı kötülük yanına kâr kalmaz; iyilikler de karşılıksız kalacak değildir, iyilik eden iyilikler bulur.
Bu konu ile ilgili iki yaşanmış olayı ibret olsun diye sizlerle paylaşmak istiyorum. Aynıyla olmuş olaydan birincisi şöyle cereyan etmiş:
Sakanın (su taşıyıcının) biri, her gün bir kuyumcunun evine su getirir. Bu saka bir gün aldığı suyu doldurtmak için bidonun kapağını açarken kadının elini ne hikmetse tutar ve sıkıverir. Kadın, sakanın böyle bir davranış sergilemesine mânâ veremez. Yani sakadan böyle bir davranış beklemediği için hadisenin bir hikmeti olmalı diye düşünür. Kuyumculuk yapan kocası akşam evine gelince bu kadın münasebetine getirip:
- Efendi! Bugün ne günah işledin? diye sorar.
Adam günah işlemediğini savunur.
Fakat, kadın mutlaka günah işlediğini iddia eder ve iddiasında da ısrar eder. İşin uzamasının ortalığın bulanmasına sebep olacağını bilen muttaki hanım son noktayı koyar; der ki:
- Bana bak! Son cümlemi söylüyorum. Ya cürmünü (işlediğin suçunu) söylersin ya da senden boşanırım. Kesin kararım budur. Söyleyecek misin? Söylemeyecek misin?
Hanımın kararlı olduğunu gören kuyumcu o gün yaşadığı olayı şöyle anlatır:
- Bugün kadın bir müşteri geldi. Bilezik alacaktı. Baktığı bilezikleri bileğine takarken birinde zorlandı. Ben de kendisine yardımcı oldum. Çok hoşuma gittiği için de kolunu sıkıverdim.
Hanımefendi olayı duyunca der ki:
- Tamam işte! İlâhi adalet yerini buldu. Sen müşterin olan kadının elini sıkarsın. Bizim saka (su taşıyıcı) da burada benim elimi sıkar.
İbret alabileceklere müthiş bir olay. Buna etme-bulursun dünyası denir. Hiç birimiz yamukluk etmeyelim, edersek bizler de yamuluruz...
Paylaşacağım ikinci olaya gelince...
Bu da aynıyla yaşanmış ibretlik bir olay.
Mesele İstanbul'da cereyan etmiştir.
Aynı semtte oturan iki genç (kız-erkek) birbirlerini severler ve evlenmeye karar verirler. Olay ailelere intikal ettirilince delikanlının babası bu evliliğe şiddetle karşı koyar. Çok hatırlı kişiler babayı ikna için araya konur; ancak hiçbiri başarılı olamaz. En son giden kişi babanın en samimi dostu olduğundan yapılacak evliliğe karşı çıkmanın gerekçesi bu zât'a açıklanır. Gerekçeyi de hemen arzedeyim. Baba der ki:
- Yahu etmeyin, eylemeyin, bu kadar üzerime gelmeyin. Kalbim duracak, yeter artık. Gençliğimde bir hatadır oldu. Bu kızın anasıyla birlikte olduk. İstenilen kız bendendir/benim kızımdır. Ayrı analardan da olsa bunlar birbirleriyle öz kardeştirler. Bu konuyu kapatalım. İki kardeşi nasıl evlendirebiliriz? Bu mümkün mü?
Bu gerekçe ortaya çıkınca evliliğin neden olmayacağı münasip bir lisanla delikanlının annesine söylenir. O da oğluna münasip bir lisanla söylesin istenir. Ancak, mesele istenildiği gibi gelişmek yerine hikmetin tecellisi ile beyan-ı hakikat olur. Anne, babanın karşı çıkma gerekçesini duyunca muhatabına der ki:
- Git ona söyle! İleri-geri tepinmesin. Oğlan kendisinden değil, onun babası da kızın baba dediği adamdır. Oğlumun babası kocam değil, kızının babam dediği adamdır. Aynı yıllarda olmuş demek ki, adam bana sahip oldu. Oğlumun babası da odur.
Olayın böyle tecelli etmesiyle tabii ki, gençler evlenemediler/evlenemezlerdi de. Olay ailelerin dağılması faciaların iki aileyi de darmadağın etmesiyle sonuçlandı.
Başta da ifade ettiğimiz gibi, burası etme-bulma dünyası. Eden bulur, bulduğunda da etrafındakilerle beraber helâk olur.
Gelin hepimiz iyilik edelim; iyilik bulalım.
Var mı itirazı olan?
31/10/2009
Yapan yaptığının karşılığını görür
Kim ne yaparsa yapsın erinde-gecinde mutlaka karşılığını görür. İyilik yapan, hayırda bulunan hayrını; şer işleyen şerrini görür. Kimseye bahane bulma, kınadığın hâl döner dolaşır başına tak diye düşer. Hepimizin görevi iyi örnek olmak, iyilikleri telkin etmek; kötülüklere set olmaktır.
Anadolumuzda yaygın bir söz vardır: "Çalma kapımı, çalarlar kapını." Yani bana yaptığını yarın bir başkası da sana yapar. Şair ne güzel söylemiş:
"Hakk Teâlâ kul hakkını yine kul ile alır.
Bunu bilmeyen câhil kul kendi yaptı sanır."
Bunun için hiç kimsenin yaptığı kötülük yanına kâr kalmaz; iyilikler de karşılıksız kalacak değildir, iyilik eden iyilikler bulur.
Bu konu ile ilgili iki yaşanmış olayı ibret olsun diye sizlerle paylaşmak istiyorum. Aynıyla olmuş olaydan birincisi şöyle cereyan etmiş:
Sakanın (su taşıyıcının) biri, her gün bir kuyumcunun evine su getirir. Bu saka bir gün aldığı suyu doldurtmak için bidonun kapağını açarken kadının elini ne hikmetse tutar ve sıkıverir. Kadın, sakanın böyle bir davranış sergilemesine mânâ veremez. Yani sakadan böyle bir davranış beklemediği için hadisenin bir hikmeti olmalı diye düşünür. Kuyumculuk yapan kocası akşam evine gelince bu kadın münasebetine getirip:
- Efendi! Bugün ne günah işledin? diye sorar.
Adam günah işlemediğini savunur.
Fakat, kadın mutlaka günah işlediğini iddia eder ve iddiasında da ısrar eder. İşin uzamasının ortalığın bulanmasına sebep olacağını bilen muttaki hanım son noktayı koyar; der ki:
- Bana bak! Son cümlemi söylüyorum. Ya cürmünü (işlediğin suçunu) söylersin ya da senden boşanırım. Kesin kararım budur. Söyleyecek misin? Söylemeyecek misin?
Hanımın kararlı olduğunu gören kuyumcu o gün yaşadığı olayı şöyle anlatır:
- Bugün kadın bir müşteri geldi. Bilezik alacaktı. Baktığı bilezikleri bileğine takarken birinde zorlandı. Ben de kendisine yardımcı oldum. Çok hoşuma gittiği için de kolunu sıkıverdim.
Hanımefendi olayı duyunca der ki:
- Tamam işte! İlâhi adalet yerini buldu. Sen müşterin olan kadının elini sıkarsın. Bizim saka (su taşıyıcı) da burada benim elimi sıkar.
İbret alabileceklere müthiş bir olay. Buna etme-bulursun dünyası denir. Hiç birimiz yamukluk etmeyelim, edersek bizler de yamuluruz...
Paylaşacağım ikinci olaya gelince...
Bu da aynıyla yaşanmış ibretlik bir olay.
Mesele İstanbul'da cereyan etmiştir.
Aynı semtte oturan iki genç (kız-erkek) birbirlerini severler ve evlenmeye karar verirler. Olay ailelere intikal ettirilince delikanlının babası bu evliliğe şiddetle karşı koyar. Çok hatırlı kişiler babayı ikna için araya konur; ancak hiçbiri başarılı olamaz. En son giden kişi babanın en samimi dostu olduğundan yapılacak evliliğe karşı çıkmanın gerekçesi bu zât'a açıklanır. Gerekçeyi de hemen arzedeyim. Baba der ki:
- Yahu etmeyin, eylemeyin, bu kadar üzerime gelmeyin. Kalbim duracak, yeter artık. Gençliğimde bir hatadır oldu. Bu kızın anasıyla birlikte olduk. İstenilen kız bendendir/benim kızımdır. Ayrı analardan da olsa bunlar birbirleriyle öz kardeştirler. Bu konuyu kapatalım. İki kardeşi nasıl evlendirebiliriz? Bu mümkün mü?
Bu gerekçe ortaya çıkınca evliliğin neden olmayacağı münasip bir lisanla delikanlının annesine söylenir. O da oğluna münasip bir lisanla söylesin istenir. Ancak, mesele istenildiği gibi gelişmek yerine hikmetin tecellisi ile beyan-ı hakikat olur. Anne, babanın karşı çıkma gerekçesini duyunca muhatabına der ki:
- Git ona söyle! İleri-geri tepinmesin. Oğlan kendisinden değil, onun babası da kızın baba dediği adamdır. Oğlumun babası kocam değil, kızının babam dediği adamdır. Aynı yıllarda olmuş demek ki, adam bana sahip oldu. Oğlumun babası da odur.
Olayın böyle tecelli etmesiyle tabii ki, gençler evlenemediler/evlenemezlerdi de. Olay ailelerin dağılması faciaların iki aileyi de darmadağın etmesiyle sonuçlandı.
Başta da ifade ettiğimiz gibi, burası etme-bulma dünyası. Eden bulur, bulduğunda da etrafındakilerle beraber helâk olur.
Gelin hepimiz iyilik edelim; iyilik bulalım.
Var mı itirazı olan?