Konuya cevap cer

El-Fettah





“Rahmet  ve rızık kapılarını açan.” 

     “Zorlukları kolaylaştıran.” 


“Hidayetiyle kalplere iman ve marifet kapılarını  açan.”

    “Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup  sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız)  bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları  kazandıkları nedeniyle yakalayıverdik.” 


(A’râf Sûresi, 7/96)



     Bir milyondan fazla hayvan türü ve ondan daha fazla bitki türü olduğunu  biliyoruz. Bu türlere giren fertlerin sayısını bilmek ise ancak Allah’a  mahsus.


Sonsuz denecek kadar çok olan bu fertlerin bütün  planları, nutfelerde, yumurtalarda yahut çekirdeklerde ilâhî ilim ve  hikmetle yazılmış.


    İşte bu noktaların kitap haline gelmesi, bu  planlardan yapılar kurulması Fettâh isminin tecellisiyle başlar.  Canlılar âlemine bu nazarla bakabilsek ve onları, dünkü planların  canlanmış ve büyümüş halleri olarak değerlendirebilsek, Fettâh isminin  sonsuz tecellilerini bir derece görür ve hayran oluruz.


    Fettâh  isminin bir başka sahası da manevîdir. Kalplerden gaflet perdesinin  kaldırılması ve o kalplerin iman ve hidayete açılması Fettâh isminin en  muhteşem, en bereketli ve en kıymetli tecellisidir.

    Gözü açılan  bir insanın bir anda semalara çıkması, dağlarda dolaşması, denizleri  kucaklaması gibi, kalbinden gaflet perdesi kalkan bir insan da ilâhî  isimlere ve bu isimlerin kaynağı olan ilâhî sıfatlara muhatap olur.


     İmam Gazâlî Hazretleri de fethin hem maddî hem de manevî yönü  bulunduğuna işaret ederek, maddî fetih için, “Biz, (Hudeybiye  anlaşmasıyla) sana gerçekten bir fetih (yolunu) açtık.” (Fetih Sûresi,  48/1) âyet-i kerîmesini; manevî fetih için ise, “Allah’ın insanlara  açacağı rahmeti durduracak yoktur.” (Fâtır Sûresi, 35/2) âyet-i  kerîmesini misal gösterir.


    Manevî fethin çok önemli bir yönü de  Nur Külliyatında şöyle nazara verilir:


    “Kâinatın miftahı,  anahtarı insanın elindedir. Âlemin kapıları açık ise de manen kapalıdır.


     Cenâb-ı Hak bütün o kapıları ve kenz-i mahfîyi açan ‘ene’ namında bir  miftahı insanın eline vermiştir.” (Mesnevî-i Nuriye)


    Buna göre,  insan ruhu Fettâh isminin en büyük tecellisine mazhardır. O ruha konulan  ene, yani benlik, bir anahtar vazifesi görüyor. Allah, bu anahtarı  kullanmasını bilen kullarına nice fennî keşiflerin yolunu açtığı gibi,  esmâ-i ilâhiyenin hazinelerini de açıyor. (‘Kenz-i mahfi’nin çoğulu  ‘künuz-u mahfiyye’dir ve ‘esmâ-i ilâhiye’ mânâsında kullanılır.)

     İnsan kendi ruhuna takılan ilim, irade, kudret gibi sıfatların her  birini bir anahtar yaparak, kıyas yoluyla, ilâhî isimlere ve sıfatlara  ulaşır. Nur Külliyatı'ndan ‘Otuzuncu Söz’de tafsilatıyla işlenen bu  konudan, sadece bir bölüm nakledeceğim:


    “Daire-i mülkünde mevhum  rububiyetiyle, daire-i mümkinatta Hâlıkının rububiyetini anlar ve zahir  mâlikiyetiyle, Hâlıkının hakikî mâlikiyetini fehmeder ve “Bu haneye  mâlik olduğum gibi, Hâlık da şu kâinatın mâlikidir.” der ve cüz’î  ilmiyle O’nun ilmini fehmeder ve kesbî sanatçığıyla o Sâni’-i  Zülcelâl’in ibda-i sanatını anlar. Meselâ: ‘Ben şu evi nasıl yaptım ve  tanzim ettim. Öyle de şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş’  der.” (Sözler) Sorularla İslamiyet



Prof. Dr.  Alaaddin BAŞAR

26 Mart 2010 Cuma 

risalehaber.com



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst