Emri Künfeyekun yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?

nurhadimi

üye Sorumlusu
yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?




kardeşler bu konuyu mütalaa etmek ihtyacı hasıl oldu yardımcı olur musunuz şu acize?
 

mihrimah

Well-known member
Cevap: yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?

yanlış anlamadıysam şayet
detaymı istiyorsun kardeş yoksa esteüzü.. kün feyekün... yeterlimi?
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Cevap: yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?

ewt kün feyekün
amenna ve saddakna



peki biz bu emri mütalaa edelim zaten sorunun cevabı bu

peki bu emirdeki sır nedir?
burada yardımcı olursanız inşaallah
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Cevap: yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?

detay olsa daha hoş olur kardeşim ALLAH RAZI OLSUN
 

ARİF

Well-known member
Cevap: yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?

önce hayırlı olsun yeşil olmuşsunuz...
sonrada rabbin büyüklüğünü tefekkür edin insanın acizliğini düşünün mihrimah kardeşimizinde dediği gibi kün feyekün rabbim ol der oda oluverir.
 

mihrimah

Well-known member
Cevap: yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?

sizler gibi üstadlar dururken bize laf düşmez ama nacizane karalarız inş.bu arada ikinizin yükselişi de hayırlı olsun inş.....(ARİF NURHADİMİ)
 

ARİF

Well-known member
Cevap: yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?

sizler gibi üstadlar dururken bize laf düşmez ama nacizane karalarız inş.bu arada ikinizin yükselişi de hayırlı olsun inş.....(ARİF NURHADİMİ)

üstad için est.(talebe olabilme gayretlisi )olarak tanımlarım kendimi.
teşklr ben benimkini farketmemiştim.
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Cevap: yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?

sizler gibi üstadlar dururken bize laf düşmez ama nacizane karalarız inş.bu arada ikinizin yükselişi de hayırlı olsun inş.....(ARİF NURHADİMİ)



estağfirullah yeşil olmamız çok mükemmel olmamız olarak algılanmamalıdır ALLAH razı olsun


sizin tabirinizle karamalarınızı sabırsızlıkla bekliyoruz
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Cevap: yalnız tek bir emir ile kainatı yaratmak nasıl olmaktadır?

önce hayırlı olsun yeşil olmuşsunuz...
sonrada rabbin büyüklüğünü tefekkür edin insanın acizliğini düşünün mihrimah kardeşimizinde dediği gibi kün feyekün rabbim ol der oda oluverir.



sizin de hayırlı olsun abi maşaallah
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Emri Künfeyekun :

Yani Ol emri... Nasıl ki bir komutan orduya emir verir ve orduda o emri yerine getirir . Mesela Komutan askere köprüyü gec der köprüyü gecer.

Veyahut bir ustanın bir binayı inşa etmesi.. Bunun gibi Allahu teala ol emri ile irade ettiğine emir veriyor olabilir mi ? Yoksa inşa mı ediyor ?
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
komutan askere köprüyü geç der geçiverir önce asker var

o halde önce zerreler var onlara emrediyor onlar hücreleri onlara emir verilince onlar da canlıyı oluşturuyo


ya da mimar gibi önce zerrelerin canlıların projesi hazırlanıyor sonra irade ettiğne emir veriyor ve inşa mı ediliyor diyorsunuz abi
 

ARİF

Well-known member
Emri Künfeyekun :

Yani Ol emri... Nasıl ki bir komutan orduya emir verir ve orduda o emri yerine getirir . Mesela Komutan askere köprüyü gec der köprüyü gecer.

Veyahut bir ustanın bir binayı inşa etmesi.. Bunun gibi Allahu teala ol emri ile irade ettiğine emir veriyor olabilir mi ? Yoksa inşa mı ediyor ?

tabiri caizse öyle bir komutan veya usta olacakki herşeye sözü geçecek bir anda herşey üzerindeki etkisi de herşey aynı anda hissedip algılayacak ve insan bunları kendisi gibi kendi gücü nispetinde değilde sınırsız sonsuz güç ve kudret sahibinin yaptığını yaptırdığını düşünürsek çok zor olmayacaktır idrak etmek diye düşünüyorum acizane...
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
EMR-İ KÜNFEYEKÛN

Allah’ın yaratmayı dilediği şeye, ‘ol!’ diye emretmesi ve onun da böylece varlık sahasına çıkması​

Maddeden münezzeh olan Cenab-ı Hakk’ın, kâinattaki tasarrufları ve icraatları mübaşeretsizdir, yani temas etmeksizin, dokunmaksızın işler görülür. Mesela, bir ustanın evi yapması mübaşeret iledir. Bir komutanın bir emirle orduları harekete geçirmesi ile mübaşeretsizdir.

Büyük Müfessir Fahreddin-i Râzi Ol! emri hakkındaki değişik te’villeri sıralar ve en kuvvetli te’vil olarak şunu kaydeder:
“Cenâb-ı Hakk’ın “ol” demesinden maksat, eşyanın yaratılmasında İlâhî kudretin sür’atle nüfuz ettiğini göstermektir. Bir de bu, Hak Teâlânın eşyayı deneme-yanılma olmaksızın yarattığını gösterir.”

Bediüzzaman, “Eşya fena ve zevale (fâni olmaya ve yok olmaya) gitmiyor, daire-i kudretten daire-i ilme geçiyorlar” der. Yaratılmadan önce her şey Allah’ın ilim dairesinde mevcut idi. Bu şeylerden hangisinin yaratılmasını irade etmişse, onu ilim dairesinden kudret dairesine geçirmiş; yâni var etmiştir. İşte “ol” emri ilim dairesindeki bu eşyaya verilmektedir. Yâni Allah’ın onları yaratmayı irade etmesi ve onların da böylece varlık sahasına çıkışları sanki bir emirle olmaktadır.

O halde, kün (Ol!) emri bir temsildir. “İlim dairesinden kudret dairesine geç!” mânâsını ifade eder.

Kün emriyle ilgili âyet-i kerimelerden iki misal:
“Allah, göklerin ve yerin mübdii’dir(onları önceden hiçbir örneği bulunmaksızın yaratandır) Bir şeyin olmasını isteyince ona sadece ol der, o da oluverir. ”(Bakara Sûresi,117)

Burada ol emri, kudretin hemen faaliyete geçmesi mânâsına gelir. Bu emrin tevilini İslâm âlimlerimiz böyle yapmışlardır. Tıpkı, “Her şeyin melekûtu O’nun elindedir.” âyetindeki el tabirini, kudret olarak tefsir ettikleri gibi, bu ol emrini de yine kudret ve irade olarak tefsir etmişlerdir. Ve bundan murat, “Allah’ın dilediği şeyin hiçbir engel olmaksızın hemen meydana gelmesidir.” demişlerdir.

Diğer bir âyet-i kerime:
“Doğrusu Allah indinde İsa’nın meseli, Âdem meseli gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ‘ol’ dedi, o da oluverdi.” (Âl-i İmran Sûresi, 59)

Önce topraktan yaratılan Âdem babamıza daha sonra ol emrinin verilmesi “ruhun üflenişine” işarettir ve ruhun emir âleminden olduğunu gösterir. Önceden bedenin yaratılışı gibi bir madde ve müddete ihtiyaç kalmadığını ifade eder.
Bahsimize konu olan bu âyet-i kerime akla ayri bir ufuk açmaktadır. Önce topraktan Hz.Âdem yaratılıyor ve sonra ona ol emri veriliyor. Bu emirle Hz. Âdem’in topraktan inşa edilen cesedi ruha, hayata kavuşuyor. Zaten var olan bir nesneye yeniden ol emri verilmesi, onun yeni bir şekle girmesi demektir. Nitekim bu emir, “Canlı bir mahluk kesil.” şeklinde tefsir edilmiştir.

Buna göre, hidrojen ve oksijen bir ol emriyle su olmuşlardır. Aldığımız gıdalar bir süre sonra insan hücresi olurlar, yine ol emriyle.

Misaller çoğaltılabilir.
 

mihrimah

Well-known member
Abinin dediğinide tasdik ediyorum meseleye birde şu açıdan bakmak istedim...
Besmeleyle başlarız hayırlı olsun kelam;
Allah'a hamdü sena Resulunede selam...
Bir saatlik tefekkür bin yıllık ibadetten daha eftaldir...(sav)

Dinimizde asla akıl ve kalb tek başına yol alamaz, ikiside aynı çizgi üzerinde seyreder.Eğer Allah cc herşeyi anında oldursaydı akıl bunu kaldıramazdı, tıkanıklık yaşardı.Bu noktada insanın iradesi ortadan kalkar, 2. planda yer alır ve imtihanın bir hükmü kalmazdı. Allah'a iman bahsinde Ben cinleri ve insanları sırf beni mabud tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat 51/56)Bütün kainatı yarattığı halde onlardan sadece ikisinin ele alınmasının sebebi şudur: Kainattaki bütün varlıklar Allah'a itaat ve ibadet içindedirler.Fakat irade ve tercih hakkı insanlara ve cinlere verilmiştir. Bunların başka nesnelere yönelip şirk koşmalarını önlemek gerekir.
Dolayısıyla insan bu noktada iradesinin hakkını vermeli.11. sözde ele alınan tema tanımak ve tanıtmak değilmi?.Bunlar birer yoldur birer münasebettir.Düşünce yoluyla yaratıcıya ulaşmaktır.Kimin en kestirme yolu nerden bulacağı belli olmaz.Geçenlerde toplu taşıt araçlarında birine bindim.Benimle birlikte bir abi daha bindi. Otobüste bulunan şahıslardan biri galiba çok dikkatli ,dikkatli abiye bakmış ki abi döndü ve şu sözü söyledi. Söz ağızdan çıkınca birden karanlığa bir ışık tuttu sanki herkesin dikkatini çekti. Merakımı mazur gör kardeş SANATI mı beğenmedin yoksa SANATÇIYI mı?Allahu Ekber dedim. Çıkmaza iki yol ama ikiside aynı kapıya çıkıyor.İşte buda bir yol.!!
Başka örnekte bir çileği ele alalım.Tohumu ekmiş toprağa...toprak, hava, su, güneş ittifakı ve Allah'ın izniyle fidan çıkıyor. Hay ismi tecelli ediyor ve akabinde kayyum ismi devam ediyor.Önce cemil ismiyle çiçeğinin güzelliğini sergiliyor sonra o güzelliği başka güzellikle donatıyor.Meyve oluşturuyor bununlada kalmıyor birde çekirdek atıyorki üzerine sen değil senden sonraki nesilde O'na bu yolla ulaşmayı denesin ve bu rızıklardan faydalansın. E bunlar birer münasebettir.Bunlarlada kalmamış kelamını göndermiş Allah'ın okunabilen kelamı Kur'an-ı kerim, okunamayan kelamı peyganber Efendimiz(sav) dir.Kişi bu yolu deneyince O'na olan muhabbeti aartıyor. Tabiri caizse kalbinde yazılı olan Allah lafzı kazınıyor.Tefekkür O'na giden kestirme yollardan biri olduğu için belkide bu kadar değerli...Sözün özü tabiri caizse şardırvandan akan suların hepsi aynıdır. Tesisatı takip edin hepsi aynı borudan dağılıyor.Muslukta sorun varsa bu sudan değil kullanandan kaynaklanıyor. (teşbihte hata olmaz inş.)

Nacizane kardeş ben bu yolu düşündüm varsa tenkit edilecek bu durum lütfen paylaşın benimle bende doğruyu bileyim...

Meşferet eden heybete uğramaz (sav)
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Evet, müteaddit eşya bir cemaat şekline girse, bir şahs-ı mânevîsi olacaktır. Eğer o cemiyet, imtizâc edip ittihad şeklini alsa, onu temsil edecek bir şahs-ı mânevîsi, bir nevi ruh-u mânevîsi ve vazife-i tesbihiyesini görecek bir melek-i müekkeli olacaktır. İşte bak; misâl olarak bu Barla ağzının, şu dağ lisânının bir muazzam kelimesi olan bu odamızın önündeki çınar ağacına bak, gör. Ağacın şu üç başının her başında, kaç yüz dal dilleri var; ve her dilde, bak, kaç yüz mevzun ve muntazam meyve kelimeleri var; ve her meyvede, dikkat et, kaç yüz kanatlı mevzun tohumcuk harfleri, emr-i
b673.gif
-1-’e mâlik Sâni-i Zülcelâline ne kadar beliğ bir medih ve fasîh bir tesbih ettiğini işittiğin, gördüğün gibi, ona müekkel melek dahi, ona göre âlem-i mânâda müteaddit diller ile tesbihâtını temsil ediyor ve hikmeten öyle olmak gerektir.
DÖRDÜNCÜSÜ: Meselâ,
b674.gif
-2- gibi âyetlerin ifade ettikleri hakikat-i ulviyesine ki, Kadîr-i Mutlak, o derece suhûlet ve süratle ve muâlecesiz ve mübâşeretsiz eşyayı halk eder ki, yalnız sırf bir emir ile icad eder gibi görünüyor, fehmediliyor. Hem, o Sâni-i Kadîr, nihayet derecede masnuâta karîb olduğu halde, masnuât, nihayet derecede ondan baîddir. Hem nihayetsiz kibriyâsıyla beraber, gayet cüz’î ve hakîr umûru dahi, ehemmiyetle tanzim ve hüsn-ü san’attan hariç bırakmıyor. İşte bu hakikat-i Kur’âniyenin vücuduna, mevcudâtta meşhud suhûlet-i mutlak içinde intizam-ı ekmel şehâdet ettiği gibi,
gelecek temsil dahi onun sırr-ı hikmetini gösterir. Meselâ,
b675.gif
-1-, Sâni-i Zülcelâlin Esmâ-i Hüsnâsından Nur isminin bir kesif aynası hükmünde olan güneşin, emr-i Rabbânî ve teshîr-i İlâhî ile mazhar olduğu vazifeler, şu hakikati fehme takrîb eder. Şöyle ki:
Güneş, ulviyetiyle beraber, bütün şeffaf ve parlak şeylere nihayet derecede yakın, belki onların zâtlarından onlara daha yakın olduğu; cilvesiyle ve timsâliyle ve tasarrufa benzer çok cihetlerle, onları müteessir ettiği halde, o şeffaf şeyler ise, binler sene ondan uzaktırlar. Onu hiçbir vecihle müteessir edemezler; kurbiyet dâvâ edemezler. Hem, o güneş, her şeffaf zerreye, hattâ ziyâsı nereye girmiş ise orada hâzır ve nâzır gibi olduğu, o zerrenin kabiliyet ve rengine göre güneşin aksi ve bir nevi timsâli görünmesiyle anlaşılır. Hem, güneşin azamet-i nurâniyeti derecesinde ihâtası, nüfûzu ziyâdeleşir. Nurâniyet azametindendir ki, en küçük ufak şeyler, ondan gizlenip kaçamazlar. Demek, azamet-i kibriyâsı, cüz’î ve ufak şeyleri, nurâniyet sırrıyla harice atmak değil, bilakis daire-i ihâtasına alıyor. Hem, güneşi, mazhar olduğu cilvelerde ve vazifelerde, farz-ı muhâl olarak, fâil-i muhtar farz etsek, o derece suhûlet ve sürat ve vüs’at içinde, zerreden, katreden, deniz yüzünden seyyârâta kadar izn-i İlâhî ile öyle işliyor ki, şu tasarrufât-ı azîmeyi yalnız bir mahz-ı emir ile yapar tahayyül edilebilir. Zerre ile seyyâre, emrine karşı müsâvidirler. Deniz yüzüne verdiği feyzi, zerreye de, kabiliyetine göre kemâl-i intizam ile verir. İşte, semâ denizinin yüzünde ziyâdar bir kabarcık ve Kadîr-i Mutlakın Nur isminin cilvesine kesif bir aynacık olan şu güneşin, bilmüşâhede, şu hakikatin üç esâsının numunelerine mazhar olduğunu görüyoruz. Elbette güneşin nur ve harareti, ilim ve kudretine nisbeten toprak gibi kesif hükmünde,
b676.gif
-2- olan Zât-ı Zülcelâl, herşeye ilim ve kudretiyle nihayetsiz yakın ve hâzır ve nâzır ve eşya Ondan gayet uzak olduğuna; hem, o derece külfetsiz muâlecesiz, suhûletle işleri yapar ki, yalnız mahz-ı emrin sürat ve suhûletiyle icad eder gibi anlaşıldığına; hem hiçbir şey, cüz’î küllî, küçük büyük daire-i kudretinden harice çıkmadığına ve kibriyâsı ihâta ettiğine şuhud derecesinde bir yakîn-i imânî ile imân ederiz ve imân etmek gerektir.
BEŞİNCİSİ:
b677.gif
-3- den tut, tâ
b678.gif
-4-
’ye kadar; hem,
b679.gif
-1-’den tut, tâ
b680.gif
-2-’e kadar; hem,
b681.gif
-3-’den tut, tâ
b682.gif
-4-’e kadar; hem,
b683.gif
-5-’den tut, tâ
b684.gif
-6-’ya kadar hudud-u azamet-i Rubûbiyeti ve kibriyâ-i Ulûhiyeti tutmuş olan Ezel ve Ebed Sultanı, "Şu âciz ve nihayetsiz zayıf ve nihayetsiz fakir ve nihayetsiz muhtaç ve yalnız cüz’î bir ihtiyâr ile icada kabiliyeti olmayan zayıf bir kisb ile mücehhez benîâdem’e karşı şedid şikâyât-ı Kur’âniyesi ve azîm tehdidâtı ve müthiş vaîdleri ne hikmete binâendir ve ne vecihle tevfîk edilir, ne sûretle münâsip düşer?" demek olan derin ve yüksek hakikate kanaat getirmek için, şu gelecek iki temsile bak.
Birinci temsil: Meselâ, şâhâne bir bağ var ki, nihayetsiz meyvedar ve çiçekdar masnular içinde bulunuyorlar. Ona nezâret etmek için pekçok hademeler tâyin edilmiş. Bir hizmetkârın vazifesi dahi, yalnız o bağa yayılacak ve içilecek suyun mecrâsındaki deliğin kapağını açmaktadır ve şu hizmetkâr ise, tembellik etti, deliğin kapağını açmadı. O bağın tekemmülüne halel geldi veyahut kurudu. O vakit, Hàlık’ın san’at-ı Rabbâniyesinden ve Sultanın nezâret-i şâhânesinden ve ziyâ ve hava ve toprağın hizmet-i bendegânesinden başka bütün hademelerin, o sersemden şekvâya hakları vardır. Zîrâ, hizmetlerini akîm bıraktı veya zarar verdi.
İkinci temsil: Meselâ, cesîm bir sefine-i sultaniyede, âdi bir adam, cüz’î vazifesini terk etmesiyle bütün gemideki vazifedarların netâic-i hidemâtına halel getirdiğinden ve bâzı da mahvettiğinden, bütün o vazifedarlar nâmına, gemi sahibi ondan şedid şikâyet eder. Kusur sahibi ise, diyemez ki, "Ben bir âdi adamım, ehemmiyetsiz ihmâlimden şu şiddete müstehak değildim." Çünkü, tek bir adem, hadsiz ademleri intâc eder. Fakat, vücud kendine göre semere verir. Çünkü, bir şeyin vücudu, bütün şerâit ve esbâbın vücuduna mütevakkıf olduğu halde, o şeyin ademi, intifâsı, tek bir şartın intifâsıyla ve tek bir cüz’ün ademiyle, netice itibâriyle, mün’adim olur. Bundandır ki, tahrip, tâmirden pekçok defa eshel olduğu, bir düstur-u müteârife hükmüne geçmiştir. Mâdem küfür ve dalâlet, tuğyan ve mâsiyet
esasları, inkârdır ve reddir, terktir ve adem-i kabuldür; sûret-i zâhiriyede ne kadar müsbet ve vücudlu görünse de, hakikatte intifâdır, ademdir. Öyle ise, cinâyet-i sâriyedir. Sâir mevcudâtın netâic-i amellerine halel verdiği gibi, esmâ-i İlâhiyenin cilve-i cemâllerine perde çeker.
İşte, bu hadsiz şikâyete hakları olan mevcudât nâmına, o mevcudâtın Sultanı, şu âsi beşerden azîm şikâyet eder ve etmesi, ayn-ı hikmettir ve o âsi, şiddetli tehdidâta elbette müstehaktır ve dehşetli vaîdlere, bilâşüphe sezâdır.

 

nurhadimi

üye Sorumlusu
1"Ol!" der; oluverir. (Âl-i İmrân Sûresi: 59; Yâsin Sûresi: 82.)
2 Bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece "Ol" demektir; o da oluverir. (Yâsin Sûresi: 82.)
Kıyâmetin gerçekleşmesi ise göz açıp kapayıncaya kadardır (Nahl Sûresi: 77.)
Çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf Sûresi: 16.)
Melekler ve Cebrâil, elli bin sene uzunluğunda bir gün olan Kıyâmet Gününde, Allah’ın emrini almak üzere Arşa yükselirler. (Meâric Sûresi: 4.)

3En yüce sıfatlar Allah’ındır. (Nahl Sûresi: 60.)​

4Nurların nuru, nurların nurlandırıcısı, nurların takdir edicisi.
5Onlar Allah’ın kudret ve azametini hakkıyla bilemediler. Halbuki Kıyâmet Gününde yeryüzü bütünüyle Onun tasarrufundadır; gökler de Onun kudretiyle dürülmüştür. (Zümer Sûresi: 67.)
6 Bilin ki Allah, kişinin kalbine ondan daha yakındır. (Enfâl Sûresi: 24.)
Allah herşeyin yaratıcısıdır. O herşey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir. (Zümer Sûresi: 62.)​

7 Allah onların gizlediklerini de bilir, açığa vurduklarını da. (Bakara Sûresi: 77.)
8Gökleri ve yeri yaratan Odur. (En’âm Sûresi: 73.)
9 Sizi de, sizin yaptıklarınızı da yaratan Allah’tır. (Sâffât Sûresi: 96.)
10 Mâşaallah, Allah dilemiş de yaratmış! Kuvvet ve kudret ancak Allah’ındır. (Kehf Sûresi: 39.)
11Allah dilemedikçe siz hiçbir şeyi isteyemezsiniz. (İnsan Sûresi: 30.)
 
Üst