Konuya cevap cer

Baslikta yazdigim gibi Eş'arilere göre insanin hür iradesi yoktur. Onlara göre Allah insani kafir veya mümin olmaya zorluyor. Yani tam bir cebir   görüsü hakim bu ekolde. Baslangicta ben bazi kaynaklarda böyle  oldugunu  okumustum ama inanamadim, cünkü Ehl-i Sünnet'in iki büyük   ekollerinden'dir Es'ariyye mezhebi. Ama ne var ki uzun arastirmalardan   sonra hakikaten Es'ariyyenin irade anlayisinin Cebriyyeninkiyle esit oldugunu gördüm. Es'arilerin böyle görüslere sahip olmalarina hala saskinim.

Belirtmem  gerekir ki Ebu Ishak El Isferayini ve Bakillani gibi Es'ari alimleri,  insanin hür cüz-i iradeye sahip oldugunu kabul ediyorlar. Bu yazdiklarim çoklari icin gecerli ise de bütün Es'ariler icin gecerli degildir.


SORU: Eger dedigin gibi Es'arilere göre hür irade yoksa, peki ozaman insan nasil sorumlu olabilir?


CEVAP: Es'arilere göre Teklifi mala yutak, yani Allah'in kuluna kaldiramiyacagi yükü yüklemesi caiz'dir ve vaki'dir, cünkü 

"O,  yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar" (Enbiya:  23)  ayetine göre Allah sorgulanamaz ve diledigini yapar. Bundan dolayi   Allah dilerse kulunu kafir yapar ve onu mümin olmadigi icin de sorumlu   tutar.

Bu aynen su misale benzer: Farzimuhal Allah hasa bir  insani  yaratsa ve onu havada ucmakla sorumlu tutsa, ama insan yaratilisi   geregi kanatlari olmadigi icin ucamazsa, Allah da ucamadigi icin ona   sonsuz bir iskenceyle cezalandirsa, iste bu teklifi mala yutak olur. Iste Es'arilere göre bu caiz'dir ve vaki'dir.


Herzaman biz  Bediüzzamanin dedigi gibi Allah  "Hakim'dir, abes is yapmaz" diye  ögrendik. Zaten bundan dolayi Maturidi  mezhebi böyle görüsleri reddetti. Maturidilere göre Allah  hikmetsizlikten, abes birsey  yapmaktan, zulümden münezzeh'tir.


Gelelim  delillere. Maalesef Es'arilerle Maturidiler arasindaki farklar  sanki sadece lafzi imis gibi kücültülüyor. Bu dogru degil. Maturidiler   ile Es'ariler arasindaki fark, en az Maturidiler ile Mutezile veya   Cebriyye arasindaki fark kadar'dir. Böyle olmasaydi iki farkli mezhepten  söz edilemezdi bile.


DELILLER:


Fahreddin Razi, Tefsiri Kebir Mefatihul Gayb


Araf 179 Anlamayan Kalpler, Görmeyen Gözler, İşitmeyen Kulaklar

"Bunun  böyle olduğu sabit olunca, deriz ki: "Kalbte  meydana gelen bu nefret ve  düşmanlığın yer etmesi ile insanın bu  şiddetli nefret ve düşmanlığın,  kulun ihtiyarı ile (iradesi ile)  olmadığı sabittir. Yine kalbte böyle  şiddetli nefret ve düşmanlığına  rağmen, o şeyi anlamasının ve bilmesinin  imkansız olduğu sabittir.  Bunun da böyle olduğu sabit olunca, o zaman kendisinden kurtuluş olmayan bir "CEBRiN" SÖZ KONUSU OLDUGUNU SÖYLEMEK GEREKIR...

...Ben  derim ki, Bu, son derece kıymetli ve güzel bir izahtır. Bu  parça,  insanı, kaza ve kader meselesinin sırrına muttalî eder. Çünkü  uzuvların  işleri, kalbin hallerine bağlıdır. Kalbin her hali de,  kendinden önce  mevcud olan bir başka hale dayanmaktadır. İnsan bunu  anlayınca, ister  istemez, bir mecburiyet altında olduğunu itiraf eder. Alim GAZZALI (r.h), "İHYA"sinda, "Cebr inancını" anlatmak için bir bölüm açmıştır.   Orada şöyle der: "Eğer, birşey yapmak istediğim zaman bakıyorum ki onu   yapabiliyorum. Yapmamak istediğimde de, bakıyorum ki onu yapmıyorum.   Öyleyse fiillerim, başkası tarafından değil, kendi tarafımdan oluyor"   diye soran olursa şöyle cevap verilir: Farzet ki sen kendini böyte   buluyorsun. Fakat biz diyoruz ki: Sen kendini, birşeyi dilemek   istediğinde, onu dileyebiliyor; dilememek istediğinde de dilemeyebiliyor   bir kişi olarak bulabiliyor musun Senin bunun böyle olduğunu   söyleyebileceğini sanmıyorum. Aksi takdirde bu husustaki iş, sonsuza   uzanır. Aksine -istesen de istemesen de- neticede o şeyi dilersin. O   şeyi dileyince de -istesen de istemesen de- yaparsın. Şu halde senin onu   dilemen, dilemenden sonra da onu gerçekleştirmen senin elinde olan bir   şey değildir. DEMEK KI INSAN, MUHTAR SURETINDE OLAN BIR MUZTARDIR (yani özerk görünümünde olduğu halde aslında küllî iradeye tâbidir)."


Neml 4, 5

"Yine  fiillerin başlangıcının da bir takım ilimler  olduğu anlaşılır. O halde  kulların fiillerinin tamamı zarurîdir.  Binâenaleyh bu demektir ki, insan aslında mecbur olduğu halde muhtar (irade sahibi) görünmektedir.   Böylece, her iş yapanın, o işini ona güzel gösterenin Allah Teâlâ   olduğu sabit olmuş olur. Binâenaleyh ayetteki "tezyin" (süslü gösterme)   ile, Cenâb-ı Hakk´ın o insanın kalbinde, yapacağı o işte, bir takım   lezzet ve menfaatlerin olacağı bilgisini yaratması kastedilmiştir.   Cenâb-ı Hakk insanın kalbinde, zararlı ve kötü şeylerin bilgisini   yaratmaz. Binâenaleyh bu aklî ve kesin deliller ile, bu ayeti zahirî   manasına almanın gerekliliği sabit olmuş olur."


Bakara 286 Takat Getirilemeyecek Yük Hakkında

"Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez,   (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi faydasına, yaptığı (şer) kendi   aleyhinedir. "Ey Rabb´imiz, eğer unutursak veya yanıhrsak, bizi tutup   azarlama" (Bakara, 286).

Bil ki bu âyetle ilgili birkaç mesele bulunmaktadır:

...

Âlimlerimiz,   "Aklî deliller bu şekildeki tekliflerin vaki olabileceğine delâlet   etmektedir. Binâenaleyh bu âyetin muhtemel olan başka mânâsına başvurmak   gerekir" demişlerdir. ("Alimlerimiz" ile kastettigi büyük ihtimalle Es'ari mezhebine mensub Ehl-i Sünnet alimleridir.)


Birinci hüccet:  Küfür üzere ölen kimsenin bu şekilde  ölmesi, Allahu Teâlâ´nın ezelde o  kimsenin kesinlikle imân etmeyeceğini  ve küfür üzere öleceğini bildirir.  Böylece, Allahu Teâlâ´nın o  kimsenin imân etmeyeceğinin mevcut olmasını  ve imansızlığını bilmesi,  çeşitli yerlerde izah ettiğimiz üzere, imanın  bulunmasına münafidir,  aykırıdır. Bu da, bizzat apaçık bir  mukaddimedir. O  halde, o kimsenin imân etmeyeceğini bile  bile onu imân etmekle  mükellef tutmak, zit olan iki şeyi telif etmekle  sorumlu tutmak gibi  olur. Bu delil, "ilim" mevzuunda câri olduğu gibi,  "cebr" hususunda da  câridir.


İkinci hüccet: Kuldan bir fiilin sudûru, sebeplere dayanmaktadır. O sebepleri ise, Allahu Teâlâ yaratmıştır. Durum böyle olunca, "teklîf-i mâla yutak" kaçınılmaz olur.   Biz, kuldan bir fiilin sudur etmesinin sebeplere İstinâd ettiğini   söyledik. Çünkü kulun kudreti bir fiili yapmaya veya yapmamaya elverişli   olunca, bu durumda iki taraftan birisinin, bir müreccih olmadan,   diğerine ağır basması hâlinde, mümkün olan bir şeyin müreccihsiz meydana   gelmesi gerekir ki, bu da bir yaratıcının yokluğu demektir. Yine biz, o   sebeplerin Allah´tan olduğunu söyledik. Çünkü eğer o sebepler kuldan   olsaydı, o sebebi meydana getirme işi, başka bir sebebe dayanırdı ki, bu   durumda da teselsül îcâb ederdi.Biz, "durum böyle olunca cebr lâzım gelir" dedik;   çünkü iki taraftan birini tercih eden bir sebep bulunduğunda, diğer   taraf "mercûh" durumuna düşmüş olur (tercih edilmez). Mercûh olanın   racih olması ise imkânsızdır, meydana gelemez. Mercûh imkânsız olunca,   bu iki zıt şeyin dışına çıkılamıyacağı zaruretine binaen, râcih olan şey   vâcib olmuş olur, (mutlaka meydana gelir). Öyleyse mükellef olduğu halde kâfirden imânın sudur etmesi imkânsız olur. Böylece de teklif, "teklîf-i mâla yutak" olur.


Üçüncü hüccet:  Teklif, ya, iki sebebin müsavi olması  durumunda kula teveccüh eder  veyahut da, iki sebepten birisinin  rüçhâniyyeti söz konusu olduğu halde  teveccüh eder. Buna göre, eğer  birincisi olursa bu "teklîf-i mâla yutak" olmuş olur.   Çünkü eşitlik, rüçhaniyyete zıddır. Kul, sebepler eşit olduğu halde   mükellef tutulduğu zaman, o vakit de kul iki zıddın arasını cem etmekle   mükellef tutulmuş olur. Eğer ikincisi olursa, "râcih" olanın (meydana   gelmesi) vâcib, "mercûh" olanın ise (meydana gelmesi) imkânsız olur.   Eğer râcih olanın teklif edilmesi söz konusu olursa, muhakkak ki vâcib olan tahakkuk etmiş olur. Eğer, teklif mercûh olan ile ilgili olursa, bu durumda da, imkânsız olan teklif edilmiş olur.(Razi hür irade'nin ihtimalini kendince bu delille reddetmis oluyor.)


Dördüncü hüccet:  Allahu Teâlâ, Ebu Leheb´i imân  etmekle mükellef tutmuştur. İmân ise,  Allah´ı, haber verdiği her şeyde  tasdik etmektir. Allahu Teâlâ, Ebu  Leheb´in imân etmeyeceğini haber  vermiştir. Bu durumda da Ebu Leheb,  imân etmeyeceğine imân etmekle  mükellef olmuş olur ki, bu da "teklîf-i  mâla yutak" olur.


Beşinci hüccet: Kul, fiilinin  tafsilâtını bilemez.  Çünkü, parmağını hareket ettiren bir kimse, içinde  parmağını hareket  ettirmiş olduğu anların sayısını bilemez. Zira,  kelâmcılara göre yavaş  hareket, duraklamalarla karışık birtakım  hareketlerden ibarettir. Kulun  ise, bazı vakitlerde hareket edeceği,  bazı vakitlerde hareket  etmeyeceği ve yine nerede hareket edip nerede  hareket etmeyeceği  hatırına gelmez. Dolayısıyla kul fiilinin tafsilâtını  bilemeyince, onun  mucidi, yaratıcısı da olamaz. Çünkü o, bir takım  fiillerden meydana  gelmekte olan bu hususi sayıyı îcâd etmeyi, meydana  getirmeyi kastetmem  iştir. Eğer o, daha fazlasını ve daha azını değil de  bu sayıyı yapmış  olsaydı, o zaman da muhakkak ki mümkin, müreccihsiz  ağır basmış olurdu  ki, bu da imkânsızdır. Böylece kulun mûcid olmadığı,  fiillerini  yaratmadığı ortaya çıkmış olur. Kul,   fiillerinin yaratıcısı olmayınca da, zikrettiğimiz şekilde, "teklîf-i   mâla yutak" kaçınılmaz olur. İşte bu konuda söylenebilecek olan aklî,   kat´î ve yakın ifâde eden açıklamalar bunlardır. 


Böylece biz, âyetin mutlaka tevil edilmesi gerektiğini anlamış olduk....."


(Görüldügü  gibi Fahreddin  Razi Teklif-i mala yutaki aciklarken kafirlerin iman etme kudretinin bulundugunu veya daha dogrusu her türlü hür iradeyi reddetti. Halbuki  bir fiili yapmak ile  yaratmak'la ne alakasi  var. Es'ari mezhebinin tanimina göre bir fiili yapmak onu yaratmakla  esittir. Bundan dolayi  kuldan yapmayi da nefyederler. Kulun kesbetmesi, sadece  irade ile hadis kudretin fiile taallukudur. Hepsini Allah yaratir ve yaptirir. Burada  kulun hürriyetine yer yoktur. Öyle oldugu halde  Es'ariler fiili  hakikatte kul yapti derler, Kuran'da acik nasslarin  bulunmasindan  dolayi. Bundan maksatlari kulun kesbidir ve bu da tamamen Allah'tan  yaratilir, yani Allah kula kesbettirmek istedigini  kesbettiriyor. Kul böylece fiilini kesbettigi icin, mes'ul oluyor. Ama ne var ki bundan tam cebir cikiyor. Kulun iradede hürriyeti kalmiyor. Es'ariye göre kulun iradesinde hür olmadigini bircok alim bildiriyor, Imam-i Rabbani de Es'arinin cebr-i mutevassit oldugunu bildiriyor. Mektubatinda 289. Mektubuna bakilirsa görülecektir. Ayrica Imam-i Rabbaniye göre kulun fiilini gercekten yapabilmesi icin ayrica kulun kudretinin tesiri olmasi lazim, ama bunun zarari yok cünkü bu tesiri de yaratan Allah'tir. Bunun disinda asagida yazili olan kaynlaklara bakilirsa kolayca görülecektir. Ibn Hazm'in ve Ibn Teymiyenin de Es'arin  görüsünün "mükemmel bir cebir" olarak gördüklerini de okumustum. Bu konuda kaynaklar cok.)


Kehf 29 İman ve Küfrün Yaratılması

"Mutezile  şöyle der: Allah Teâlâ´nın "Arttk dileyen iman etsin, dileyen  kâfir olsun" ifadesi, iman-küfür, itaat-masiyet vb. şeylerdeki işin,  kula ve  onun iradesine bırakıldığına, dair sarih bir ifâdedir.  Binâenaleyh, kim  bunu kabul etmezse, Kur´ân´ın açık nassına muhalefet  etmiş olur."  Andolsun ki, bazı kimseler bana bu ayeti sordular da, ben  de, bu ayetin  bizim görüşümüzün doğruluğuna delâlet eden delillerin en  güçlüsü  olduğunu söyledim. Bu böyledir, zira bu ayet, iman ve küfrün  tahakkuk  etmesinin, imanı ve küfrü dilemenin tahakkuk etmesine bağlı  olduğu  hususunda sarîh bir ifadedir. Akıl da, açıkça bunu gösterir.  Çünkü,  seçim yapabilen aklın, o şeye yönelmeksizin ve onu tercih  etmeksizin  tahakkuk etmesi imkânsızdır. Bunun iyice kavradığında şimdi  biz diyoruz  ki: O kasıt ve ihtiyarın, (seçmenin) gerçekleşmesi, eğer  kendisinden  Önce bulunan bir kasıt ve ihtiyar ile olmuşsa, o zaman  sonsuza kadar her  kasıt ve ihtiyardan önce bir kasıt ve ihtiyarın  bulunması gerekir.  Halbuki bu, imkânsızdır. Binâenaleyh, o kasıt ve  tercihlerin, o zorunlu  kasıt bulunduğu zaman, Cenâb-ı Hakk´ın kulda  zarurî olarak yarattığı  kasıt ve tercihe varıp dayanması gerekir.  Zarurî olan tercih ise, fiili  gerektirir. O halde insan, ister dilesin,  isterse dilemesin, eğer onun  kalbinde, muarızı bulunmayan o kafi irade  bulunmazsa, fiil meydana  gelmez. Ama o kesin irâde bulunursa, kul  ister dilesin, isterse  dilemesin, fiil o irâdeye varıp dayanır,  Meşîetin bulunması, fiilin  bulunmasına; fiilin bulunması da, meşîetin  bulunmasına dayanmaz.- Binâenaleyh insan, görünüşte muhtar, ama aslında muztar ve mecbur olan bir varlıktır. Ebu   Hamid el-Gazali bu hususu, İhyatu Ulûmi´d-dîn adlı eserinin Tevekkül   bölümünde ele alarak şöyle der: "Eğer sen, "Ben kendimde, bir şeyi   yapmak istediğimde onu yapabilme; yapmamak istediğimde de onu yapmamaya   dair zarurî bir şey buluyorum. Binâenaleyh, yapıp yapmamak başkasında   değil, benim elimdedir" dersen, ben buna şöyle cevâp verebilirim:   Farzedelim ki sen kendinde böyle bir şey hissediyorsun. Ama sen   kendinde, bir fiili dilediğinde, o meşîetin olduğunu; dilemediğinde de   onun meydana gelmediğini hissedebiliyor musun? Tam aksine akıl, o kimse   fiili istediğinde, o istekten önce bulunan bir meşîete göre bunu   istediğine şehâdet eder. O, fiili istediğinde, o fiil, bu noktada   hemencecik ve bir seçme olmaksızın meydana gelir. Binâenaleyh, kalbde   istemenin bulunması, zorunlu birşeydir. Fiilin o meşîete (istemeye)   dayanması da zorunlu birşeydir. Binâenaleyh bu her şeyin Allah´tan   olduğuna delâlet eder."


Enbiya 23: Sorumsuz Olan Yalnız Allah´dır 

(Razi  Teklifi mala yutak'in caiz olmadigi görüsünü burada Mutezileye  nispet  ediyor, halbuki Maturidiler de ayni görüstedirler. Burada  teklifi mala  yutaki mümkün görmeyenlere cevap veriyor.)


"Bu delillere (Teklifi mala yutakin mümkün olmadiginin delillerine) şu iki açıdan cevab verilir:

1)  Sizin, mükellefiyetin olmadığını isbata yönelik bu şüpheleri ortaya   atmaktan maksadınız, bizim de mükellefiyetin bulunmadığını söylememizi   ve kabul etmemizi wnn etmek ise, o zaman siz bizi, mükellefiyetin   olmadığını kabul etmekle mükellef kilmiş olursunuz ki bu bir çelişkidir.

2) Sizin,  bu şüphelerdeki ifadeleriniz, "Mükellefiyetlerin  tamamı, "teklif-i mâla  yutak"dır. Binâenaleyh hakim olanın, kullarına  bunu yüklemesi caiz  değildir" seklindeki tek düşüncenize dayanır. Dolayısıyla da bu şüphelerinizin neticesi, Cenâb-ı Hakk´a, "Kullarını niçin mükellef tuttun " denilmesini gerektirir. Fakat   biz Hak Sübhânehû ve Teâlâ´nın, "O yapacağından mes'ul olmaz. Fakat   onlar (insanlar), mes'ul olurlar" olduğunu beyân ettik. Binâenaleyh   bununla, Cenâb-ı Hakk´ın, "O yapacağından mes´ul olmaz" ayetinin,   "Fakat onlar mes´ul olurlar" ifadesinin bir aslı ve temeli gibi olduğu   ortaya çıkar. Bu sebeble, Kur´ân ilminin sırlarından bir nebzesine vâkıf   olmak için, bu enteresan incelik üzerinde iyi düşün."


Nahl 35-37 Müşriklerin Bazı Bahaneleri

"Allah'a  ortak koşanlar dediler ki: "Allah dileseydi ne biz, ne de  atalarımız  O'ndan başka hiçbir şeye tapmazdık, O'nun emri olmadan  hiçbir şeyi de  haram kılmazdık." Kendilerinden öncekiler de böyle  yapmıştı.  Peygamberlere düşen sadece apaçık bir tebliğdir." (Nahl, 35)


 "...Böylece Allah Teâlâ´nın, onların rezillik ve lanete müstehak olmalarına hükmetmesinin, onların  "Eğer Allah dileseydi, ne biz, ne atalarımız O´ndan başka hiçbirşeye  tapmazdık" şeklindeki sözlerinde yalancı  olduklarından değil, aksine  onların durumunun böyle olmasının,  peygamberler gönderilmesine mâni  olacağına inanmalarından ötürü olduğu,  bu inanca ise yanlış  olduğu, işte bundan dolayı onların alabildiğine  zemme ve lanete müstehak  oldukları sabit olmuş oldu. Bu konuda,  güvenilecek doğru cevap budur." 


Imam Gazali, el-iktisad fil-itikad (Itikat'ta ölcülü olmak) adli eserinde:

"Allahın kullarını hiçbir teklif ile yükümlü kılmaması, onları güçlerinin dışında olan şeylerle sorumlu kılması veya   herhangi bir karşılık vermeksizin onlara eziyet etmesi ve sıkıntı   vermesi de caizdir. Yine kulları için aslah (en iyi) olana riayet   etmesi, günahi cezalandırıp itaati mükafatlandırması da Allah için vacip   değildir. Aksine Yüce Allah dilerse onları mükâfatlandırır,  dilerse  cezalandırır. O bütün kâfirleri affedebilir, bütün  müminleri  cezalandırabileceği gibi, bu onun hiçbir sıfatına da aykırı  düşmez"



Kitap:  el-Mesailül-hilâfiyye beynel-Eşariyye  vel-Mâtürîdiyye, Yazari:  Osmanli Seyhü'l-Islami Imam Semseddin  bin Süleyman ibn Kemal Pasa (Kemal Pasazade)



-Maturidiye göre kulu kaldiramiyacagi yükle sorumlu tutmak caiz degildir. Esariye göre kulu kaldiramiyacagi yükle sorumlu tutmak caizdir.


-Maturidiye göre mantiken ve şer'an müminlerin ebedi cehennemde ve kafirlerin cennette kalmalari caiz degildir. Eşariye göre ise aklen caiz, ama şer'an caiz degildir.


-Maturidiye göre kulun fiili halk degil kesb'dir. Allah'in fiili kesb degil halk'dir. Ikisi de kulun fiilinde dahil'dir. Eş'ariye göre fiil halk ile yani yok'tan yaratmayla esittir ve kulun kesbine sadece mecazen fiil deniyor.


Kitap: Osmanli Şeyhülislami Mehmed Esad Efendi ve Eşarîlik-Maturidîlik İhtilafına İlişkin Risalesi


"-On altıncı mesele teklîf-i mâ-lâ-yutâkda   ihtilâflarıdur. Mâturîdî Allah Teâlâ'den bizlere teklîf-i mâ-lâ-yutâk   itmek câiz degildür didi. Tafsîli İmâm Nesefî 'Umde'de beyân itmişdür.   Lâkin Eş'arî tecvîz idüp "küffâra îmân ile teklîf bu kabîldendür" dimişdür. Tafsîli Mevâkıf'da ve Müsâyere'de beyân olunmışdur....."


"-Yirminci mes'ele fiil-i Bârî'nin kabîh ile ittisâfında ihtilâflarıdur. Ehl-i îmânı cehennemde muhalled ve Ehl-i küfri cennetde (muhalled) kılmak gibi. Mâturîdî aklen kabîhdür, Bârî Teâlâ kabîh olanı işlemez didi. Lâkin Eşarî Bârî Teâlanın fiili kabîh ile (ittisâf) itmez diyüp fiil-i mezbûr kendiden sâdır olaydı kabîh olmazdı didi. Tafsîli Tadîl-i Ulûmâ'da, Umde'de ve Müsâyere'de beyân olunmışdur...."


"-Otuz yedinci mes'ele tesîr-i kudretde ihtilâflarıdur. Mâturîdî "asl-ı fiil Bârî Teâla'nın kudreti iledür ve fiilin tâ'at ya masıyet olması kudret-i abd iledür diyüp kudreti abde tesîr-i isbât itdi. Lâkin Eş'arî  "efâl-i ibâd ancak kudretullah iledür diyüp" kudretin abdde tesîri yokdur didi. Tafsîli Şerh-i Mevâkıf'da beyân olunmışdur......"


Kitap: Irâde-i Cüziyye Risâlesi, Yazari: Muhammed b. Mustafa el-Akkirmânî

"....Es'arî Mezhebinin Beyanı Cebir-i Mutavassıta kâildir. Bu mezhep taraftarları der ki, kulların fiilleri kendi ihtiyârları iledir, ıztırar ile degildir. Ancak kulun ihtiyarı Allah teâlâdan cebir iledir; yani kullar fiilerinde muhtar/özgürdürler. Ancak ihtiyar ve irâdelerinde muztarlardır derler.   Bu mezhebe göre sâlih ameller ve ona sa'y (çaba) ve kasd mukadder ise   elbette hâsıl olur. Mukadder degil ise, amellerin var olması/ ortaya   çıkması imkânsızdır. Acaba insan amelde ve terkte mecbûrdur; kilu kâl'   faide etmez diye ortaya çıkan vesveseye bu mezhep erbâbı nasıl cevap   verir? Eger vesveseyi defetmede, derlerse ki, irâde-i cüz'iyyede   mecbûruz ama irâdeyi amel cânibine sarf etmede muhtarız/serbestiz, yine   faide vermez. Zira ihtiyar ve irâdede, fiillerin ve amellerin ıztırarında, ıztırarîlik iktizâ eder. Zirâ irâde-i cüziyye demeleri, ancak ol ameli cüz'iyyeye müteallik oldugundandır. Bu yönüyle irâdede ıztırar, elbette amelde ıztırârı gerektirir. Zikredilen vesveye cevâp kolayca mümkin olmaz. Bu mezhep sahabe, tabiin ve selef-i sâlihin kavillerine de muhaliftir.   Bunlar cebir ve tefviz yoktur deyip ancak emir (bu is) iki durum   arasındadır derler. Yani fiil, ancak Allah'ın yaratmasıyladır, kulun   kesb ve ihtiyarda sun'u yoktur desek, cebir lazım gelir ve eger fiil,   kulun kendisinin ihtiyârîyledir, Allah teâlânın yaratmada dahli yoktur   desek, tefviz ve kader lazım gelir. Mezhep, Mu'tezilî mezhebi olur  derler. Imdi  hak ve dogru, hidayet imâmı Ebû Mansûr Mâtürîdî  mezhebidir ki irâdede  ve amelde özgürüz, cebir yoktur söylemiyle problem  çözümlenmistir....."


Kitap: Kelam İlmi ve İslam Akaidi, Serhul Akaid Taftazani, Hazirlayan Süleyman Uludağ:

"3- MATURİDÎLİKLE EŞ'ARÎLİK ARASINDAKİ FARKLAR bölümünde:


"16. Maturidî: İnsanların güç yetiremediği bir şeye Allah'ın teklif etmesi mümkün değildir. Eş'arî: Caiz ve mümkündür. (Yunus, 44:"Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler.")

17. Maturidî: Allah'ın fiillerinde, zaruret yolu ile değil, lüzum ve lütuf yolu ile hikmet ve illetler vardır. Eş'arî: Allah'ın fiillerinde lüzum yolu ile değil, cevaz yolu ile hikmetler olabilir, fakat olmayabilir de.

18. Maturidî: Hikmet,Allah'ın ezelî bir sıfatıdır. Eş'arî: Ezelî bir sıfat değildir.

20.  Maturidî: Allah çirkin bir şey yapmaz, zira çirkin bir şeyi yapması   çirkin olur. Bu da aklen imkânsızdır. Allah mü'mini ebedi olarak   cehennemde yakmaz, kâfiri cennete göndermez. Eş'arî:  Allah'ın  fiillerinde çirkinlik diye bir şey yoktur. Allah bir  peygamberi ebedi  olarak cehennemde yaksa, buna karşılık bir kâfiri  cennete gönderse dahi  çirkin bir iş yapmış olmaz. (Elbette Allah diledigini yapar ve mülkünde diledigi gibi tasarruf eder, ama Allah Hakim'dir. Kalem, 35:"Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç? Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?")

22. Maturidî: Akıl bazı şeylerin güzelliğini ve çirkinliğini (hüsnünü ve kubhunu) idrâk edebilir. Eş'arî: Akıl hiç bir şeyin güzelliğini ve çirkinliğini kavrayamaz. (Madem ki kavrayamaz Islam'in hak din oldugunu nasil bilsin? Nasil sorumlu olsun? Araf, 28: "De ki: "Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmezSiz bilmediğiniz şeyleri Allah'ın üzerine mi atıyorsunuz?" Hem Kuranda Allah'in iyilik yapmayi emrettigini. Demek insan güzelligi ve cirkinligi kavramak fitratinda yaratilmistir.) 

37. Maturidî: İnsan fiili esas olarak Allah'ın kudreti ve tekvini iledir, günah ve sevap, kötü ve iyi vasfını kazanması insanın kudreti iledir. Eş'arî:   İnsan fiili tek başına Allah'ın kudreti tarafından meydana getirilir.   İnsan kudretinin fiilin meydana gelmesinde herhangi bir dahli ve tesiri   yoktur."

48. Maturidî: Hüsnü ve kubhu zatî olan iman ve küfür gibi şeylerin neshi caiz değildir. Eş'arî: Caizdir.

49. Maturidi:peygamber gönderilmeden önce bazı hükümlerin bilinmesi mümkündür. Eş'ari: Mümkün değildir."


Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi ((Şerhul Akaid, Taftazani, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 227-247):

"Es'arilerin delilleri...

İnsan fiili ihtiyarî ve iradî değil, ızdırarî ve cebrîdir.   Zira İnsanların cüz'î irâdeleri de küllî irâdeleri de Allah tarafından   yaratılmıştır. îrâdei cüziyenin mahlûk olduğu kabul edilmeyecek olursa   deriz ki: însan fiil ve harekete sevkeden, irâde-i cüziyenin fiillere   taalluk etmesini sağlayan bâis, dâiye ve âmil  (istek ve arzular)    dediğimiz şeyler mahlûktur. Bunların mahlûk olmadıkları söylenemez. Zira   bu takdirde devr ve teselsül lazım gelir. Netice itibariyle insan fiili ızdırarî ve cebrî olmaktan kurtulamaz.   Izdırarî ve cebrî fiillerde ise güzellik ve çirkinlik düşünülemez.   Bununla beraber biz Eş'arîler güzellik ve çirkinliğin esasta ve gerçekte   var olmayıp izafi bir şey olduğunu söylemekle beraber, âdetlerin   cereyan tarzına göre halk arasında güzellik ve çirkinlik şeklinde ortaya   çıkan ve söylenen kavramları aklın idrâk edeceğini inkâr etmeyiz. Biz   ancak Allah'a nisbetle medh ve sevabı veya zemm ve cezayı hak etmek   mânasına gelen güzelliği akıl idrâk edemez, diyor ve bunu inkâr   ediyoruz."


EŞARÎ'NİN TEOLOJİK GÖRÜŞLERİ, Doç.Dr.Erkan YAR

"Edinim  (Yani Kesb) teorisi nedeniyle Eşarî'nin insan fiilleri hakkındaki  anlayışını cebri bir anlayış olarak değerlendirmek gerekir.   Bunun da ötesinde Cebriyye isminin Eşari'nin insan fiilleri  konusundaki  görüşünden ötürü onu tanımlamak için kullanılması  mümkündür. Nitekim İbn  Nedim, kendisi ifade etmese de muhtemelen onun  insan fiilleri  hakkındaki görüşünden ötürü onu Cebriyye kelamcıları arasında saymaktadır. Aynı şekilde Şerîf Murtezâ da Eşarî kelamcılarını Mücbire kelamcıları olarak kabul etmektedir. Bu tanımlamalar, Eşarî'nin   insan fiillerini açıklarken insanın irade özgürlüğünü kabul etmemesi  ve  onun fiillerinin belirleyicisi olarak kendisi dışında bir varlığı  yani  Allahı kabul etmesi nedeniyle, son tahlilde cebri anlayış olarak   değerlendirildiğinden doğru kabul edilebilir."


Bunun disinda bu kaynaklara da müracaat edilebilir, irade, kaza ve kader konularinda genis malumat veriliyor:

- IMAMI RABBANI EL MÜCEDDIDI ELFI SANI, Mektubat-i Rabbani, 289. Mektup (Kaza ve kaderin ince bilgilerini anlatmakdadır)

- MEVLANA HALID-I ZIYAUDDIN BAGDADI ZÜLCENAHEYN, Mektubat, 9. Mektup (Bu  mektup, irade-i cüziye meselesinin tahkiki hakkında olup buna  "el-ikdu'l-Cevheri fi'l-Fark Beyne Kesbeyi'l-Maturidi ve'l-Eşari" adı  verilmiştir.)

- SEYH MUHAMMED ZIYAUDDIN, Mektubat-i Seyh Hazret, 1. Mektup, 71. Mektup (Kullarda  cüzi ihtiyari olduğu meselenin en mükemmel bir şekilde tahkiki ve  beyanı, Eşariye ile Matüridiye'ye göre, kesb ile irade-i cüziyyenin  arasındaki farkı hakkında)

-  Es'ari alimlerinden olan Imam Kurtubi'nin tefsirine de bakilabilir.  Burada gördügüm kadariyla insanin iradesinin hür olmadigi yazar.

- INSANIN FIILLERI KONUSUNDA MATÜRIDl VE EŞ'ARi ARASINDAKi IHTILAF, Doç. Dr. Süleyman TOPRAK

- ES'ARILER ILE MATÜRIDILER ARASlNDAKI GÖRÜŞ AYRILIKLARI, Prof. Dr. Emrullah Yüksel


- "FAHREDDİN RÂZÎ'NİN MÂTURÎDÎLERLE OLAN TARTIŞMALARI VE  ELEŞTİRİSİ" Yüksek Lisans Tezinde  Razi'nin Tekvin ve Teklifi  malayutakin caiz ve vaki olduguna dair  görüslerine yer veriliyor ve  Razi'nin eserlerinden kaynak'lar veriliyor.

- Esari kelaminda insanin sorumlulugu - Mahmut Ay (Islami Arastitmalar Dergisi, Cilt 17, sayi:2, 2004, sayfa 91 - 107)

- Karsli davud efendinin irade-i cüziyye anlayisi - Dr. Arif Yildirim 

-  AHLAKI GÖNÜLLÜLÜK iLK CEBRiLER VE EŞ'ARiLER - Majid  FAKHRY (ONDOKUZ  MAYIS ÜNiVERSiTESi iLAHiYAT FAKÜLTESi DERGiSi Sayı : 9  Samsun 1997)

- EŞARÎ'NİN TEOLOJİK GÖRÜŞLERİ, Doç.Dr.Erkan YAR

-  MÂTÜRİDİYYE İLE EŞ'ARÎYYE MEZHEPLERİ ARASINDA İHTİLAF MI ? SUNİ   DALGALANMA MI? - Halil TAŞPINAR (cumhuriyet üniversitesi ilahiyat   fakültesi dergisi, cilt X/1, s. 213-250, haziran 2006)

- MEFÂTÎHUL-GAYB'DA KULLARIN FLLERI ILE ILGLI TARTISMALAR - Ali TEMEL (YÜKSEK LISANS TEZI)

-.....  Daha fazla kaynak verebilirim ama bukadari yeter. Bütün bunlar  ayni  zamanda Internetten de indirilebilir. Google'de arayan bulur.  Dileyene  Link'lerini yollarim veya topluca burada yazarim.


Üstad Hz'lerinin 26. Söz olan Kader Risalesindeki gürüsüne gelince


Sanirim  ki Üstad Hz'lerinin, kulun meyelandaki tasarrufu  Es'ariyece bir emr-i  itibari oldugunu beyan etmesi, baska türlü Es'ari  mezhebini cebriyeden  kurtarmanin mümkün olmadigindan'dir, dolayisiyla meyelandaki tasarruf bir  emr-i itibari olarak görülmezse Es'ari mezhebi tam cebriye olur.   Zannimca bu görüs Üstad'in Es'ariye  karsi bir hüsn-ü zannin'dan dolayi  yaptigi bir yorum'dur... Es'ari  mezhebinde oldugu gibi, meyelanin  mahluk oldugu farz edilse, mantiken bu  mezheb ancak meyelan'daki  tasarrufun kula verilmesiyle cebr'den  kurtulmasi ve böylece Ehl-i  Sünnete uydurulmasi mümkün olur.

 

Yoksa ben  simdiye kadar Es'ari  mezhebine göre meyelandaki tasarrufun bir emr-i tibari  oldugunu, yani  meyelanin kulun tasarrufu ve onun itibari altinda oldugunu hic  bir  kitap'ta görmedim veburada gösterdigim kaynaklar da bunu  destekleyecek bir mahiyette degil'dir. 


Ikinci  ihtimal olarak da belki Üstad'in hakikaten  bir kaynak eser'de Es'ariye  göre meyelandaki tasarrufun bir emr-i  itibari oldugunu gördügüdür.  Eger böyleyse bu kaynak eser hangisidir?


Es'ari tabiat kanunlarini ve olaylar arasinda'ki nedenselligi bile  kabul etmiyor, cünkü tabiat'ta bir tesir ve nedenselligin bulunmasini  Allah'in kudretini sinirlandirmak olarak algiliyor. Böyle bir bakiş  acisindan bakilirsa, insana az da olsa bir tesir vermek mümkün degil. Aşagidaki Ayetlerin zahir anlamlari Eş'arilerin ileri sürdügü cebriyeci kader anlayişini reddediyor, Maturidilerin "ilim maluma tabi'dir" şeklinde formüle edilen kader anlayişini destekliyor Allahu A'lem. (Imam-i Razi tefsirinde tevillerle buna benzer ayetlere de cebriyeci kader görüsünü uydurabliyor. Bu Tevil'de büyük ihtimalle merkezde cebriyeci kader anlayişi yatiyor veya Eş'ariyye mezhebine aşiri bagliligindan dolayi Mutezileye karsi bir anti-tezi sergileme istegi yatiyor...) 


Zuhruf Suresi, (20)""Eğer Rahman dileseydi, biz onlara (meleklere) kulluk etmezdik" dediler. Bu konuda hiçbir bilgileriyoktur.Onlar sadece yalan söylüyorlar"


  Fatir Suresi, (37): "Onlar  cehennemde, "Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte  olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim" diye bağrışırlar.  (Onlara şöyle denilir: ) "Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt  alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise  tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur."


Ilmi bir yaklasimla bu meseleyi konusalim. Kimse kendi hevasindan  konusmasin, delili varsa getirsin. Eger hata yaptiysam, bazi seyleri  yanlis anladiysam, beni düzeltin. 


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst