V - Sünnette Esma-ı Hüsna:
Allah'ın güzel isimleriyle ilgili mustakil hadisler çok fazla değildir. Ancak Onun isimlerinin geçtiği hadisler çoktur. "Allah" lafz-ı celâli iki yüz kadar hadiste geçtiği tesbit edilmiştir. Diğer isimler de muhtelif vesilelerle hadislerde geçmektedir. Ancak müstakil olarak Esma-ı Hüsna'dan bahseden bir tek hadis biliyoruz: O da Ebu Hureyre'den farklı senet zinciriyle gelen rivayettir. Ebu Hureyre'nin meşhur hadisinde belirtildiğine göre Cenab-ı Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse Cennete girer. Başka bir rivayette "Kim bunları sayarsa Cennete girer" denilmektedir. Hadisi kütüb-i sitteden Buharî, Müslim, Tirmizi, İbn Mace kaydetmişlerdir. Ancak Tirmizi ve İbn Mace'nin rivayetlerinde 99 ismin tamamı sayılmaktadır. Buhari ve Müslim'in rivayetlerinde ise sadece onları sayanın veya ezberleyenin Cennete gireceği belirtilmekte ve bu isimlerin neler olduğu hakkında bilgi verilmemektedir.57 Ancak Tirmizi ve İbn Mace'nin de saydıkları doksan dokuz isim aynı değildir. Birinde olup da öbüründe olmayan isimler vardır. Hadiste zikredilen isimler, çok azı müstesna, Kur'ân'da geçen isimlerdir. Sadece Reşid ve Sabur isimleri Kur'ân'da geçmemekle birlikte hadiste zikredilmiştir. Tirmizî'nin rivayet ettiği hadiste geçen isimler şunlardır:
"Allah, Rahman, Rahim, el-Melik, el-Kuddus, es-Selâm, el-Mü'min, el-Muheymin, el-Aziz,
el-Cebbar, el-Mütekebbir, el-Halık, el-Bari, el-Musavvir, el-Gaffar, el-Kahhar, el-Vahhab, er-Rezzak,
el-Fettah, el-Alim, el-Kabid, el-Basit, el-Hafıd, er-Rafi, el-Muizz, el-Müzill, es-Semi',
el-Ba'sîr, el-Hakem, elAdl, el-Latif, el-Habir, el-Halim, el-Azim, el-Ğafur, eş-Şekur,
el-Aliyy, el-Kebir, elHafiz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakib, el-Mucîb,
el-Vasi, el-Hakîm, el-Vedud, el-Mecid, el-Bais, eş-Şehid, el-Hakk, el-Vekil, el-Kavî,
el-Metin, el-Veliyy, el-Hamid, el-Muhsi, el-Mübdi', el-Mu'id, el-Muhy, el-Mümit, el-Hayy,
el-Kayyûm, el-Vacid, el-Macid, el-Vahid, el-Ahad, es-Samed. el-Kadir, el-Muktedir, el-Mukaddim,
el-Muahhir, elEvvel, el-Ahir, ez-Zahir, el-Batin, el-Valî, el-Muteali, el-Berr, et-Tevvab,
el-Müntakim, el-Afuvv, er-Rauf, Malikü-l-mülk, Zü'l-Celâl ve'l-İkram, el-Muksıt, el-Câmi', el-Ğaniyy, el-Muğni,
el-Mani', ed-Darr, en-Nâfi', en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedi', el-Baki, el-Vâris, er-Reşid es-Sabür."
Doksan dokuz ismi sayan hadis hakkında yorumlar yapılmıştır. Ebu Zeyd el-Belhî'nin "Böyle mücmel ve izahsız olarak Resulullah, doksan dokuz ismi saymamıştır" gerekçesiyle hadisin zayıflığı konusundaki görüşüne, Razî katılmamaktadır. Ona göre bu isimler arasında İsm-i Azam saklanmış olabilir. "Resulullah icmal etmiştir. Nitekim Allah Kadir Gecesini Ramazan'da, salat-ı vustayı namazlarda, rızasını taatlerde, gazabını masiyetlerde, velilerini insanlarda, ölüm ve kıyamet vakitlerini saklamıştır. Bu da böyle olabilir."58 Hadiste tenkit edilen bir hususta "Allah'ın bazı isimleri bazısından daha büyük olduğu hususunda ittifak olduğu halde, hadiste başlangıçta bu tertibe riayet edilmiş, Allah ve Rahman isimleriyle başlanmışsa da daha sonra bu tertip takib edilmemiştir." Razi her ne kadar hadisi savunuyorsa da azamiyet noktasındaki bu tertibin olmayışını bir za'f işareti olarak kabul ediyor. Ancak Ebu Hureyre'nin hadisinde zikredilen isimlerin çoğunu Kur'ân ve sahih hadis beyan etmiştir. Akıl da hepsinin muhtevasının Allah hakkında sabit olduğunu kabul ediyor. Râzi'ye göre evla olan hadisi kabul etmektir.60
Doksan dokuz ismi sayanın Cennete gireceği meselesi de tartışma konusu olmuştur. Ebu Zeyd. el-Belhî buna itiraz etmiştir. "Cenab-ı Allah Cenneti nefis ve malı harcama karşılığında şart koşmuştur. "Allah mü'minlerden nefis ve mallarını, karşılığında Cennet vermek üzere, satın aldı." buyurulmaktadır. Cennet için iman ve salih amel gerekir. Nasıl olur da bir insan kısa zaman içinde sayabileceği birkaç ismi saymakla cennete girebilir?"61 Buna karşı hadiste geçen saymaktan maksat sadece saymak olmadığı, bunları toplamak, araştırmak, okumak, mânâlarını anlamak ve o mânâlarla ahlâklanmak olduğu şeklinde cevaz verilmektedir. Nitekim Gazalî, Esmâ-ı Hüsna'yı anlatırken, kulların hangi isimden hangi hisseyi alması gerektiği meselesine dikkat çekmektedir.62
VI - Allah'ın İsimlerinin Tevkîfîliği:
Yukarıda zikrettiğiıniz hadis-i şerifte 99 rakamının yer alması, isimlerin bunlardan ibaret olup olmadığı, bu hadisin sınırlayıcılığı tartışma konusu olmuştur. Yine buradaki isim sıralamasından anlaşıldığına göre, rastgele Allah'a isim isnadında bulunulamaz. Bu konuda Ehl-i Sünnet ekolunden Eş'ariler bunun tevkifi (izne bağlı) olduğunu savunmuşlardır. Yani, Allah Kendi isimlerini Kendisi koyar. Naslarda varid olmayan bir ismi başkası ona isnad edemez. Ebu'l-Hasan el-Eş'arî aynen şöyle demektedir: "Allah'ın isimleri konusunda bize yetki verilmemiştir. Allah ve Resûlü tarafından açıklanmayan, Kendisi veya manası üzerinde ümmetin icmaı olmayan bir ismi Allah'a nisbet edemeyiz."63 Eş'ariyye ekolünün önemli isimlerinden el-Bakıllanî farklı düşünmektedir. Razi bu konudaki görüşleri şöyle özetlemektedir: "Eş'ariler tevkifîdir diyor. Mu'tezile ve Kerramiye'ye göre akıl, o mânânın Allah hakkında sahih olduğunu kabul ediyorsa, o lafzın zikredilmesi câizdir. Bakıllanî de bu görüştedir. Gazali'ye göre isimler tevkifidir, sıfatlar tevkıfî değildir. Razi'ye göre tercih edilen görüş de son olarak zikrettiği İmam Gazali'nin görüşüdür.64 Her ikisine göre "isim" ile "vasıf" farklıdır. Nassla sabit olmayan bir ismi Allah'a nisbet etmek caiz değildir. Gazalî onu şöyle yorumlamaktadır: "Tesmiyede ismin vazedilmesi var. Bir velayeti gerektirir. Baba çocuğuna isim verir. Velisi değilsek bir insana isim veremeyiz. Vasıf ise bir durumu haber vermektir. Cenab-ı Allah hakkında söylenen vasıf doğru ise sakıncası yoktur. Ona nakıs bir vasıf isnad edemeyiz, medih ve celal sıfatlarıyla dua ederiz. Dolayısıyla uluhiyete ters düşmeyen, bir kavramla onu vasıflandırmak mümkündür.65
Ancak her sıfat da nisbet edilmez. Allah'a nisbet edilen sıfatların doğru (hak) olmaları gerektiği gibi, ta'zim ve edebe de uygun olmalıdır. Razi'nin ifadesiyle "Ey maymunun yaratıcısı, ey domuzun yaratıcısı, ey kaplumbağanın yaratıcısı denilmez, ey yerlerin ve göklerin yaratıcısı denilir."66 Bununla birlikte, kanaatimizce günümüzde ilmin ilerlemesiyle küçük yaratıkların, sanat itibariyle büyük ve haşmetli varlıklardan geri kalmadıklarının ortaya çıkması sebebiyle, hakaret niyetini taşımadan, içindeki sanatı nazara vererek "Ey sineğin yaratıcısı" denilebilir. Çünkü sinek sanatta filden üstün değilse de, geri de değildir. Dolayısıyla bir kötü ifadeyi çağrıştırmadığı sürece mahlukattaki san'at mucizeliğini nazara vererek Yaratıcıyı onunla anabiliriz. Razi'ye göre "Cenab-ı Allah'a emniyet ve güven veren anlamında mü'min denilebilir, ancak korku veren anlamında muhavvif denilemez, çünkü nas yoktur. Halbuki korkuyu da veren odur."67
Her millet kendi diliyle Allah'ı anabilir mi?
Allah'a nisbet edilen lafızlar hatalı şeyleri ifade etmemelidir. Nass olduğu için Allah'a "Alim" diyebiliriz. Fakat "arif, fakih, bilgili, anlayışlı, akıllı, tabib, zeki" diyemeyiz. Hatta "arif" kelimesi, herşeyi bilen değil de, bazı şeyleri bilen anlamındadır. Bu gibi tabirler bazı hatalı şeyleri hatıra getirdiği için yasaklanmıştır.68 Bazan da nassta varid olmadığı halde, icma deliliyle kabul edilmiştir. Meselâ "Hüda" ve "Tanrı" gibi. Yanlış bir çağrışım meydana getirmediği için İranlıların "Hüda", Türklerin "Tanrı" demeleri ümmetçe engellenmemiştir. Halbuki bu konuda şer'i izin varid olmamıştır. Delile göre bunun caiz olmaması gerekirdi. Ancak caizliği konusunda icma vardır.69 Böylece Fahreddin er-Razî, İranlıların "Hüda" kelimelerinde, Türklerin "Tanrı" kelimelerinde bir mahzur görmemektedir. Ancak bizzat kendi kelamında kendisini Allah lafzıyla andığından, hakiki manada hiçbir lafız "Allah" lafzı yerine geçmesi değildir. Bununla birlikte Esmâ-ı Hüsna'yı bir dile inhisar ettirmeyen görüşler de vardır. "Her milletin tek tanrıyı ifade etmek için kullanabileceği farklı ifadeler olabilir."70 Kendi dilinde en güzel nasıl ifade edebiliyorsa öylece ifade etmelidir. Biz de bu kanaatteyiz.
Hadiste geçen doksan dokuz sayısına gelince: Hemen ifade edeyim ki, bu rakam sınırlamayı ifade etmez, Allah'ın bundan başka isimleri yoktur anlamına gelmez. Ebu Hüreyre'nin diğer rivayetinde farklı isimlerin gelmesi, bütün isimlerin buna münhasır olmadığını göstermektedir. Hatta her iki rivayette olmayan, fakat Kur'ân-ı Kerim'de olan isimler vardır. Mevlâ, Nasır, Galib, Rab gibi.71 Hatta Ebu Hüreyre'nin iki rivayeti dahi farklılık arz etmektedir. Birinde olup da diğerinde olmayan isimleri eklediğimizde toplam 124 isim olur ki bu da isimlerin doksan dokuzdan ibaret olmadığını gösterir. Ayrıca Resülullahın bir münacatında Allah'a ait isimlerin bilinme derecelerini sayarken sonuncu derece olarak "Yahud gayb ilminde bırakıp, Kendin için tercih ettiğin isimlerinle Sana yalvarıyorum" demek suretiyle bilmediği İlâhî isimlerin de bulunduğuna işaret etmiştir.72
Sınırlamayı ifade etmediği halde neden doksan dokuz rakamı özellikle vurgulanmıştır? Razi buna şöyle cevap vermektedir: "İki sebebi vardır: a) Bu isimler diğerlerinden daha büyük ve azametli olduğu için, b) Hadiste geçen ilk cümle tam değildir. Yani "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır" demekle cümle bitmiyor. Cümlenin tamamı şöyledir: "Kim Allah'ın doksan dokuz ismini sayarsa Cennet'e girer." Bu demek değildir ki ondan başka ismi yoktur."73 Bazıları da bunun kesret için olabileceğine işaret etmişlerdir. Araplarda yetmiş, yetmişyedi, doksan yedi gibi tabirler kesret için zikredilmektedir.74 Ancak bu görüşün mesnedi kuvvetli değildir, çünkü doksan dokuz rakamının kesrete delalet etmek için zikredildiğine dair bir nakle rastlamamaktayız. Gazalî'nin naklettiği bir görüşe göre ise, kulun manevi düşmanlarına karşı yalnız doksan dokuz ismi bilmesinin kafi gelebileceğini ifade etmek içindir.75
Devam edecek...