ÜÇÜNCÜ BÖLÜM : D U Â B Ö L Ü M Ü
50. “ihdinâ es-sırâta’l-müstekîm” ne demektir ?
“ihdinâ” : “Bizi dosdoğru yola ilet, girdiğimiz bu dosdoğru yoldan bizi ayırma, daima hidâyet üzere eyle ! ” demektir.
51. Yüce Allah’tan ilk isteğimizin bu olması nedendir? Doğru yolda değil miyiz?
Yüce Allah’ın ilk sıraya bu yardımı koymuş olması gösteriyor ki bir insan olarak bizim en çok muhtaç olduğumuz şey hidâyet üzere olmaktır. Hidâyetin başı da doğru dürüst bir itikat üzere olmaktır. İtikat da beynimizdeki bir olaydır. Eğer Yüce Allah’a verdiğimiz sözlerden sadece birisini bile geri alırsak iman haber vermeden kaçıp gider. Çünkü inandığımız kitâbın her âyeti imânımızın bir parçasıdır :
“Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında perişan olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yapmakta olduklarınızdan gâfil değildir. (2.85)
Fakat buna rağmen günümüzde insanlar rahatlıkla âyetler arasında ayırım yapabilmektedirler. Bu kimseler imanlarının gittiğinin farkına orada varacaklardır ama iş işten geçmiş olacaktır :
« De ki : Amelleri bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi ? Onların, dünya hayâtındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerinin gerçekte güzel iş yaptıklarını sanarlar.» (18.103-104)
52. Burada da “beni” kelimesi yerine “bizi” kelimesinin kullanılmasının sebebi nedir?
Çünkü, kurtuluşumuz hep birlikte topyekûn olacaktır. Tek başımıza Rabbimizin bizden istediklerini gerçekleştiremeyiz. Bu bakımdan hepimiz bir birimize duâ edip destek olmak zorundayız.
53. Bu isteğimize Rabbimizin Kur’ân’da verdiği ilk karşılık nedir ?
Bu hidâyet isteğimize Fâtiha sûresinin hemen karşısında yer alan Bakara sûresinin ilk âyetlerinde Rabbimiz şöyle cevap vermektedir : “İşte bu kitap, doğruluğunda hiç bir şüphe olmayan ve Allah’a saygılı kulların hidâyet kılavuzu olan bir kitaptır.” Demek ki, hidâyete hiçbir çaba göstermeden, zahmetsiz ulaşamayız. Hidâyetimiz elbette, Yüce Allah’ın bize gönderdiği bu hidâyet kılavuzunu anlayarak okumak ve onu hiç elimizden düşürmeden hayatımız boyunca onun kılavuzluğunda yaşamakla gerçekleşecektir.
54. “ Sırâtallezîne en’amte aleyhim ” ne demektir?
“ Kendilerine nimet verdiklerin yoluna…” demektir. Yani biz olmayacak bir şey peşinde değiliz. Daha önce üzerinde yürünmüş ve başarıya ulaşılmış bir yola tâlip oluyoruz.
55. Buradaki “nimet”’den kasıt nedir ?
Buradaki “nimet” ‘ten kasıt, herhangi bir kayıt olmadan mutlak olarak ifâde edildiğine göre, Yüce Allah’ın her türlü nimetidir. Bunların içinde de elbette Onun, hoşnud olduğu kulları için hazırlamış olduğu Cennet nimeti de en başta gelenlerden birisidir. Bu kimseler, bizden önce bu dünyada yaşamış ve bu dünya sınavını başarıyla verip Cenneti kazanmayı hak etmiş olan kimselerdir.
56. Burada sözü edilen kişiler kimlerdir?
Bu kimseler, Nisâ sûresinin 69.âyetinde tek tek sayılan kimselerdir :
“وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَـئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَـئِكَ رَفِيقًا ”
“ Kim, Allah'a ve Resûlüne itâat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîkler, şehidler ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar ! “
57. “el-mağdûbi aleyhim” ne demektir?
“Kendilerine gazap olunmuşlar” demektir.
58. Bu ifâdenin tercümesinde yapılan yaygın hatâ nedir?
Yaygın hatâ : “kendilerine gazap ettiklerin yoluna” denilmesidir. Bu tercüme doğru olsa idi ifâdenin : “ellezîne ğadapte aleyhim” şeklinde olması gerekirdi. Demek ki, Rabbimiz bu kelimeyi burada “ğadapte aleyhim” şeklinde fiil formatında değil de, “el-mağdûbi aleyhim = gazap olunmuşlar” şeklinde ism-i meful formatında kullanmıştır. Bu kullanışta şöyle bir mesaj vardır. Allah, durup dururken onlara gazap etmemiş. Onlar bir takım şeyler yapmak suretiyle Onun gazabını üzerlerine çekmişlerdir.
59. Bu durumda olanlara bir örnek olarak Hz Peygamber(s.a.v)kimleri örnek vermiştir? Niçin?
Yahudileri örnek göstermiştir. Ayrıca Kur’ân da bunu tesbit eder. 2.61, 90; 5.60, 58.14, 60.13 Çünkü onlar Allah’ın pek çok nimetine nankörlük etmişler, Kendi yatıkları buzağı putuna tapmışlar, 7.152 Hz.Zekeriyya ve Yahya’yı öldürmüşlerdir. 2.61, 2.91 Hz.İsa’yı da öldürmeye kalkmışlar fakat onu değil de Yüce Allah’ın Hz.İsa’yı koruması ile ona benzer kimseyi öldürmüşlerdir. 4.157 Konu ile ilgili hadis için bkz. Tirmizî, Tefsir 1, c.5, s.203-204.
60. Allah kimlere gazap eder ?
Allah’ın gazap edeceği kimseler elbette sâdece Yahudiler değildir. O, Kur’ân’da gazap edeceği kimselerin özellikleri olarak şunlara da yer verir :
- Savaştan kaçanlar 8.16
- Sağlam bilgiye değil de zanna tabi olanlar. 7.70-71
- Bildikleri halde hak yoldan uzaklaşanlar ve Allah’ın dinine değer vermeyip reddedenler. 16.106
- Mümin kardeşini kasten öldürenler. 4.93
- Münâfıklar ve Allah’a ortak koşanlar 48.6
61. “ ve-leddâllîn ” ne demektir ?
“ Yolunu sapıtmış olanların yoluna da değil ! “ anlamındadır.
62. Bu durumda olanlara Peygamber Efendimiz kimleri örnek vermiştir? Niçin?
Hıristiyanları örnek göstermiştir. Çünkü onlar Hz.İsâ’ya saygı gösterilim derken doğru yoldan sapmışlar, onu ilahlık derecesine yükselterek tevhid ilkesinden ayrılmışlardır.
63. Kur’ân’a göre kimler “dâllîn”dendir ?
Kur’ân’a göre “sapıtanlar” elbette sâdece Hıristiyanlar değildir. Kur’an şu kimseleri de sapıtmış olarak nitelemektedir :
- Allah’a ortak koşanlar. 4.116
- Allah ve Rasûlüne âsî olanlar. 33.36
- Din’de, -Allah’ın ve Rasûlünün hoşgörmeceği- aşırıya kaçanlar 5.77
- Kendileri sapıtmış ve başkalarını da saptırmış böylece doğru yoldan ayrılmış kimselere uyanlar. 5.77
- İmân ile küfrü değiştirenler : 2.108
- Kâfirleri dost edinenler : 60.1
- Kendileri inkar etmiş, başkalarını da saptırmaya çalışan kimseler. 4.167
- Kendi çocuklarını öldürenler ve kendi kafalarına göre haram uyduranlar. 6.140
64. “Âmin” ne demektir ? Hükmü nedir ?
“اِسْتَجِبْ دُعَاءَنَا ” “ Duâmızı kabul et ! “ demektir. Fâtiha’yı okuduktan sonra “Âmin”demek sünnettir. Konu ile ilgili hadis için bkz. Buhârî, V, 146.
65. Ölülere Fâtiha okumanın anlamı nedir ? Başka ne okunabilir ?
Fâtiha sûresinin anlamını düşündüğümüzde ölülerle bir ilgisinin olmadığını görürüz. Bu durumda Fâtiha ancak bir sûre okuyup sevabını ölüye bağışlamak için okunabilir. Böyle bir okuyuş için de Fâtiha’dan başka bir sûre de okunabilir. İlla da Fâtiha okunacak diye Hz.Peygamber’den gelen bir uygulama yoktur. Ama Hz.Peygamber’in bu gibi durumlarda Yâsîn sûresinin okunması ile ilgili emri vardır. Ölmek üzere olan bir kimseye veya ölmüş bir kimseye Yâsîn sûresi mânâsıyla birlikte okunursa, Yâsîn sûresinde ağırlıklı olarak âhiret ile ilgili konular geçtiğinden o atmosfer içinde bu sûre, düşünenler üzerinde çok daha etkili olacağından hasıl olacak sevaptan o kimse de elbette dolaylı olarak istifâde etmiş olacaktır.
Ama asıl maksadımız ölülere duâ etmek ise Fâtiha sûresi yerine şu âyetler veya benzerleri okunabilir :
59.10 : “رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلاَ تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ ”
“Ey Rabbimiz ! Bizi bizden önce iman ederek göçmüş kardeşlerimizi bağışla ve bizim kalplerimizde o mümin kardeşlerimize karşı içimde kin bırakma. Ey Rabbimiz ! muhakkak ki Sen çok şefkatli ve çok merhametlisin !”
14.41 : “رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ ”
“ Ey Rabbimiz ! beni, anamı, babamı ve bütün mü’minleri o büyük mahkemenin kurulduğu günde bağışla ! “
40.7 : “رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ . ”
“ Ey Rabbimiz ! Sen her şeyi rahmetinle ve ilminle kuşattın. O halde tevbe etmiş ve Senin yoluna tâbî olmuş olan kullarını cehennem azabından koru ! “
40.8 : “رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدتَّهُم وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ”
“Ey Rabbimiz ! onları vaat ettiğin sürekli kalacakları cennetlere sok ! Onlarla birlikte atalarından, eşlerinden ve soylarından gelen sâlih ameller işlemiş kimseleri de… Şüphesiz ki Sen her şeye gücü yeten ve her şeyi yerli yerince yapansın ! “
40.9 : “وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ”
“Onları kötü durumlara düşmekten koru, Sen o gün kimleri kötü durumlara düşmekten korursan muhakkak ki onlara rahmet etmişsin demektir. Büyük kurtuluş da zaten budur.”