Büyük âlimlerimiz gecelerini üçe ayırmışlardır:
1- İstirahat,
2- İbâdet,
3- Müzakere (ilmî çalışma).
Müzakere bölümüne daha çok yer verilen bu prensibin tatbikatıyla ilgili, ibretâmiz bir menkîbeyi hadis ilminin büyük şahsiyetlerinden olan Tâbiîn'e mensup Muhammed İbnu Şihâbu'z-Zührî'den kaydedeceğiz:
Zührî (v. 124/741), gündüzleyin hocalarından öğrendiği yeni hadisleri, gece eve döndüğü vakit câriyesine tekrar ederek müzakere ederdi. Bir gün her zamankinden daha geç eve dönen Zührî, câriyesini uyumuş bulur. Uyandırıp, yine de: "Bana falan rivâyet etti, o da falancadan dinlemiş, onun da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan dinlediğine göre şöyle buyurmuştur
" diye ezberden hadis okumaya başlayınca, gözlerini oğuşturan câriye: "Bu rivâyetten bana ne?" diyerek hoşnudsuzluk ifâde eder. Zührî şu cevabı verir: "Biliyorum, bu senin işine pek yaramaz. Ancak bu hadisi ben yeni işittim, bir kimseye okuyarak müzakere etmem gerek."
İlmî tetebbuâtın umumiyetle gecenin son kısmında yani sabahtan önce olması da yapılan tavsiyeler arasındadır. "Zira denir, kişiye uyanıklık gecenin sonunda gelir. Çünkü o vakit, hizmetlerin ve ihsanların taksim vaktidir. Bir grubun nasibi az, bir grubun çoktur, bir grup da mahrumdur
."
Kıyâmu'lleyl ve Âile: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zaman mevzuunda ferde bir başka sorumluluk hatırlatmaktadır: Mü'min kişi, zaman meselesinde, ferdî planda problemini çözmekle yetinemez. Ailesini de bu hususta şuurlandırmalı, zamanla ilgili bir kısım alışkanlıkları onlara da aynen kazandırmalıdır. Bu meseleyi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadislerinde gece kalkışıyla ilgili olarak, Hz. Dâvud (aleyhisselâm) örnek vererek tesbit eder: "Allah'ın Peygamberi Dâvud (aleyhisselâm)'un, ailesini de kaldırdığı bir saati vardı. O saatte âilesini uyandırır ve şöyle derdi: "Ey Davud ailesi, kalkın ve namaz kılın. Zira bu saatte Allah, sihirbaz ve (cahiliye küfrü üzerine olduğu halde) öşür alan kimselerin duası hariç, bütün duaları kabul eder."
Resûlullah'ın da ramazanın son on gününde, âilesini geceleyin kaldırdığını, Hz. Âişe rivâyet etmektedir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) âileden bilhassa karı veya kocanın kalkması durumunda, diğerlerini de kıyâmu'lleyl'e alıştırmaya teşvik eder: "Allah şu kişiye rahmetini bol kılsın: Geceleyin kalkar, namazını kılar, sonra da karısını uyandırır, o da namazını kılar. Şâyet kadın kalkmazsa yüzüne su serper. Allah şu kadına da rahmet etsin; geceleyin kalkar, namaz kılar. Sonra kocasını uyandırır. O da namaz kılar. Şâyet kalkmaktan imtina ederse yüzüne su serper (ve bu sûretle kaldırır.)"
Rivâyetlerden aile ferdleri arasındaki gece kaldırma işinin karıkoca arasında sınırlanmaması gerektiğini anlamaktayız. Zira Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), damadı olan Hz. Ali (radıyallâhu anh)'nin kapısını geceleyin çalarak onu ve kızı Fâtıma'yı uyandırarak namaz kılmalarını emretmiştir.
Burada şu noktayı da açıklamamız gereklidir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in âilesini kıyâmu'lleyl için uyandırması, her gece yaptığı mûtad bir prensibi değildir. Hadiseyi rivâyet eden Hz. Âişe, bunun ramazan ayının son on gününde olduğunu belirtir. Keza kızı Fâtıma ve damadı Hz. Ali'yi kaldırması da öyle. Rivâyet mûtad bir prensibi ifade etmiyor. Keza bir keresinde yanında geceleyen İbnu Abbas'ın müşâhedeleri de bunu te'yîd etmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisi kalkıyor, fakat âilesini uyandırmıyor.
Gece Üzerinde Niçin Israr?:
Buraya kadar kaydedilen nâsslardan iki husus bilhassa dikkatimizi çekmektedir:
1- "Gece" ile ilgili âyetler "gündüz" ile ilgili âyetlerden sayıca daha çok (leyl = gece kelimesi 92, nehâr = gündüz kelimesi 57 adet).
2- Kıyâmu'lleyl ile, yani gecenin değerlendirilmesiyle alakalı ilâhî emir Hz. Peygamber'e peygamberliğin ilk yıllarında geliyor. Yani gecenin tanzimi üzerine gelen ve dötte üç miktarına varıncaya kadar büyük bir bölümünün uyanık geçirilmesini emreden Müzzemmil sûresi, geliş (nüzûl) sırası itibariyle 3. sırada yer almaktadır. Demek ki, ilk ilâhî emirlerden biri gecenin değerlendirilmesi ve tanzimi olmuştur. Halbuki gündüz vaktinin tanzimini böylesine teferruâtla ele alan bir âyet hiçbir zaman nâzil olmamıştır.
Bu durumu, gecenin beşerî hayattaki ehemmiyetiyle izah edebiliriz. Gerek başarıda ve gerekse başarısızlıkta olsun, insana hayatı boyunca derin ve kesin te'sir icrâ eden hususlardan biri, gece hayatıdır. Gece, insan hayatının yarısını teşkil ettiği halde, ihmal edilme, gafletle geçirilme tehlikesine maruzdur. Şu halde, ikaz ve uyarıların, ciddi dikkat çekmelerin bu hususta daha çok olması gerekmektedir. Kur'ân bunu yapmıştır.
İlâhî emirle geceyi tanzim edip değerlendirecek olan insan, gündüz vaktini de azami şekilde değerlendirecek demektir. Zira gece mes'elesinde muvaffakiyet bir azim, gayret ve irade işidir, şuur işidir.
Zor olanı halleden, kolay olanda takılır mı? Geceyi ihyâ eden, gündüzü öldürür mü? Bu hikmete binaen, daha peygamberliğin başında Cenâb-ı Hakk, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a zamanı iyi kullanma dersini vermek için kıyâmu'lleyl'i emretmiştir.
Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in mûcizevi başarısında, gecenin değerlendirilmesi olan kıyamu'lleyl'in mühim payını görmemek mümkün mü?
Gerek uhrevî kurtuluşunu ve gerekse İslâm'ın tekrar teâlisini gaye edinenlerin, rahmet-i Rahman'ın celb ve tecellisinde böylesine müessir bir vasıtayı şevkle tutmaları, kıyâmu'lleyl kapısından vecdle girmeleri gerekmez mi?68
Gece Kalkmayı Kolaylaştıran Sebepler:
Bilindiği gibi, tatlı uykuyu bırakıp da gece ibadetine kalkmak, bu işin zevkine eremeyenler için cidden zordur. Belki de ibadetlerin en zoru, nefse en ağır geleni budur. Ancak zevkine erenle için de, hasretle beklenen saatlerdir gece vakti, bittiğine üzünülen saatlerdir.
Alimlerimiz, gece uykudan kalkarak ibadet etmeyi kolaylaştıran bir kısım sebeplerden bahsetmişlerdir. Bu konuda yazılanların en güzellerinden olan “İhya”da İmam Gazali, bu sebepleri zahiri ve batıni diye ikiye ayırmıştır. Aynı planı, bazı ilavelerle özetlemeye çalışalım.
Zahiri Sebepler: Fazla yemek yememek. Çünkü çok yemek, çok uykuyu gerektirir. Böylece kalkmak zorlaşır. Özellikle akşam yemeği az ve huzurla yenmelidir.
Gündüzleri vücudu aşırı yormamak, çünkü dinlenmek için çok uykuya ihtiyaç duyulur.
Kaylule sünnetini yapmak. Yani öğleden önce biraz uyuyarak gece kalkışına yardımcı olmak. İnsan her halukarda gerekli olan uyku ihtiyacını karşılamalıdır.
Gündüzleri günah işlememek. Çünkü bu isyan kalbi karartır ve huzurdan kovulma sebebiyle rahmete mani olur. Her işlenen sevap, yeni sevaplara vesile olduğu gibi, her yapılan günah da yeni günahları çağırır. Öyleyse, günahtan, isyandan, uzak olmalı, şayet düşülmüş ise derhal tevbe edilmeli, bu tevbe namaz, sadaka ve sair ibadetlerle desteklenmelidir.
Günlük hayatı bir düzene koyarak, planlı programlı ve disiplinli bir şekilde bilinçli yaşamak. Başladığımız her hayırlı işi, güzel sonuçlarını alıncaya kadar takip etme iradesini göstermek.
Akşamı zikirle karşılamak akşam ile yatsı arasını namaz, zikir, Kur’anla ihya etmek, yatsıdan sonra abdest tazeleyerek me’sur dualar ve zikirlerle uykuya yatmak. Gece kalkmaya kesin niyet ederek azim ve iradesini güçlendirmek.
Alışkanlıkları değiştirmek; yatak, yastık vs.nin değişimi, uykuyu azaltabilir.
Batıni Sebepler: Kalbi kin, kibir, bid’at ve malayani gibi faydasız işlerden ve gereksiz dünya meşguliyetlerinden salim kılmak, gafleti kovarak uyanıkken de uyanık olmak.
Ölümü, mahşeri, hesabı, cenneti, cehennemi çok düşünmek, vaktin kıymetini takdir etmek ve ihmal edenin, ihmal olunacağını unutmamak.
Gece ibadetlerinin faziletini bildiren ayet, hadis, eser ve hikayeleri çok okumak, öğrenmek ve üstünde düşünmek. Çünkü bunlar istek doğurarak iradeyi kamçılar ve nefsin tembelliğini kırar.
İmanı kuvvetlendirecek salih amellere rağbet ile Allah sevgisini elde etmek. Bu devlet ele geçince O’nunla başbaşa kalarak O’na ibadet, zikir, fikir, dua ve niyazdan insan sonsuz bir zevk ve lezzet alır ve ibadetlerini artırır. Özellikle gece ibadetini
. Ebu Süleyman Darani, deyişinde haklı: “Eğlence erbabının eğlence yerlerinde daldıkları zevkten, ibadet erbabının gece karanlığında yaptıkları ibadetteki zevkleri daha büyüktür. Hata eğer geceler olmasaydı, yaşamayı dahi arzu etmezdim.”69
Ali bin Bekkar’ın üzüntüsüne bakalım da ibret alalım: “Kırk senedir beni üzen tek şey, sabahın olmasıdır.”70
5- Bu işlerde başarılı olan sadık ve samimi Allah dostları ile sohbet etmek, onların hallerinden istifade etmeye çalışmak.
Eğer o insanlarla hayatta canlı olarak karşılaşıp sohbet etme imkanımız yoksa, hiç olmazsa onların hallerinden ve menkibelerinden bahseden kitapları okumalıyız. Bu okumalar da bir nevi canlı sohbetler gibi ruhu etkiler, cana şifalar sunar, kalbe uyanıklık verir, azmi bileğiler, iradeyi güçlendirir.
İşte size böyle iki olayı anlatan bir yazarın etkilenmesinin yanık ifadeleri:
“Ahmed bin Ferîdun Sipehsalar, Risâle-i Sipehsâlâr’ında kaydeder: "On yıl Hazret-i Hünkar'ın (ks.) (yani Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî'nin) meclislerinde bulundum. Gecenin ilerleyen vakitlerinde dervişlerin uykusu gelirdi. Mevlana, bu durumu farkeder, oturduğu yerde dizüstü, gözünü yumarak murakabeye dalar, o halde, kımıldamadan iki üç saat kalırdı. Bu durumdan istifâde ile hemen olduğumuz yere uzanır, kendimizi uykuya terkederdik. Teheccüd vaktinde Hazret-i Hünkâr'ın tatlı 'Sübhan
' sözüyle uykumuzu almış olarak uyanırdık. On yıl hizmet ettim, onun uyuduğunu hiç görmedim."
Allah dostlarından biri şöyle demiş:
"Yâri güzel olanın gece gözüne uyku girmez!"
Dervişin başlangıç halinde "yârî" yani sevdiği o yüce varlık kalbinde kemâl halinde güzelliğe ulaşmadığı için teheccüde zor kalkar, gece tatlı tatlı uyur. Ama ilerdeki hallerde, iç âleminde o varlık, güzellikte olgunlaşır, insanda uyku kalmaz.
Yanılmıyorsam Abdulkâdir-i Geylanî Hazretleri (ks.) bu konuda şöyle der: "Başlangıçta, sâlik yeni doğan bebekler gibi uyur; ona, uyu denir. Derken bir zaman gelir, büyür, olgunlaşır; ona da, artık kalk denir."
Olgun dervişin gece uykusu, derin tefekkürden ibarettir, yattığı yatağında sancılıdır. Döşeği dikenlidir. Hali yakazadır, yani bir tür uyanıklıktır. Ve bu hal, Hz. Peygamber Efendimizin (sav) "Tenâmu aynâye ve lâkin lâ yenâmu kalbî" (iki gözüm uyur gibidir, ancak kalbim uyumaz.) hadisiyle ifâdesini bulur. Yine bir başka hadis-i şerifte, Rabbânî âlimin uykusunun, câhilin sabaha kadar ibâdet etmesinden daha hayırlı olduğu, anlatılır.
Alim şuurla uyumakta, câhil şuursuz ibâdette!
Her ikisi de hayr üzeredir. Ancak, Allah'ı zikir ve Resûlüne salavatla derin tefekküre gömülerek (yakaza) yatan âlim daha hayırlıdır.
Ya Rab! Ne yüce bir din, ne yüce bir peygamber
. Şuursuzluğa uykuda bile yer verilmiyor; Acaba, uyanıkken şuurlu olmanın sırrı nice olur?! Ya müfettiha'l-ebvâb iftah lenâ hayra'l-bâb, âmin. Fakir, bu incelikler gündeme geldiğinde dönüp kendime soruyorum: "Yani bu hâlinle sen
. şimdi
. bu hâlinle
. hâlâ kendini dervişten mi sayarsın?" Aaah! Yâ hasretâ alâ hâlî, Ya müte'âlî irham halî (Ey Yüce, müte'âl olan Allah'ım, halime acı). Tabi bu satırlar kendi otokritiğim, sizinki nasıl? Bilemem ama bu fakir, hâlâ kul olamadık! Aaahh nefsim, Hû Allah, ya Gaffar, Ya Settâr, Ya Hûûû!
Muhterem Sami Efendi Hazretleri, bir keresinde, yanında Sadık dostu Musa Efendi, Alemdar ve Ömer Ağabeyle memleketine ziyarete gider. Orada Ahmed adlı bir talebesinin Namrun (veya Tekir) Yaylası'ndaki hanesinde misafir olur. Ev ziyâretçilerle dolar taşar. Sohbetlerde, maneviyat ve irfan pırıltıları ile gönüller aydınlanır, tefekkürler yapılır, dualar edilir, namazlar kılınır. Ve bütün bir hereketli günün sonunda gece olur istirâhat vakti gelir.
Ev sahibi, Sami Efendi Hazretlerine bir oda tahsîs eder. Onun hemen yanındaki odaya da Musa Efendi Hazretlerini ve diğer iki kişiyi yerleştirir. İşte o gecenin maneviyat coğrafyası ruhanî ibret-âmîz manzarası: Adana'lı gönül dostlarından Bakkal Hasan Efendi, o gece, Samî Efendi Hazretlerinin (k.) kaldığı odanın kapısının önüne bir seccade atar ve bütün gece diz üstü, sabaha kadar nöbet bekler.
Acaba, Musa Efendi Hazretleri ve yanlarındaki iki arkadaşı, o gece hangi haldedir? İşte bundan sonrasını bize ev sahibi Ahmed bey, şöyle anlatır: "Gece yarısı hizmet söz konusu olur diye, bir kaç kez Musa Efendi Hazretleri (k.) ve arkadaşlarının odasına girdim. Hiç birisi yatağa girmemişti. Yataklar, akşam hazırladığım gibi duruyordu. Hiç dokunulmamıştı. Musa Efendi Üstadımız (k.) seccade üzerinde, diz üstü, başını kalbinin üzerine eğmiş, hiç kımıldamadan sürekli olarak Allah'ı (c.) tefekkür (yani murakabe) halinde
. Alemdar Efendi tesbihatla, Ömer Bey de Kurân tilâvetiyle meşgul
.
Sabah, Sami Efendi Hazretlerinin yatağını toplamak üzere odasına girdiğimde onun da bozulmamış olduğunu farkettim. Yorgun olmalarına rağmen Samî Efendi Hazretleri de uyanık bir gece geçirmiş, sevgili dostları da
." Gecesi uyanık geçen bir Peygamberin (sav) izinden giden ümmetin de uyanık olması
. Bilmem, bundan daha ulvî ve çarpıcı bir manzara olur mu? Geceler, zikre aç, geceler dualara aç, geceler namazlara aç, geceler gözyaşlarına aç
. Ve geceler vuslata aç
.”71
CEMAL NAR
Gece İbadeti