Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır.

Sergerdan

Well-known member

Dördüncü Hakikat, hâkimiyettir.

Evet, bu kâinata geniş bir dikkatle bakan, kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idaresi gayet hikmetli ve hâkimiyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, herşeyi ve her nev'i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur.

Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır." (Fetih Sûresi: 48:7.)

âyetinin askerlik mânâsını ihsas eden temsiline göre, zerrât ordusunda ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, tâ yıldızlar ordusuna kadar olan cünûd-u Rabbâniyeden, o küçücük memurlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyet-i mutlakanın ve bir âmiriyet-i külliyenin vücûduna delâlet ederler.
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır.

Zerrelerden seyyarata bu muazzam,hem pek kalabalık bu ordunun hayranlık içinde bir hayret uyandıran,pek önemli bir vasfı da şu:

Allah bu orduyu öyle irade etmiş ki bu eşyanın-ordunun mahiyeti;melekutiyet ciheti itibariyle teşbihte hata olmasın Kudret-i Ezeliye karşı savunmasız,hür degil.Bütün ordu aynı anda biri digerine mani olmadan idare edilebiliyor.Bunu daha iyi anlamamız için şu misal veriliyor:

Nasıl ki nuraniyet ve şeffafiyet ve itaat sırrıyla ve kudret-i zâtiyenin bir cilvesiyle, birtek güneş, birtek aynaya ziyalı akis verdiği gibi, hadsiz aynalara ve parlak şeylere ve katrelere o kayıtsız kudretinin geniş faaliyetinden ziyalı ve hararetli olan ayn-ı aksini emr-i İlâhî ile kolayca verebilir. Az ve çok birdir, farkı yoktur.

Yani o ordunun efradı bu misalde şeffaklıkla temsil edilen bir melekutiyete,mahiyete sahip.Kudret-i ezeliye,Allah ın c.c kudret sıfatı güneş ile misallendirilmiş.Hem güneşten çok daha öte(çünkü o bir mahluktur,mazhardır.Güneşte böyle zahir olan Zatın sıfatı en azam mertebede düşünülmelidir öyleyse)kudret sıfatının en latif,en halis bir nur oldugu vurgulanıyor.

Aynen öyle de, Kudret-i Zâtiye-i Ezeliye, en lâtif, en has bir nur ve bütün nurların nuru olduğundan; ve eşyanın mahiyetleri ve hakikatleri ve melekûtiyet vecihleri şeffaf ayna gibi parlak olduğundan; ve zerrattan ve nebatattan ve zîhayattan tâ yıldızlara ve güneşlere ve aylara kadar herşey, o kudret-i zâtiyenin hükmüne gayet derecede itaatli, inkıyadlı ve o kudret-i ezelînin emirlerine nihayet derece mutî ve musahhar bulunduğundan, elbette hadsiz eşyayı birtek şey gibi icad eder ve yanlarında bulunur. Bir iş bir işe mâni olmaz. Büyük ve küçük, çok ve az, cüz'î ve küllî birdir. Hiçbiri ona ağır gelmez.

Kumandanın kudreti bir yanda bu kadar latif,nur keyfiyetinde olur,askerleride şeffaklık mahiyetinde onun emrine hızla cevap verir mahiyette olunca Onun kudretine hiç bir şey agır gelmez,bir iş bir işe mani olmaz.

Bu temsilin başka semereleri de ortaya çıkar böylece.

Mesela gözümüz önünde cereyan eden hadsiz faaliyet-i rabbaniyeye mumin daha kolay akıl sır erdirir.Kesrette bogulmaz.Bolluk,karmaşıklık içindeki unsurların şaşırmadan,hatasız,noksansız,intizamla,hem sanatla,hem binbir çeşitte mevcudatla sonuçlanmasını hayretlerle izler.

Baharın yaratılmasının neden bir tek çiçegin yaratılması kadar kolay oldugunun,hem tüm insanların ihyasının bir tek nefsin ihyası kadar kolay oldugunun bir hikmetini görür.

Yine madem bu ordunun ferdleri yalnız bu dünya da emre musahhar olmadıklarına,ahiret aleminde de o Kumandanın emrine itatkar olduklarına göre baki bir alemin yaratılması Kudret-i ezeliye agır gelmez.Teşbihte hata olmasın her zaman,kolaylıkla yaptıgı bir işini yinelemiş olacaktır.Hatta dünya da hikmet,ahiret de kudret sıfatı hakim oldugundan,ön plana çıktıgından bahardaki haşir 5-6 haftaya tabi iken ahiretteki hasir çok daha kısadır.

"Bütün ins ve cin, birtek sayha ve emirle yanımızda meydan-ı haşre hazır olurlar."
(Yâsin Sûresi: 36:53.)

"Kıyamet ve haşrin işi ve yapılması, gözünü kapayıp hemen açmak kadardır, belki daha yakındır"
(Nahl Sûresi: 16:77.)

"Ey insanlar! Sizin icad ve ihyanız ve haşir ve neşriniz, birtek nefsin ihyası gibi kolaydır, kudretime ağır gelmez"
(Lokman Sûresi: 31:28.)
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır.

Yukarıda eşyanın melekutiyet ciheti hususu geçmişti.Melekutiyet cihetinin bir örnegi de aşagıdaki yazıda:

http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=article&aid=24

“Her şeyin melekût’u Allah’ın elindedir” ayeti nasıl anlaşılmalıdır?

Risale-i Nur eserlerinde geçen “her şeyin dışına mülk, içine ise melekût denir” ibaresinden öğrendiğimize göre, şu görünen şehadet âlemi, aynı zamanda mülk âlemidir. Görünmeyen emir âlemi, melâike âlemi, âhiret âlemi gibi bütün âlemler de melekût ile ifade edilirler.


Bazı âlimlerimiz insan bedeninin mülk, ruhunun ise melekût olduğunu ifade ederken, diğer bir kısmı bedenin görünmeyen kısımlarını da gayb, dolayısıyla melekût olarak kabul ederler.

Buna göre, “her şeyin melekûtu Onun elindedir” mealindeki âyet-i kerimeyi iki şekilde anlayabiliyoruz:

Her şeyi idare eden görünmez kanunlar, sistemler, emirler hep Allah’ın kudretindedir ve Onun takdiriyle vazife görürler
. Bedeni idare eden ruh gibi. İkinci mânâ: hiçbir mahlûk kendi iç cihetine el ulaştıramaz, güç yetiremez. Bizim içimizi de, hayvanın içini de, ağacın içini de, denizin içini de, hep Allah idare etmektedir...


Alaaddin Başar
 

Sergerdan

Well-known member
Cenab-ı Hakkın bu kainattaki mahlukatı kudretiyle yaratması, iki şekilde olmaktadır. Birincisi, doğrudan kudretin tecellisi iledir. Bu tarz bir yaratma, mevcudatın dış ve mülk ciheti itibariyle değil, iç ve melekut yönü itibariyledir. İkinci tarz yaratması ise, dış yüzüne ve mülk yüzüne bakar. Fakat bu tarz bir yaratmada ise, sebeplerin kabiliyetinin rölüde mühimdir.

Yani herşeyi Allah yarattığı halde, mülk yüzü itibariyle sebeplerin kabiliyetine göre yaratır.




Eşyanın iki yüzü vardır. Biri, mülk; diğeri, melekutur. Mülk: Eşyanın dış yüzü, yani bize görünen yüzüdür. Bu yüzde, sebep sonuç ilişkisi hakimdir. Yani, bütün işler, sebepler eli ile yapılıyor.

Bu yüzde zıtlar, iç içedir. İyi kötü, güzel çirkin, ağır, hafif, büyük, küçük beraber bulunuyor. Zahirde, Allah’ın isim ve sıfatlarına yakışmayan hallerin de olmasından dolayı, Allah, araya sebepleri koymuş ki, itiraz ve şikayet oraya gitsin, o çirkin şeylerle teması görünmesin.

Bu, eşyanın mülk yüzüdür. bize bakan tarafında kudret açık seçik görünmüyor, araya büyük, küçük, ağır, hafif gibi sebepler giriyor. Onun için, kudretin haşmeti ve mertebesiz, zati olan yönü tam anlaşılmıyor.

İnsanların, Allah’ın bütün kainatı yaratmasındaki kolaylıkla, bir sineğin yaratılmasındaki kolaylığın, kudret nazarında aynı ve eşit olmasını idrak etmekte zorlanmasının sebebi eşyanın bu mülk yüzündeki sebep sonuç ilişkisidir.

Ama, eşyanın melekut yüzünde, yani iç yüzünde, her şey şeffaf ve berrak olmasından, kudret orda sebepsiz olarak direk temas ile iş görüyor. Orada büyük ve küçük ağır ve hafif söz konusu olmadığından, bir güneşin ağırlığı ile, toz zerresinin ağırlığı, kudret nazarında aynıdır. Zira, sonsuz kudrette, mertebe ve onu aciz bırakacak arızalar olmadığından, bütün her şeyin ağırlığı ile basit, bir toz zerresinin ağırlığı aynı ve eşit oluyor.Eşyanın iç yüzündeki berraklık ve şeffaflık orada mülk yüzündeki gibi sebep ve sonuç ilişkisinin ve zıtların beraber bulunmamasını ifade eder kudretin eşyanın iç yüzüne olan taalluku ise sebepsiz ve direk olarak kudretin değerek ve temas ederek iş görmesinin adıdır.
 
Üst