Gulüv, aşirilik...

İlim-irfan

Well-known member
Son devrin büyük din âlimi, fıkıhçısı, müftüsü, müfessiri, allâmesi merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendinin "500 Hadîs-i Şerif" isminde çok faydalı, çok mübarek bir eseri vardır. Kitaba 500 hadîsin Arapçalarını koymuş, tercümelerini yapmış, her hadîsin altına şerhini (açıklamasını) yazmıştır.
Bu eserdeki 104 numaralı hadîsin meali şöyledir:
"Dinî hususlarda gulüvden (=haddi tecavüz etmekten) hazer ediniz. Çünkü sizden önceki kavimler gulüv yüzünden helâk olmuşlardır." (İmam Ahmed ibn Hanbel, Sahih-i Müslim, Camiü's-sagir.)
Bilmen hocaefendi izah başlığı altında şu açıklama ve aydınlatmaları yapıyor:
"İzah: Gulüv, bir hususta şiddet göstermek, haddi tecavüz etmek, eşyanın gavamızını araştırmak, birtakım şeylerin illetlerinden, sevaplarından lüzumsuz yere bahs edip durmaktır.
Meselâ:Kaza ve kader meseleleriyle fazla uğraşarak tereddütler içinde kalmak bir gulüvdür.
Efrad-ı ümmetten muhterem bir zatı Peygamber kadar büyük görmek de bir gulüvdür. Gulüv ise faydasız yere bir meşguliyettir, ekseri fena neticeleri verir.İnsanı ya [kitap basılırken bir kelime dizilmemiş] yaşatır veya hüzün ve keder içinde bırakır. Binaenaleyh dinî hususlarda gulüv sayılan şeylerden son derece hazer etmelidir.Sonra insan bu yüzden kendi mânevî hayatını helâke mâruz bırakmış olur."
(Adı geçen kitap, Bilmen yayınevi, s. 78)
İslâm tarihinde bazı âlimler de gulüvve saplanmıştır. Meşhur İbn Teymiyye bunlardan biridir. Zeki idi, ilmi vardı, lakin ölçülü hareket etmemiş, aşırılıklara kaçmıştır. Onun için "İlmi kadar aklı yoktu" denilmiştir.
Zamanımız Türkiye'sinde İbn Teymiyye'nin binde biri kadar ilmi ve iktidarı olmayan kimseler dinî konularda aşırılıklara kaçıyor, Nuh diyor Peygamber demiyorlar. Dinî ilimleri tahsil etmemiş, imtihan verip icazet almamış Müslümanların yapacağı şey, icazetli Ehl-i Sünnet âlimlerinin akaide, fıkha, ilmihale, usûl-i fıkha dair kitaplarını, muteber Kur'ân tefsirlerini, hadîs külliyatlarını alıp (mümkünse bir hoca nezaretinde) okumaktır. İcazetli ve ehliyetli hoca tâlim edecek, ondan ders alan Müslümanlar da teallüm edecektir.
Kader ve kaza gibi derin konular tartışılmamalıdır.
Ehl-i bid'at bazı müteşabih ayet ve hadîsleri lügavi mânâsına alarak Allah'a zaman, mekân, cihet, insanlar gibi organ, inmek, çıkmak gibi noksan sıfatlar yakıştırıyor. Bu da gulüvdür. Akıllı Müslümanlar böyle inançlardan uzak dururlar.
İmam-ı A'zam Ebû Hanife efendimiz yedullah'taki "yed"in Farsçaya ve başka bir lisana tercüme edilmesini bile uygun görmemiştir.
Ömer Nasuhi hocanın açıkladığı gibi bazı cemaatler kendi başlarındaki zatı peygamber kadar büyük görüyor ve gösteriyor.Bazı cemaatler var ki, on kere Peygamber diyorsa, yüz kere "Bizim Büyüğümüz" diyor. Bu da, açıklamaya lüzum bile yoktur, bir gulüvdür, bir aşırılıktır, bir sınırı aşmaktır.
Bir şeyhin, bir velinin kerametleri olabilir ama mütemâdiyen (dur durak bilmeden) bunlardan bahs etmek, bunların reklâmını yapmak asla doğru değildir. Evliyaullah efendilerimiz, kendilerinden görülen kerametlerden utanırlar, onları gizlerlerdi. Hattâ büyüklerden biri "Keramet, bir kadındaki hayız (ay hali) gibidir, gizlenmelidir" buyurmuşlardır.
Bizim Yüce Dinimiz her hususta orta yolu gösterir. Gulüv, aşırılık, bazı konularda (izin verilmediği halde) derinlere dalmak iyi değildir. Bu gibi şeyler Müslümanların ayaklarını kaydırır.
Bizim şeyhimiz HERŞEYİ bilir demek bu gulüvlerden biridir. Her şeyi mutlak olarak Yüce Allah bilir.O, dilediği kullarına bazı bilgileri bildirir, her bilgiyi değil. Peygamberimiz bile Kıyametle ilgili soruya bu konuda bilgili olmadığı cevabını vermiştir.
Rabbanî âlimler, kâmil mürşidler, icazetli gerçek fakihler elbette muhterem kimselerdir ve Müslümanlar onları sever sayar, kendilerine hürmet eder ama onlar asla ve asla Peygamberle bir tutulamaz. Onlar asla ve asla Peygamber kadar büyük görülemez. Böyle bir şey korkunç bir gulüvdür. Sağ olan din büyükleri böyle bir şeye râzı olmazlar, Ahirete intikal etmiş olanların ruhaniyetleri de bundan râzı olmaz.
Ölçülü olalım, orta yolda olalım, dinî konularda aşırılığa, gulüvve kaçmayalım. Cumhur-i ulemâ yolu olan cadde-i kübrâda yürüyelim. Çıkmaz sokaklara sapmayalım.


Mehmet Şevket Eygi 22 EKİM 2009
 
Üst