“Avrupa’nın kolektif hafızasında İslâm korkusu var”
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Kumrular, yeni kitabında Avrupa'daki Türk korkusundan sonra bu kez de İslam korkusunu anlatıyor. Kumrular'a göre, Avrupalıların Müslümanlarla yaşamaktan pek hoşlandığı söylenemez.
Batı, sadece silahlı değil, kültürel İslam'dan da rahatsız. Bizdeki ‘gavur' imgesinin hastalıklı olmadığına dikkat çeken Kumrular, “Avrupa'nın öteki algısı daha sert.” diyor.
İslam korkusu ilk ne zaman başladı?
Arapların İspan-ya'dan çekilmesi ile başladı. Sicilya'daki 9. yüzyıldaki Arap istilasından günümüze kalan kronikler, İslam korkusunun ilk ciddi örnekleri. Yükselen bir grafik ile de arttı bu korku. Türklerin Avrupa'da görünmesi ise korkuyu derinleştirdi. Şövalye romanslarındaki Müslüman figürünün yüzyıllar içinde geçirdiği evreyi izlersek, İslam korkusunun ivmesini de yakından takip edebiliriz.
Müslüman=Türk mü Avrupa'nın zihninde?
O kavram aslında çok karışık. Haçlı Seferleri’nin başlamasıyla bir Serazen kavramı oluşuyor. Bu nosyonun içine Türkler de giriyor belli bir dönem. 13. 14. ve 15. yüzyılda zaman ilerledikçe Türk ve Müslüman aynı anlamda kullanılmaya başlıyor. “Türk olmak” (Turn Turk, tornarse turco) diye bir tanım var Batı literatüründe. Aslında Türk olmak, Müslüman olmak demek.
Avrupa, Türkleri gerçekten tanıyor mu peki?
O dönemde Avrupa ne Türkleri ne de Müslümanları tanıyor. Bunun en güzel örneğini de Erasmus veriyor. Türkler üzerine yazdıklarını okursanız dehşete düşersiniz. İslam ve Türkler üzerine yanlış bilgileri ve kavram kargaşası var. Avrupa'da hümanizmanın en parlak figürlerinden biri olan Erasmus'un Müslümanlar hakkında hiçbir şey bilmediğini görüyorsunuz.
İslam algısı nasıl Hıristiyan Batı'nın?
Korkunç… Türkler, onların zihninde Martin Luther'in deyişiyle Tanrı'nın cezası. Tüm Hıristiyanlık bölümlerinde Müslümanların Tanrı’nın cezası olduğu savını görürüz.
"Kibirli düşmanlar" olarak adlandırılıyor Türkler…
Bu, Araplar değil daha çok Türkler için kullanılan bir tanım. Haçlı Seferleri ile yayılan bir anlayış, bir korku var Avrupalının zihninde. Kibir, aslında Osmanlı'nın diplomatik alanda geliştirdiği bir kavram, hayli de başarılı.
Avrupalı seyyahlar bilhassa İstanbul'a geliyorlar. Algılarında bir değişme söz konusu mu?
Değil. Müslüman evlerinin ahşaptan ve topraktan yapılmasını bile İslam'la karşılaştırıyorlar. Müslümanların, "Topraktan geldik toprağa gideceğiz" anlayışına bağlıyorlar. Sosyal hayattaki farklar onları çok rahatsız ediyor. Mesela bir seyyah için masada oturup yemek yiyememek çok güç bir durum. Geri döndüklerinde nahoş şeyler anlatıyorlar.
Avrupa'nın şu anki bakışı nasıl, İslam korkusu devam ediyor mu?
Maalesef ediyor. Ve biz Müslümanlar bunu provoke ediyoruz. Türklerin ve Müslümanların yaşadığı ülkelerde ister istemez gerginlik oluyor. İbadet şekillerimiz onları rahatsız ediyor. Mesela İspanya'da yaşadığım sürede Türkiye ile ilgili hep kötü haberler geliyordu. Dezenformasyon değildi; ama olumsuz haberler yansıtılıyordu.
İslam karşıtlığının en yüksek olduğu ülke hangisi?
Danimarka şu an. Karikatür krizinden doğan bir tepki. Ufak ufak patlamaya hazır kıvılcımları olaya dönüştürüyor, her iki taraf da.
‘Anadolu İslamı’nın İslamiyet'in bir karşılığı var mı zihinlerde?
Batı, sadece silahlı değil kültürel İslam'dan da korkuyor. Müslümanlarla beraber yaşamaktan çok hoşlandıklarını söyleyemem. İslam'la birlikte gelecek kültüre de hazır değiller. Avrupa kadına, topluma, hayata kendileri gibi bakmayan kültürlerle birlikte yaşamanın doyma noktasına gelmiş durumda. Patlamalar ve çatlaklar başladı. Bunun en güzel örneği İspanya.
Batının ‘öteki’ algısı daha sert
Müslümanların, 'gâvur' anlayışı hastalıklı değil mi?
Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Saldırgan bir kâfir imgesi bizim hafızamızda çok uzun bir süre yaşamıyor. Gâvurdan çok hoşlanmıyoruz; ama kötü de davranmıyoruz. Batı'nın öteki algısı daha sert. Üstün olduğumuz dönemlerde ‘kefere'yi, küffâr'ı keskinleştirmedik. Avrupa'nın arşivlerinde, edebî türlerinde Müslümanlar hep kötü. Bir örnek olarak Balkanlar'ı alırsak Kosova'da yaşadıkları hezimetin hafızalarını çok etkilemiş olduğunu görürüz.
Kitapta da yer alan Kosova-İstanbul-Mısır bu yüzden mi önemli?
Evet…
Batı İslamdan her zaman korktu mu?
İslam korkusu ilk olarak Bizans topraklarında başladı. Önce Suriye topraklarında, daha sonra da Cebelitarık ve Kuzey Afrika'ya sıçrayan Araplarla devam etti. Kesin bir yüzyıl vermek gerekirse 8. yüzyıl diyebiliriz. Bugün Fransa içinde Tours şehrinden Müslüman Arapların İber yarımadasına doğru geri püskürtülmeleri ile başlayan gerginlik sürekli devam etti. İber yarımadası sakinleri İslam'dan hep korktular. Üç dinin mutluluk içinde yaşadığı romantik bir görüş. Sadece birkaç kitap okuyarak konunun derinlerine inmeyenlerin uydurdukları genel söylemler bunlar. Romanslardan, atasözlerinden, şiirlerden, kahramanlık destanlarından örneklere göz atsalar yeter.
Peki, siz hiç korkuttunuz mu Avrupalıları?
Benden hiç korkmadılar. Tam tersi Türk olduğum için muhabbetle karşılaştım. Çok şanslıyım. Onların dillerini bildiğim ve her kültürde kendimi evimde hissettiğim için her zaman saygı ve akıl almaz bir şefkatle karşılaştım. Onların da güdüsü yok olmak üzere. Dolayısıyla bir Müslüman olarak değil, bir Türk olarak bakıyorlar.
04 Ocak 2013, Cuma / RÖPORTAJ, SAMET ALTINTAŞ