Hatıra gelmesin ki, bu küçücük insanın ne ehemmiyeti var!

Sergerdan

Well-known member
Hatıra gelmesin ki, bu küçücük insanın ne ehemmiyeti var ki, bu azîm dünya onun muhasebe-i a'mâli için kapansın; başka bir daire açılsın?

Çünkü, bu küçücük insan, câmiiyet-i fıtrat itibâriyle şu mevcudât içinde bir ustabaşı ve bir dellâl-ı saltanat-ı İlâhiye ve bir ubûdiyet-i külliyeye mazhar olduğundan, büyük ehemmiyeti vardır.
 

Sergerdan

Well-known member

Hem nasıl ki bir meyvedar ağacın sahibi, o ağaçtan en ziyade ehemmiyet verdiği ve alâkadarlık gösterdiği cihet ve madde, o ağacın meyveleri ve dallarının uçlarındaki semereleri ve tohumluk için o meyvelerin kalplerinde ve bizzat kalpleri olan çekirdekleridir. Ve onun mâliki, aklı varsa, o dallardaki meyveleri başkalara daimî temlik edip boş boşuna malikiyetini bozmaz.

Aynen öyle de, şu kâinat denilen ağacın dalları olan unsurlar ve unsurların uçlarında bulunan ve çiçekleri ve yaprakları hükmünde olan nebatat ve hayvanat ve o yaprakların ve çiçeklerin en yukarısındaki meyveler olan insanlar ve o meyvelerin en mühim meyveleri ve semereleri ve netice-i hilkatleri olan ubudiyetlerini ve şükürlerini ve bilhassa o meyvelerin cemiyetli çekirdekleri olan kalplerini ve zahr-ı kalb denilen kuvve-i hafızalarını başka kuvvetlere hiçbir cihetle kaptırmaz ve kaptırmakla saltanat-ı rububiyetini kırmaz ve kırmakla mâbudiyetini bozmaz.
 

Sergerdan

Well-known member
Ey Rahmânürrahîm, ey Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn, Ey Mâlik-i Yevmiddîn,

Senin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmının tâlimiyle ve Kur'ân-ı Hakîminin irşadıyla anladım ki:

Madem kâinatın en müntehap neticesi hayattır. Ve hayatın en müntehap hülâsası ruhtur. Ve zîruhun en müntehap kısmı zîşuurdur. Ve zîşuurun en camii insandır.

Ve bütün kâinat ise hayata musahhardır ve onun için çalışıyor. Ve zîhayatlar zîruhlara musahhardır; onlar için dünyaya gönderiliyorlar. Ve zîruhlar insanlara musahhardır; onlara yardım ediyorlar.

Ve insanlar fıtraten Hâlıkını pek ciddî severler ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir.

Ve insanın istidadı ve cihazat-ı mâneviyesi, başka bir bâki âleme ve ebedî bir hayata bakıyor. Ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor ve lisanı, hadsiz dualarıyla beka için Hâlıkına yalvarıyor.

Elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedî bir adâvetle gücendirmek olamaz ve kâbil değildir. Belki, başka bir ebedî âlemde mes'udâne yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir.

Ve insana tecellî eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onların aynası olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.

Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak. Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lâzım gelir.
 

Garib

Well-known member
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Cenab-ı Hakk'ın sana in'am ettiği vücud ile vücuda lâzım olan şeyler, temlik suretiyle değildir. Yani, senin mülkün ve malın olup istediğin gibi tasarruf etmek için verilmemiştir. Ancak o gibi nimetlerde, Allah'ın rızasına muvafık tasarruf edilebilir.
Evet bir misafir, ev sahibinin iznine ve rızasına muvafık olmayacak derecede, yemeklerde ve sair şeylerde israf edemez.
 

Sergerdan

Well-known member

İnsan,şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi;

ve hakîkat-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi;

ve kâinat Kur'ânının âyet-i kübrâsı;

ve İsm-i Âzamı taşıyan Âyete'l-Kürsîsi;

ve kâinat sarayının en mükerrem misâfiri; ve o saraydaki sâir sekenelerde tasarrufa mezun en faal memuru;

ve kâinat şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında vâridât ve sarf yâta ve zer' ve ekilmesine nezârete memur ve yüzer fenler ve binler sanatlarla teçhiz edilmiş en gürültülü ve mesûliyetli nâzırı;

ve kâinat ülkesinin arz memleketinde Padişah-ı Ezel ve Ebedin gayet dikkat altında bir müfettişi, bir nevî halîfe-i arzı;

ve cüz'î ve küldî harekâtı kaydedilen bir mutasarrıfı;

ve semâvâ ve arz ve cibâlin kaldırmasından pekindikleri emânet-i kübrâyı omuzuna alan ve önüne iki acîb yol açılan, bir yolda zîhayatın en bedbahtı ve ikinci yolda en bahtiyarı;

çok geniş bir ubûdiyetle mükellef bir abd-i küllî;

ve Kâinat Sultânının İsm-i Âzamına mazhar ve bütün esmâsına en câmî bir âyinesi;

ve hitâbât-ı Sübhâniyesine ve konuşmalarına
en anlayışlı bir muhatab-ı hâssı;

ve kâinatın zîhayatları içinde en ziyâde ihtiyaçlısı;

ve hadsiz fakrıyla ve acziyle beraber, hadsiz maksatları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve onu inciten zararlı şeyleri bulunan bir bîçare zîhayatı;

ve istidatça en zengini;

ve lezzet-i hayat cihetinde en müteellimi ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde;

ve bekaya en ziyâde müştak ve muhtaç ve en çok lâyık ve müstehak; ve devamı ve saadet-i ebediyeyi hadsiz duâlarla isteyen ve yalvaran ve bütün dünya lezzetleri ona verilse, onun bekaya karşı arzusunu tatmin etmeyen;

ve ona ihsanlar eden Zâtı perestiş derecesinde seven ve sevdiren ve sevilen pok hârika bir mu'cize-i kudret-i Samedâniye ve bir acûbe-i hilkat...

Ve kâinatı içine alan ve ebede gitmek için yaratıldığına bütün cihazât-ı insâniyesi şehâdet eden...
 
Üst