Huseyni
Müdavim
"A" rumuzlu okuyucumuz: “Zülkarneyn kimdir? Zülkarneyn’in seddi bugün mevcut mudur? Mevcutsa nerededir? Bazı kimseler Zülkarneyn’in uzaya çıktığını söylüyor; doğru mudur? Ye’cüc ve Me’cüc ne demektir? Ye’cüc ve Me’cücün kıyâmetin kopmasıyla alâkası nedir?”
Hazret-i Zülkarneyn (as), Kur’ân’da ismiyle zikredilen sâlihlerdendir. Kimliği konusunda açık bir nass olmadığı için nebî mi olduğu, velî mi olduğu, sâlih bir padişah mı olduğu hep tartışma konusu olmuştur. Bazı müfessirler, Kur’ân’da Allah’ın “Yâ Ze’l-karneyn” 1 şeklinde hitap ettiğinin bildirilmesini nazara alarak nebî olduğunu; bazıları da velî olduğunu iddiâ ederler. Bu konudaki ihtilâfı Üstad Bedîüzzaman (ra) şöyle çözer: Zülkarneyn, Allah’ın kendisini te’yid ettiği, husûsî güç ve kuvvet verdiği2, Yemen Padişahlarından bir şahıstır ki, Hazret-i İbrâhim (as) zamanında yaşamış ve Hazret-i Hızır’dan ders almıştır.3
Zülkarneyn, “İskender” olarak da tanınmıştır. Her ne kadar Fahrüddin Râzî, Tefsîrinde Yunanlı İskender’in Zülkarneyn olduğunu söylemişse de; Milâttan takriben üç yüz sene önce yaşamış ve Aristo’dan ders almış olan Yunanlı İskender’in tarihî veriler açısından Zülkarneyn olamayacağında müfessirlerin çoğunluğu birleşmişlerdir.4 Bedîüzzaman (ra) da Zülkarneyn’in, Yunanlı İskender olmadığını kaydetmiştir.5
Hazret-i Zülkarneyn’in, Ye’cüc ve Me’cüc denilen bozguncu, fitne ve fesatçı, mütecâviz, vahşî, saldırgan, yağmacı, yıkıcı ve zâlim iki kabilenin şerrinden ve saldırılarından medenî ve mazlûm kavimleri korumak için bir sed binâ ettiğini, yine Kur’ân beyan eder.6 Kur’ân, bu seddin nerede inşâ edildiğinden ise açıkça bahsetmez. Dolayısıyla bu konu da bize kapalıdır.
Kimi müfessirler bunun Çin Seddi olduğunu,
kimileri Yemen’de bulunan Me’rib Seddi olduğunu,
kimileri Ermenistan ile Azarbeycan’ın iki dağı arasında (Kafkasya’da) bulunan Derbent’teki demir kapı olduğunu,
kimileri Buhârâ’nın ortasında yer alan Kokya Dağı bitişiğinde bulunduğunu,
kimileri de bu seddin zamanla höyük şeklinde örtülerek bir dağ şeklini alıp kaybolduğunu nakleder.
Rivâyetler muhteliftir. Tarihte bu isme lâyık birçok seddin yapıldığı da bir gerçektir. Burada açık olan, bu seddin demir ve bakır eritilip dökülerek müstesnâ bir inşâ tarzı ile yapılmış olduğudur.7 Bedîüzzaman (ra) bütün bu müfessir kavillerini naklettikten sonra Çin Seddinin, Kur’ân’ın bahsettiği İlâhî takviye ile yapılmış sed olduğunu söylemenin “câiz” olduğunu kaydeder.8
Bu sed için Hz. Zülkarneyn’in; “Bu, Rabb’imden bir rahmet eseridir. Rabb’imin vaad ettiği vakit geldiğinde onu yerle bir eder; Rabb’imin vaadi haktır” sözü de Kur’ân’ın beyanâtı arasındadır.9
Hazret-i Zülkarneyn’in uzaya çıktığı konusunda ise ne Kur’ân’da, ne de hadislerde hiçbir sarahat yoktur. Zülkarneyn’in uzaya çıkmış olabileceği mes’elesi tamamen delilsiz bir yorumdan başka bir şey değildir. Hattâ zorlama bir yorum olduğu da söylenebilir. Allah dilerse elbette bir kulunu yalnız uzaya değil; dilediği her irtifâya çıkarabilir; ama eğer Kur’ân’da veya sahih hadislerde böyle bir vak’a beyanı yoksa; açık ifâde ve beyanın bulunmadığı bir konuda susmak, yorum yapmaktan daha evlâdır diye düşünüyoruz.
Hem ne diye yorumda zora girelim?
Yeryüzü uzaydan bir parça değil mi?
Uzaya çıkmanın bir üstünlüğü var mı?
Yeryüzü san'at ve intizam açısından uzaydan geri kalır mı?
Hakkında kesin bir nass olmadığı halde bir nebîyi veya bir velîyi uzaya göndermeye çalışmak, bizce tekellüflü bir çabadır.
Ye’cüc ve Me’cüc mes’elesine gelince; Ye’cüc ve Me’cüc’ün bozguncu, fesatçı, yıkıcı ve zâlim iki kabile olduğunu yukarıda söylemiştik.
Bu kabilelerin Hazret-i Nûh’un oğlu Yafes’in torunlarından iki kabile olduğunu söyleyenler olduğu gibi;
Moğol ve Mançur taifeleri olduğunu söyleyenler,
kuzey doğu kavimlerinden birer kavim olduğunu söyleyenler,
insanoğlundan medeniyeti bozmaya ve yıkmaya vazifeli bir taife olduğunu söyleyenler
ve nihâyet Allah’ın mahlûkâtından yerin üstünde veya içinde insan veya insan olmayan, ama insanoğlunun kıyâmetine sebep olan bir taife olduğunu söyleyenler de mevcuttur.
Bedîüzzaman Hazretleri (ra) bu konudaki ihtilâfı da şu hükmüyle giderir: Ye’cüc ve Me’cüc, bozguncu, yıkıcı, fesatçı, medeniyet ve huzur toplumlarının eceli hükmünde Allah’ın mahlûkâtından iki tâifedir.10
İnşaallah yarın devam edelim.
Dipnotlar:
1- Kehf Sûresi, 18/86.
2- Muhâkemât, s. 59.
3- Lem’alar, S. 112.
4- Tecrit Terc. IX/98.
5- Lem’alar, S. 112.
6- Kehf Sûresi, 18/95.
7- Kehf Sûresi, 18/96.
8- Muhâkemât, S. 60.
9- Kehf Sûresi, 18/98.
10- a.g.e., S. 60.
Hazret-i Zülkarneyn (as), Kur’ân’da ismiyle zikredilen sâlihlerdendir. Kimliği konusunda açık bir nass olmadığı için nebî mi olduğu, velî mi olduğu, sâlih bir padişah mı olduğu hep tartışma konusu olmuştur. Bazı müfessirler, Kur’ân’da Allah’ın “Yâ Ze’l-karneyn” 1 şeklinde hitap ettiğinin bildirilmesini nazara alarak nebî olduğunu; bazıları da velî olduğunu iddiâ ederler. Bu konudaki ihtilâfı Üstad Bedîüzzaman (ra) şöyle çözer: Zülkarneyn, Allah’ın kendisini te’yid ettiği, husûsî güç ve kuvvet verdiği2, Yemen Padişahlarından bir şahıstır ki, Hazret-i İbrâhim (as) zamanında yaşamış ve Hazret-i Hızır’dan ders almıştır.3
Zülkarneyn, “İskender” olarak da tanınmıştır. Her ne kadar Fahrüddin Râzî, Tefsîrinde Yunanlı İskender’in Zülkarneyn olduğunu söylemişse de; Milâttan takriben üç yüz sene önce yaşamış ve Aristo’dan ders almış olan Yunanlı İskender’in tarihî veriler açısından Zülkarneyn olamayacağında müfessirlerin çoğunluğu birleşmişlerdir.4 Bedîüzzaman (ra) da Zülkarneyn’in, Yunanlı İskender olmadığını kaydetmiştir.5
Hazret-i Zülkarneyn’in, Ye’cüc ve Me’cüc denilen bozguncu, fitne ve fesatçı, mütecâviz, vahşî, saldırgan, yağmacı, yıkıcı ve zâlim iki kabilenin şerrinden ve saldırılarından medenî ve mazlûm kavimleri korumak için bir sed binâ ettiğini, yine Kur’ân beyan eder.6 Kur’ân, bu seddin nerede inşâ edildiğinden ise açıkça bahsetmez. Dolayısıyla bu konu da bize kapalıdır.
Kimi müfessirler bunun Çin Seddi olduğunu,
kimileri Yemen’de bulunan Me’rib Seddi olduğunu,
kimileri Ermenistan ile Azarbeycan’ın iki dağı arasında (Kafkasya’da) bulunan Derbent’teki demir kapı olduğunu,
kimileri Buhârâ’nın ortasında yer alan Kokya Dağı bitişiğinde bulunduğunu,
kimileri de bu seddin zamanla höyük şeklinde örtülerek bir dağ şeklini alıp kaybolduğunu nakleder.
Rivâyetler muhteliftir. Tarihte bu isme lâyık birçok seddin yapıldığı da bir gerçektir. Burada açık olan, bu seddin demir ve bakır eritilip dökülerek müstesnâ bir inşâ tarzı ile yapılmış olduğudur.7 Bedîüzzaman (ra) bütün bu müfessir kavillerini naklettikten sonra Çin Seddinin, Kur’ân’ın bahsettiği İlâhî takviye ile yapılmış sed olduğunu söylemenin “câiz” olduğunu kaydeder.8
Bu sed için Hz. Zülkarneyn’in; “Bu, Rabb’imden bir rahmet eseridir. Rabb’imin vaad ettiği vakit geldiğinde onu yerle bir eder; Rabb’imin vaadi haktır” sözü de Kur’ân’ın beyanâtı arasındadır.9
Hazret-i Zülkarneyn’in uzaya çıktığı konusunda ise ne Kur’ân’da, ne de hadislerde hiçbir sarahat yoktur. Zülkarneyn’in uzaya çıkmış olabileceği mes’elesi tamamen delilsiz bir yorumdan başka bir şey değildir. Hattâ zorlama bir yorum olduğu da söylenebilir. Allah dilerse elbette bir kulunu yalnız uzaya değil; dilediği her irtifâya çıkarabilir; ama eğer Kur’ân’da veya sahih hadislerde böyle bir vak’a beyanı yoksa; açık ifâde ve beyanın bulunmadığı bir konuda susmak, yorum yapmaktan daha evlâdır diye düşünüyoruz.
Hem ne diye yorumda zora girelim?
Yeryüzü uzaydan bir parça değil mi?
Uzaya çıkmanın bir üstünlüğü var mı?
Yeryüzü san'at ve intizam açısından uzaydan geri kalır mı?
Hakkında kesin bir nass olmadığı halde bir nebîyi veya bir velîyi uzaya göndermeye çalışmak, bizce tekellüflü bir çabadır.
Ye’cüc ve Me’cüc mes’elesine gelince; Ye’cüc ve Me’cüc’ün bozguncu, fesatçı, yıkıcı ve zâlim iki kabile olduğunu yukarıda söylemiştik.
Bu kabilelerin Hazret-i Nûh’un oğlu Yafes’in torunlarından iki kabile olduğunu söyleyenler olduğu gibi;
Moğol ve Mançur taifeleri olduğunu söyleyenler,
kuzey doğu kavimlerinden birer kavim olduğunu söyleyenler,
insanoğlundan medeniyeti bozmaya ve yıkmaya vazifeli bir taife olduğunu söyleyenler
ve nihâyet Allah’ın mahlûkâtından yerin üstünde veya içinde insan veya insan olmayan, ama insanoğlunun kıyâmetine sebep olan bir taife olduğunu söyleyenler de mevcuttur.
Bedîüzzaman Hazretleri (ra) bu konudaki ihtilâfı da şu hükmüyle giderir: Ye’cüc ve Me’cüc, bozguncu, yıkıcı, fesatçı, medeniyet ve huzur toplumlarının eceli hükmünde Allah’ın mahlûkâtından iki tâifedir.10
İnşaallah yarın devam edelim.
Dipnotlar:
1- Kehf Sûresi, 18/86.
2- Muhâkemât, s. 59.
3- Lem’alar, S. 112.
4- Tecrit Terc. IX/98.
5- Lem’alar, S. 112.
6- Kehf Sûresi, 18/95.
7- Kehf Sûresi, 18/96.
8- Muhâkemât, S. 60.
9- Kehf Sûresi, 18/98.
10- a.g.e., S. 60.
Süleyman KÖSMENE
08.07.2009
Yeniasya
08.07.2009
Yeniasya