Her güne bir ibretli nasihat

HAYAL ET

Well-known member
2910 YIL ÖNCESİNİN BİR BAYRAMI

Milattan 900 yıl önce insanlar bir mabede aşağıdaki yazıyı asarak okurlar ve bayramlarını kutlardı. İşte o yazı ;

Gürültü patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış.

Sana bir kötülük yapıldığında …
Verebileceğin en iyi karşılık …
Unutmak olsun …
Bağışla ve unut …
Ama kimseye teslim olma …

İçten ol, telaşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; Çünkü, dünyada herkesin bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil …
Başarılarının da tadını çıkar …
Ne kadar küçük olursa olsun …
İşinle ilgilen …
Hayattaki dayanağın odur.
Seveceğin bir iş seçersen yaşamında biran bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de yep yeni hayatlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün …
Ve göründüğün gibi ol …
Sevmediğin zaman …
Sever gibi yapma …
Çevrene önerilerde bulun …
Ama hükmetme …
İnsanları yargılarsan onları sevmeye zaman kalmaz. Ve unutma ki insanlığın yüzyıllardır, öğrendikleri bir kumsaldaki kum tanecikleri değildir.

Aşka burun kıvırma sakın …
O çöl ortasındaki …
Yemyeşil bir bahçedir …
O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi …
Ahlaksız bir kazanca …
Tercih et …
Birincisinin acısı bir an, ötekinin acısı vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki o yoldaki mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme …
Gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.

Rüzgarın yönünü …
Değiştiremiyorsan …
Yelkenlerini …
Rüzgara göre ayarla …
Çünkü dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.
Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.

Doğduğun zamanları …
Hatırlar mısın …
Sen ağlarken …
Herkes sevinçle gülüyordu …
Öyle bir ömür geçir ki …
Herkes ağlasın …
Sen öldüğünde …
Sabırlı, sevecen ,erdemli ol.
Önünde, sonunda …
Bütün servetin sensin …
Görmeye çalış ki bütün pisliğe ve kalleşliğe rağmen dünya yine de insan oğlunun biricik güzel mekanıdır.
 

HAYAL ET

Well-known member
AĞLAYAN GÖZLER

Ağlamaktan gözleriniz mi görmeyecek? Varsın görmesin !!!
Gülmekten kalplerimiz kararacağına, bırakalım gözlerimiz kör olsun ağlamaktan.
Ağlayıp da rahmet pınarlarına dönsün göz pınarlarımız. Kim bilir belki de Allah o gözlerden cennet ehline ab-ı kevser içirir.
Ve der ki; “benim için ağlayan gözler cennetin rahmet çeşmeleridir. Ben o gözlerden cennet ehline vuslat şarabı içiririm”
Evet, ağlamak çağrıdır sevgiliye, sessizce rahmetle… Ağlamak kesip yüreğini kanını feda etmektir sevgili uğruna. Ağlamak, anlamaktır sevgilinin sırrını.
Gözyaşı cennettir. Dil ile susmak ama göz ile konuşmaktır ağlamak.
Gözlerin dilidir gözyaşı. Ve Allah(c.c) çok iyi bilir gözyaşının dilini.
Bu yüzden misafir olur ağlayan kalbe.
İşte bundandır ağlayıp rahatlamamız.
Gözyaşı rahmete çağrıdır. Allah’ın rahmet çağrısına rahmetle cevap vermektir ağlamak.
Gözyaşı, rahmet geldin diye, yıkamaktır yolları nefsaniyetten.
Cennetten esintidir gözyaşı.
Ve ne mutlu bizlere ki, ağlayan bir resulün ümmetiyiz. Yaşarmayan gözden Allah’a sığınırım diyen Muhammedin ümmetiyiz.
Bindörtyüz yıllık hasretin varisiyiz bizler…
 

HAYAL ET

Well-known member
GENÇLERE HAYA YAKIŞIR



Allah Resulu (sav) Ensardan bir kişinin yanından geçerken, onun kardeşini utanmaktan vazgeçirmeye çalıştığını gördü. 'Onu kendi haline bırak; çünkü haya imandandır!' buyurdu.

Haya mümin ahlâkıdır. Edep, kulluk ve tüm güzellikler haya ile gelir. Şimdilerde anne-babasının, öğretmeninin yanında bacak bacak üstüne atabilen, uzanabilen, kendinden büyüklerin huzurunda hiç çekinmeden sigara içebilen gençlik, haya duygusundan yoksun olduğu için bu halde.

Eskiden bir şarkıyı güftesindeki bazı uygunsuz cümlelerden ötürü reddederken şimdi güftesi bir uçtan bir uca ahlâksız, klibi tamamıyla müstehcen şarkıları çocuğumuzun dilinde duyduğumuzda "Ne güzel de sesi varmış benim yavrumun!" demekle yetiniyoruz.

Genç kızımız ve oğlumuzla beraber izlediğimiz dizilerde hoşumuza gitmeyen bir bölüm olursa zaplayıp, bir müddet sonra aynı kanala dönerek eğlencemizden ödün vermiyoruz. Eğlence, espri, popüler kültür derken çoğalan eksilerimizin arasında çocuklarımıza hayadan bahsetmek aklımıza çoğu kez gelmeyebiliyor.

Gençlere haya duygusunu aşılayabilmenin en güzel yolu yaşayarak göstermektir. Onlara bu konuda öncelikle büyükler örnek olmaya çalışmalı. Eğer kendimiz örnek olmada yetersiz kalıyorsak, onları örnek alabilecekleri şahsiyetlerle tanıştırmayı ihmal etmemeliyiz. Bu şahsiyetlerin ilki Efendimiz (sav) olmalı. Gençleri, alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz'deki (sav) zirve ahlâkın izlerini sürmeye teşvik etmeliyiz. Ebu Said el-Hudri'nin (r.a) ifade ettiğine göre Allah Resulu (sav), perdenin arkasındaki bir genç kızdan daha fazla haya sahibiydi. O'nun gençlik çağında, Arap yarımadası hayasızlıklarla dolu bir görüntü arzetse de Efendimiz (sav) cahiliye âdetlerinden uzak kalmış ve ömrünü, hususiyetle gençlik dönemini, eşine az rastlanır haya örnekleriyle süslemiştir. Onun gençliğinde halk Kâbe'yi çıplak bir şekilde tavaf etmeyi âdet edinmişken Efendimiz (sav), gerek tavafta gerek sair vakitlerde hiçbir zaman böyle bir tutuma yeltenmedi. Kötülüklerin yer aldığı meclislere gitmekten haya etmiş, çirkinliklerden bahsetmemeye özen göstermişti. Efendimiz (sav), haya hakkında en güzel öğüdü ashabına şöyle ifade buyurmuştur: "Haya insan için zinettir.."

Gençlere haya duygusunu anlatırken Allahtan (c.c) utanmanın önemine değinmeyi ihmal etmemeliyiz. Çünkü Allah'tan utanmak, hayanın hem kökü ve hem de meyvesi mesabesindedir. Allah'tan utanan bir kul, o utancı sayesinde insanlardan da haya eder. Allaha karşı duyduğu haya hissiyle dini müeyyidelere tâbi olur.

Bir gün İbn-i Ömer koyun otlatmakta olan bir çocuğun yanına giderek koyunlardan birini kendisine satmasını ister. Çocuk, satamayacağını çünkü koyunların kendisine ait olmadığını söyler. İbn-i Ömer, 'Sahibine, 'Koyunu kurt yedi!' dersin. Böylece para da cebinde kalır.' der. Çocuğun cevabı kendisindeki güzel ahlakı yansıtır: 'Sahibime 'kurt yedi!' diyeceğim. Peki söyle bana, Allah (c.c) bunu görmeyecek mi!...'

Haya duygusu kişiyi yanlış işlerden alıkoyar. Efendimiz (sav), "Utanmıyorsan dilediğini yap!" buyururken, insanın fıtratında bulunan haya hissinin nasıl kuvvetli bir otokontrol sistemi olduğuna dikkat çeker. Hayanın sembolleştiği Peygamberlerden biri olan Yusuf Aleyhisselam, ona yaklaşmayı arzu ettiğinde odadaki putun üzerini örten Züleyhaya neden böyle yaptığını sormuştu. 'Puttan utandığım için' demişti Züleyha. Yusuf Peygamberin sözleri manidardı: 'Sen sahte olan ilahından haya ediyorsun, ya ben Rabbimden nasıl utanmam!'

Utanma duygusuna sahip gençlerimize her zamankinden daha çok muhtaç durumdayız. Çünkü haya eden bir genç, ne ebeveyninin ne de kanunların ikazına ihtiyaç duyar. Hayası onu kötülüklerden uzak durmaya sevk eder.
 

NİSANUR

Well-known member
1′e 10
ekmek02.jpg


Bir gün iki kişi, Râbia-tül Adeviyye’yi ziyârete geldiler. İkisi de açtı. “Yemeği helâldir” diye içlerinden yemek yemek geçti. O anda kapıya biri gelerek, Allah rızâsı için bir şeyler istedi. Râbia hazretleri evdeki iki ekmeğini buna verdi. Gelen sevinerek gitti. Bir saat kadar sonra bir kişi kucağında bir yığın ekmekle geldi. Râbia hazretleri ekmekleri saydı. On sekiz ekmek vardı.
Dedi ki:Ekmekler yirmi olsa gerektir.
Ekmeği getiren, ikisini saklamıştı. Çıkarıp iki ekmeği de verdi. Oradakiler hayretle sordular.
-Bu ne sırdır? Biz senin ekmeğini yemeye gelmiştik. Önümüze koyacağın ekmekleri kapıya gelene verdin. Ardından ekmek geldi. Eksik olduğunu söyledin.

Cevâbında şöyle buyurdu:
-Siz ikiniz gelince karnınızın aç olduğunu anladım. Önünüze koyacağım o iki ekmeği kapıya gelene verdim. Allahü teâlâdan bu ekmeklerin misâfirlerin karnını doyuramayacağını, bunun için bir yerine on vermesini istedim. Çünkü Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde* bire on vereceğini bildiriyor. Ben O’nun bu vâdine güvendim. İki ekmek yerine yirmi ekmek geleceğini bildiğim için de ekmeklerin noksan olduğunu söyledim.*”Kim bir iyilik yaparsa ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.”En’am Suresi, 160
 

HAYAL ET

Well-known member
SEN BAŞKA DUA BİLMEZMİSİN


Bir şahıs, Harem-i Şerîfin kapısında, Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allâhım!.. diyerek hep aynı duâyı okuyordu. Ona, Sen başka duâ bilmez misin? dediler. O şöyle açıkladı, bu duâyı tekrar etme sebebini:
Ben Beyt-i Şerîfi tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla îmânım mücâdeleye tutuştular. Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytanım. Îmânım ise, Bu haramdır, boşuna saklama; sahibini bul, teslim et! dedi. Ben böyle mücâdele içinde iken, birinin sesi duyuldu:
Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!
Bin haramdan otuz helâl hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen anlattı:
Ben Mağrip sultânının oğluyum. Babam, Habeş melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evlâdın gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az altına râzı olma, elli bin altına sat beni.
Dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdata gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, Meşhur bir tüccar dostum vefât etti, ay gibi güzel kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çehiz olarak getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dediki:
Babam bu keseyi Harem-i Şerifte kaybetmiş. Bulan bir helâlzâde keseyi iâde edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar.
Bunun üzerine ben Allâha hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek hâdiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saâdetimiz daha da perçinlenmiş oldu!..
Evet, enteresan bir hâdise. Doğruluk ve dürüstlüğün neticesini göstermesi bakımından verdiği mesaj oldukça mühim. Kaldı ki bu, sadece dünyadaki semeresi. Âhiretteki karşılığı ise, ebedî bir saâdet. Rabbimiz cümlemizi, îmânımızın sesine kulak vererek sadâkat ve istikametten ayırmasın. Âmîn..
 

HAYAL ET

Well-known member
imagesca8v1d0w.jpg


Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi: -Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi. -Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda, -Neden olmasın, dedi çiftçi. -Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.

[TAVSIYE]Ders: Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.
[/TAVSIYE]​
 

NİSANUR

Well-known member
Güven

Zamanın birinde yaşlı bir adam ve dünyada tek sahip olduğu varlık olan, çok ama çok güzel bir atı varmış. Adam bir gün atıyla beraber bir yolculuğa çıkmış, yolculuk sırasında bir yerde dinlenirken yanına bir adam gelmiş ve ondan biraz ekmek ve su istemiş. Adam da bohçasında ne var ne yoksa beraber yiyebileceklelerini söylemiş. Oturmuşlar beraberce yemeklerini yemişler aynı kaptan su içmişler ve aralarında güzel bir muhabbet etmişler. Yemek ve muhabbetten sonra dinlenmek için biraz uzanmışlar. Aradan zaman geçmiş, atın sahibi olan adam uyanmış bir de ne görsün, ne yemeği kalmış, ne suyu, ne de o çok sevdiği dünyalar güzeli atı var, hepsini almış gitmiş o çok güvendiği adam.Yaşlı adam hiçbir şey söylemeden biraz bakmış boşluğa ve şöyle demiş:
Ne ekmeğimi böldüğüme yanarım, Ne suyumu böldüğüme, Ne o çok sevdiğim atımı götürdüğüne, Hani o içimdekini götürdün ya…

Mehmed Beşir Parlakoğlu
 
Son düzenleme:

HAYAL ET

Well-known member
Servetiniz İki bardak su

Çok eski zamanda, bir hükümdar varmış. Zenginliği tüm dünyaca bilinirmiş.

Hükümdar her gittiği yere hazinesinin bir bölümünü götürür ve bunları sergilemekten büyük onur duyarmış.



Hükümdarın yaşamda en çok güvendiği, tek akıl hocası bir bilge kişiymiş.



Günlerden bir gün bu bilge kişiyle otururken hükümdar şöyle bir soru sormuş:

"Sen ki göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş bir adamsın.

İnsanlar, ister hükümdar denli güçlü, ister savaşçılar denli onurlu olsun ayağına kapanır ağzından çıkacak bir sözü beklerler. Şimdi senin gibi bilge bir adamın fikrini merak etmekteyim,



"Benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun?"



Bilge bu soru karşısında hükümdarın gözlerine bakarak şu sözleri söylemiş:

"Diyelim ki hükümdarım, kızgın ve uçsuz bir çöldesiniz. Ölmemek için, size uzatacağım bir bardak suya servetinizin yarısını verir miydiniz?"

"Verirdim tabii."



"Zaman geçti diyelim susuzluğunuz arttı, size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?"

Hükümdar biraz düşünür ve ardından " Ölmemek için evet" der.



Bunun üzerine bilge kişi gülerek şu sözleri söylemiş:

"Madem öyle, o zaman övünmeyin fazlaca.

Çünkü haşmetlim, sizin servetiniz yalnızca; iki bardak sudur."
 


Bu alana bir cevap yazın...
Üst