Bir zât, bir bîçareyi, bir minarenin başına çıkarıyor. Minarenin her basamağında ayrı ayrı birer ihsan, birer hediye veriyor. Tam minarenin başında da en büyük bir hediyeyi veriyor. O mütenevvi hediyelere karşı ondan teşekkür ve minnetdarlık istediği halde; o hırçın adam, bütün o basamaklarda gördüğü hediyeleri unutup veyahud hiçe sayıp şükretmeyerek yukarıya bakar. Keşke bu minare daha uzun olsaydı, daha yukarıya çıksaydım, ne için o dağ gibi veyahud öteki minare gibi çok yüksek değil deyip şekvaya başlarsa, ne kadar bir küfran-ı nimettir, bir haksızlıktır.
Bîçare: Çaresiz.
İhsan: İyilik, lütuf, bağışlama, cömertlik.
Mütenevvi: Çeşitli, türlü türlü.
Minnetdar: İyiliklere karşılık şükür hissi içinde olan.
Şekva: Şikayet.
Küfran-ı nimet: Nimete karşı nankörlük, nimetin Allah’tan(cc) geldiğini düşünmemek veya inkar etmek.
Bediüzzaman Said Nursi
Bîçare: Çaresiz.
İhsan: İyilik, lütuf, bağışlama, cömertlik.
Mütenevvi: Çeşitli, türlü türlü.
Minnetdar: İyiliklere karşılık şükür hissi içinde olan.
Şekva: Şikayet.
Küfran-ı nimet: Nimete karşı nankörlük, nimetin Allah’tan(cc) geldiğini düşünmemek veya inkar etmek.