Hİmmet

kasif1

Well-known member
Gayret etme, çalışıp çabalama ve yüksek iradeli olma mânâlarına gelir himmet. Bu mânâdaki himmet için, Bâkî merhum: "Bir mesele-yi meşhurdur dağlar dayanmaz himmete/Himmet-i merdân ile âsân olur her müşkil iş." der. Aynı mazmunu değişik şekilde ifade eden bir Arapça sözde de şöyle denir: : هِمَّةُ الرِّجَالِ تَقْلَعُ الْجِبَال "Gayret ve irade erlerinin himmeti, dağları yerinden söker."

Tasavvufî düşüncede ise, daha çok hak eri, aydınlık sima büyük kimselerin teveccüh ve mânevî desteklerine himmet denmiştir. Yunus Emre böyle bir himmeti şu sözleriyle ne hoş ifade eder: "Erenlerin himmetini ben bana yoldaş eyleyem/Her nereye varır isem cümle işim hoş eyleyem."

İster lügavî mânâsı itibarıyla, ister ehlullahın yorumları açısından himmet, bir insanın kendi kemâlât-ı kalbiye ve ruhiyesi adına iradesinin hakkını verip Hak emaneti potansiyel derinliklerini, O'nun emirleri çerçevesinde ve rızası istikametinde inkişaf ettirme gayreti içinde bulunma, bunu yapmanın yanında başkalarının da kalbî ve ruhî hayat seviyesine ulaşmaları adına sürekli azm ü ikdâm içinde olma şeklinde yorumlanmıştır.

İlk dönem sofîleri, imanda yakîn derinliğine, Hakk'a tahsis-i nazarda ihlâs-ı etemme, Allah'la münasebette sadâkate, diyanette istikamete önem verdikleri gibi, ehl-i himmetin himmetine de değerler üstü değer vermiş ve onu da önemli bir vesile-i insibağ saymışlardır. Hatta bazıları daha da ileri giderek, mânevî mücâhede ve gayretlerinin çok çok üstünde Hak erlerinin teveccüh, insibağ ve himmetlerini nazara vermiş, maiyyet-i ilâhiyeye erme konusunda bu hususun fevkalâde ehemmiyetli olduğu üzerinde ısrarla durmuşlardır.

Himmeti; samimi niyet, güçlü irade, mütemâdî gayret ve sürekli çıtayı yükselterek yürüme, dahası "hel min mezîd" deyip zirveleri kollama şeklinde de yorumlamış ve dikkatleri ciddî konsantrasyonlara, gönülden im'ân-ı nazara tevcih etmek istemişlerdir ki, her biri başlı başına birer değer ifade eden bu hususların vesilelikteki payları oldukça büyüktür.

Bu arada bir kısım mutasavvıfîn, himmeti daha ziyade, -biiznillâh- mürşidin teveccühü, tasarrufu ve Hak inayetinin bir aynası olarak kendi kalb ve ruhunda tebellür eden ilâhî mevârid ü mevâhibi samimî sinelere ifâza etmesi anlamında yorumlamış ve tatbikatta da bu hususa olduğundan fazla önem vermişlerdir.

Muhyiddin ibn Arabî, himmeti; insanın kalben dileyip temenni ettiği şeye ciddiyetle yönelmesi ve onu ölesiye bir arzu ile dilemesi, hattâ ondan başka bütün istek ve dileklere karşı tamamen kapanarak sadece ve sadece onun üzerinde yoğunlaşması şeklinde yorumlayarak böyle ciddî bir gayrete "iradî himmet" veya "cem himmeti" demiştir. İşte dağları yerinden söken, ırmakların akış istikametini değiştiren ve gökler ötesi âlemlerde takdirlerle karşılanan, karşılanıp alkışlanan himmet de bu himmettir.. ve bu himmet her zaman yüksek uçan ârif-i billâhı mâsivâya takılmama adına sıyanete de vesile bir sera mahiyetindedir.

Cîlî (rahmetullahi aleyh) "Cenâb-ı Hakk'ın maiyyetine şu tür bir cehd, bu tür bir gayretle değil, ancak yüksek bir himmetle ulaşılabilir.. ve eğer "fenâ fillâh-beka billâh maallah" pâyesi ihraz edilecekse, o da yine bu keyfiyetteki bir himmetle elde edilebilir." der.

Himmeti öne çıkaran sofîlere göre; peygamberlerde asliyet planında, Hak dostlarında da zılliyet çerçevesinde, kalbler ve ruhlar üzerinde müessir olarak onları Hakk'a tevcihte muvaffak sihirli bir güç varsa o da himmettir. Himmetle, açılmaz gibi görünen kapılar birdenbire açılıverir; hiç umulmadık şekilde en paslı kilitlerin pası çözülür ve her yanda fevkalâdeden inayet esintileri duyulmaya başlar. Aslında, " هَمّ " kökünden gelen bu kelime, aynı zamanda Allah yolunda ve tabiî O'nun rızası istikametinde, O'nun ikamesini istediği hususların ikamesini dert edinme, oturup kalkıp hep o dertle soluklanma, onunla gülme, onunla ağlama, sürekli o humma ile ocaklar gibi yanma, yanarken de gam izhar etmeme; yüce mefkûre ve gaye-i hayalleri adına ızdırabı seçip rahatı itme... gibi yüksek ruhların özelliklerini işaretlemektedir ki, Allah nezdinde meleklerle atbaşı olan ve kendi türlerinin medâr-ı şerefi sayılan kimseler de işte bunlardır; bunlardır bayağı şeylerden bütün bütün uzaklaşarak nezd-i Hak'ta değerler hanesine oturanlar; bunlardır meâlîye müştak uzun soluklu yüce himmetler. Takılıp yollarda kalan, düz yolda bile tereddüt ve şaşkınlık yaşayan mutavassıt himmetler ve yiyip içip kulağının üzerine yatan mefkûresiz dûnhimmetler karşısında gerçek himmet kahramanı bu insanların, dünyada olmasa da ötede enbiyâ ve sıddîkînle aynı atmosferi paylaşacakları kat'îdir. Zîrâ bir cehd ü gayretin kıymeti, netice ve semeresinden daha ziyade himmet yüceliğiyle mebsûten mütenasiptir. Zaten, "Himmet yüceliği imandandır; bir insanın kıymeti, himmeti nispetindedir." buyurularak ehl-i himmete sürekli mukarrabîn ufku gösterilmiş ve vücûd-u enver mülâhazasıyla saniyelere senelerin sıkıştırılması salıklanmıştır. Lücce sahibi bu mülâhazayı ifade sadedinde şunları söyler:

گَرْ عُرُوجُ نَفْسْ خَواهِي باَلِ هِمَّتْ بَرْ گُشاَ
گانْچِه دَرْ پَرْوَازْ دَارَدْ اِعْتِباَر اَوَّلْ پَرَسْتْ

"Eğer nefsinin yükselmesini istiyorsan himmet kanadını aç; zîrâ uçmada ilk itibar ve değer kanadadır."
Abdülkadir Geylânî Hazretleri ise, himmeti daha farklı bir açılımla ele alır ve şöyle der: "Himmet, nefis itibarıyla dünya sevdasından, ruh açısından ukbâ mülâhazalarından, kalb cihetiyle de bütün mâsivâdan kat'-ı alâkanın unvanıdır."

Başka bir Hak dostu ise konuyu şu sözlerle noktalar:
وَدَعْ زَهَرَاتِ دُنْيَاكَ اللَّوَاتِي
تَرَاهَا لاَ مَحَالَةَ ذَاهِبَاتٍ

"Sen de behemehal gidici olduğunu gördüğün şu dünyanın süsünü, zînetini terk ediver!.."
اَللّٰهُمَّ أَرِناَ الْحَقَّ حَقًّا وَارْزُقْناَ اتِّباَعَهُ وَأَرِناَ الْباَطِلَ بَاطِلاً وَارْزُقْناَ اجْتِناَبَهُ وَأَرِناَ حَقِيقَةَ الدُّنْيَا كَمَا أَرَيْتَهَا عِبَادَكَ الْمُقَرَّبِينَ وَأَهِّلْنَا لِرُؤْيَتِكَ وَرِضْوَانِكَ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ
 
Üst