Hiss-i Kabl’el-vuku’
Hiss-i kabl’el–vuku’: Herhangi bir hâdiseyi olmadan önce hissetmedir. Önsezidir.
Ummiyetle hiss-i kabl’el vuku’, insanda rü’ya-yı sadıka halinde inkişaf eder. Hiss-i kabl’el vuku’nun fazla inkişafından rü’ya-yı sadıka meydana gelir.
Hiss-i kabl’el vuku’nun, rü’ya-yı sadıka ile müna-sebetini bediüzzamanın tarifinden ele alalım:
Rü’yayı sadıka, hiss-i kablel vukuun fazla inkişafı-dır. Hiss-i kablel vuku ise, herkeste cüz’î-küllî vardır. Hatta hayvanlarda dahî vardır. Hatta bir zaman ben, bu hiss-i kable’l-vukuu, zâhirî ve bâtınî meşhur duygulara ilâve olarak, insanda ve hayvanda “sâika” ve “şâika” nâmiyle aynı “sâmia” ve “bâsıra” gibi iki hiss-i âheri ilmen bulmuştum. Ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefe, o gayr-ı meşhur hislere; hata ederek ah-makçasına “sevk-i tabiî” diyorlar. Hâşâ sevk-i tabiî değil, belki bir nevi ilham-ı fıtrî olarak insan ve hayvanı kader-i İlâhî sevkediyor. Meselâ: Kedi gibi ba’zı hayvan; gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderî ile gi-der, gözüne ilâç olan bir otu bulur, gözüne sürer, iyi olur.
Hem rûy-i zeminin sıhhiye me’murları hükmünde ve bedevi hayvanatın cenazelerini kaldırmakla muvazzaf kartal gibi âkilüllâhm kuşlara bir günlük mesafeden bir hayvan cenazesinin vücûdu, o sevk-i kaderî ile ve o hiss-i kablel vuku ilhamiyle ve o sâika-i İlâhî ile bildirilir ve bulurlar.
Hem yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu; yaşı bir gün iken, havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek, o sevk-i kaderî ile ve o saika ilhamiyle döner, yuvasına girer. Hatta herkesin başında çok def’a tekerrür ediyor ki, birisinden bahsediyorken, âni kapı açılarak tahminin fevkınde aynı adam gelir. Hatta Kürdce durub-u emsaldendir:
Yâni: “Kurdun bahsini ettiğin zaman topuzu hazırla, vur; çünkü kurt geliyor.” Demek bir hiss-i kablel vuku’ ile lâtife-i Rabbânîye icmalen o adamın gelmesini hisseder. Fakat aklın şuuru ihâta etmediği için; kasden ihtiyarsız olarak bahsetmeye sevkeder.
Ehl-i ferâset ba’zan kerâmet gibi geldiğini beyân eder. Hatta bir zaman bende şu nevi hassasiyet fazla idi. Bu hâli bir düstûr içine almak istedim, fakat yakıştıramadım ve yapamadım. Fakat ehl-i salâhatta ve bâhusus ehl-i velâyette bu hiss-i kablel vuku’ fazla inkişaf eder, kerâmet-kârane âsârını gösterir.
İşte umum avâm için dahî bir nevi velâyete mazhariyet var ki, rü’yayı sadıkada, evliya gibi, gaybî ve istikbalî olan şeyleri görüyorlar. Evet, uyku nasılki avam için rü’yayı sâdıka cihetinde bir mertebe-i velâyet hükmündedir; öyle de umum için, gâyet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbânîyenin seyrangâhıdır. Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fenâ ahlâklı fenâ düşündüğünden, fenâ levhaları görür. Hem herkes için, âlem-i şehâdet içinde, âlem-i gayba bakan bir penceredir. Hem mukayyed ve fâni insanlar için, sâha-i ıtlak bir meydan ve bir nevi bekaya mazhar ve mâzî ve müstakbel, hâl hükmünde bir temaşagâhtır. Hem tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istirahatgâhıdır. İşte bu gibi sırlar içindir ki, Kur’ân-ı Hakîm nev’indeki âyetlerle, hakîkat-ı nevmiyeyi ehemmiyetle ders veriyor.
alıntı