memluk
Hatim Sorumlusu
Hizmetin ne olduğu, Hizmetin bizim için ne anlam ifade ettiğine bağlıdır. Kendimize biçtiğimiz konum, nasıl ve ne kadar hizmet etmemizi belirler. Bu konum ise, risalelerde; talebe, kardeş ve dost olarak vasıflandırılmıştır. Bizim hedefimiz bunlardan hangisidir? Buna bakarak hizmet tanımlaması yapılabilir. Bu üç konum ve hizmet dereceleri Üstadımız tarafından ifade edilmiştir. Ona bakarak kendi konumumuzu belirleyebiliriz. Yirmi Altıncı Mektup'ta geçen bu konudaki ifadeler şöyledir:
"ONUNCU MESELE"
(Ziyaretçilere ait bazı dostlar tarafından ihtar ile bir düstur izah edilmek istenilmiştir. Onun için yazılmıştır.)
"Malûm olsun ki, bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var:"
"Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünkü ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakka çok şükür, beni kendime beğendirmemiş."
"İkinci cihet, sırf Kur’ân-ı Hakîmin dellâlı olduğum cihetledir. Bu kapıdan girenleri ale’r-re’si ve’l-ayn kabul ediyorum. Onlar da üç tarzda olur: Ya dost olur, ya kardeş olur, ya talebe olur."
"Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyen Sözlere ve envâr-ı Kur’âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun; ve haksızlığa ve bid’alara ve dalâlete kalben taraftar olmasın; kendine de istifadeye çalışsın."
"Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözlerin neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri işlememektir."
"Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin."
"İşte şu üç tabaka, benim üç şahsiyetimle alâkadardır:"
"Dost, benim şahsî ve zâtî şahsiyetimle münasebettar olur."
"Kardeş, abdiyetim ve ubûdiyet noktasındaki şahsiyetimle alâkadar olur."
"Talebe ise, Kur’ân-ı Hakîmin dellâlı cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetimle münasebettardır."
"Şu görüşmenin de üç meyvesi var:"
"Birincisi: Dellâllık itibarıyla mücevherât-ı Kur’âniyeyi benden veya Sözlerden ders almak -velev bir ders de olsa-."
"İkincisi: İbadet itibarıyla uhrevî kazancıma hissedar olur."
"Üçüncüsü: Beraber dergâh-ı İlâhiyeye müteveccih olup rapt-ı kalb ederek, Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinde el ele verip tevfik ve hidayet istemek."
"Eğer talebe ise, her sabah mütemadiyen ismiyle, bazan hayaliyle dahi yanımda hazır olur, hissedar olur."
"Eğer kardeş ise, birkaç defa hususî ismiyle ve suretiyle dua ve kazancımda hazır olup hissedar olur. Sonra umum ihvanlar içinde dahil olup, rahmet-i İlâhiyeye teslim ediyorum ki, dua vaktinde “ihvetî ve ihvânî” dediğim vakit onlar içinde bulunur. Ben bilmezsem, rahmet-i İlâhiye onları biliyor ve görüyor."
"Eğer dost ise ve ferâizi kılar ve kebâiri terk ederse, umumiyet-i ihvan itibarıyla duamda dahildir."
"Bu üç tabaka dahi beni mânevî dua ve kazançlarında dahil etmek şarttır."(1)
(1) bk. Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü Mebhas Onuncu Mesele.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale-i Nur
"ONUNCU MESELE"
(Ziyaretçilere ait bazı dostlar tarafından ihtar ile bir düstur izah edilmek istenilmiştir. Onun için yazılmıştır.)
"Malûm olsun ki, bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var:"
"Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünkü ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakka çok şükür, beni kendime beğendirmemiş."
"İkinci cihet, sırf Kur’ân-ı Hakîmin dellâlı olduğum cihetledir. Bu kapıdan girenleri ale’r-re’si ve’l-ayn kabul ediyorum. Onlar da üç tarzda olur: Ya dost olur, ya kardeş olur, ya talebe olur."
"Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyen Sözlere ve envâr-ı Kur’âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun; ve haksızlığa ve bid’alara ve dalâlete kalben taraftar olmasın; kendine de istifadeye çalışsın."
"Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözlerin neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri işlememektir."
"Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin."
"İşte şu üç tabaka, benim üç şahsiyetimle alâkadardır:"
"Dost, benim şahsî ve zâtî şahsiyetimle münasebettar olur."
"Kardeş, abdiyetim ve ubûdiyet noktasındaki şahsiyetimle alâkadar olur."
"Talebe ise, Kur’ân-ı Hakîmin dellâlı cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetimle münasebettardır."
"Şu görüşmenin de üç meyvesi var:"
"Birincisi: Dellâllık itibarıyla mücevherât-ı Kur’âniyeyi benden veya Sözlerden ders almak -velev bir ders de olsa-."
"İkincisi: İbadet itibarıyla uhrevî kazancıma hissedar olur."
"Üçüncüsü: Beraber dergâh-ı İlâhiyeye müteveccih olup rapt-ı kalb ederek, Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinde el ele verip tevfik ve hidayet istemek."
"Eğer talebe ise, her sabah mütemadiyen ismiyle, bazan hayaliyle dahi yanımda hazır olur, hissedar olur."
"Eğer kardeş ise, birkaç defa hususî ismiyle ve suretiyle dua ve kazancımda hazır olup hissedar olur. Sonra umum ihvanlar içinde dahil olup, rahmet-i İlâhiyeye teslim ediyorum ki, dua vaktinde “ihvetî ve ihvânî” dediğim vakit onlar içinde bulunur. Ben bilmezsem, rahmet-i İlâhiye onları biliyor ve görüyor."
"Eğer dost ise ve ferâizi kılar ve kebâiri terk ederse, umumiyet-i ihvan itibarıyla duamda dahildir."
"Bu üç tabaka dahi beni mânevî dua ve kazançlarında dahil etmek şarttır."(1)
(1) bk. Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü Mebhas Onuncu Mesele.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale-i Nur