İlim-irfan
Well-known member
Eskiden “anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al” derlerdi. Çok bez alıp satmadık, onu bilmem ama, bir kere evliliği tecrübede yeterli sayarsanız bence ilk söz doğru.
Acaba “hocasına bakarak talebesini almak” da buna benzer mi? Okuyucularım aşağıda yorumlarsa sevinirim.
Yargının, yargıçların, yargı darbesinin, yargıdaki değişmesi gereken zihniyetin konuşulduğu şu günlerde bu zihniyetin kaynaklarını, ya da kodlarını veren bir hatıra aktarayım mı sizlere?
Öyleyse dinleyiniz.
Önce bir girişe tahammül etmeniz gerekir. Tahammül demek, faydasız demek değildir, bunu da belirtelim hemen.
İbnülemin Mahmud Kemal Beyi okuyorum. Osmanlıdan cumhuriyete intikal eden bu nev’i şahsına münhasır adam, gerçekten bir dehadır. Verdiği eserlerde bir silsile gibi bir devre ışık tutar. Çok okuyan ve yazan, orijinal bir üslup sahibi olan bu ilim ve irfan ehlini tanımaya ve eserlerini okunmaya ihtiyacımız vardır.
Bir evinde devrin en değerli ricaliyle sohbette, bir de sahaflarda görülen bu hem sevilen, hem sayılan, hem de çekinilen heybetli adam, sohbetlerin efendisidir. Konuştukça açılır, açıldıkça bilinmedik, duyulmadık nice acaip garaiplikler ortaya saçılır, saatlerin ne çabuk geçtiği bilinmeden zaman su gibi içilirdi.
Onun hayatını okuyanlar, her dehada olduğu gibi bir nüktedanlığı, hatta muzipliği görürler. Eskiler yeri geldikçe mizahı da sanata çevirmesini bilmişlerdir. İşte onlardan birisi.
İbnülemin Mahmud Kemal Bey arada bir Gedik paşa Hamamı'na gider. Bir gün hamamın göbek taşında oturup terlemeye çalışırken bir delikanlının peştemalı usûlüne uygun kullanmadım, üryan denilecek bir vaziyette dolaştığını görür. Gerekli îkazı yapar.
Fakat genç adam "Hadi oradan moruk!" diyerek Üstad'la
dalga geçer. Mahmud Kemal Bey işin peşini bırakmaz, derhal hamamcıyı çağırır, delikanlı oradakiler tarafından da ayrıca ikaz edilir ve mesele kapanır.
Derken aradan uzun bir zaman geçer. Üstad İstanbul Üniversitesi Merkez Binasındaki çalışma odasında bulunduğu sırada bir tanıdığı ile hamamdaki delikanlı huzuruna girer. Mahmud Kemal Bey'in tanıdığı zat,
- Efendim, bu genç kardeşimiz Sıddık Sami Bey'in dersinden kalmış, kendisine himmette bulunabilir misiniz? Diye sorar. O da delikanlıya sorar:
- Sen, filan gün, filan saatte Gedikpaşa Hamamı'nda dal d…
dolaşan herif değil misin? Zındık Sami hayatında ilk defa isabetli bir iş yapmış ve seni bırakmış! der.
“Zındık Sami” dediği, meşhur hukukçu Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’dır ve o günlerde İstanbul Üniversitesinin rektörüdür. Dediği gibi midir? Ben bilemem. Ama üstadı yalançı çıkarmak da istemem. O yüzden karışmak istemem bu konuya. Şimdi beraberdirler yerin altında. İstifil olsunlar, bana ne!
Evet, iyilik de kötülük de karşılıksız kalmaz.
Eskiler sık sık “Allah imhal eder ama ihmal etmez” derlerdi. Çok doğru değil mi?
Bu doğruluk bugünün yargı adamlarını da bağlar herhalde. Alem-i berzah’a gitmeden önce düşünseler iyi olur bence.
Yine de kendileri bilir elbette.
www.cemalnar.com
Cemal NAR - 22/02/2010
Acaba “hocasına bakarak talebesini almak” da buna benzer mi? Okuyucularım aşağıda yorumlarsa sevinirim.
Yargının, yargıçların, yargı darbesinin, yargıdaki değişmesi gereken zihniyetin konuşulduğu şu günlerde bu zihniyetin kaynaklarını, ya da kodlarını veren bir hatıra aktarayım mı sizlere?
Öyleyse dinleyiniz.
Önce bir girişe tahammül etmeniz gerekir. Tahammül demek, faydasız demek değildir, bunu da belirtelim hemen.
İbnülemin Mahmud Kemal Beyi okuyorum. Osmanlıdan cumhuriyete intikal eden bu nev’i şahsına münhasır adam, gerçekten bir dehadır. Verdiği eserlerde bir silsile gibi bir devre ışık tutar. Çok okuyan ve yazan, orijinal bir üslup sahibi olan bu ilim ve irfan ehlini tanımaya ve eserlerini okunmaya ihtiyacımız vardır.
Bir evinde devrin en değerli ricaliyle sohbette, bir de sahaflarda görülen bu hem sevilen, hem sayılan, hem de çekinilen heybetli adam, sohbetlerin efendisidir. Konuştukça açılır, açıldıkça bilinmedik, duyulmadık nice acaip garaiplikler ortaya saçılır, saatlerin ne çabuk geçtiği bilinmeden zaman su gibi içilirdi.
Onun hayatını okuyanlar, her dehada olduğu gibi bir nüktedanlığı, hatta muzipliği görürler. Eskiler yeri geldikçe mizahı da sanata çevirmesini bilmişlerdir. İşte onlardan birisi.
İbnülemin Mahmud Kemal Bey arada bir Gedik paşa Hamamı'na gider. Bir gün hamamın göbek taşında oturup terlemeye çalışırken bir delikanlının peştemalı usûlüne uygun kullanmadım, üryan denilecek bir vaziyette dolaştığını görür. Gerekli îkazı yapar.
Fakat genç adam "Hadi oradan moruk!" diyerek Üstad'la
dalga geçer. Mahmud Kemal Bey işin peşini bırakmaz, derhal hamamcıyı çağırır, delikanlı oradakiler tarafından da ayrıca ikaz edilir ve mesele kapanır.
Derken aradan uzun bir zaman geçer. Üstad İstanbul Üniversitesi Merkez Binasındaki çalışma odasında bulunduğu sırada bir tanıdığı ile hamamdaki delikanlı huzuruna girer. Mahmud Kemal Bey'in tanıdığı zat,
- Efendim, bu genç kardeşimiz Sıddık Sami Bey'in dersinden kalmış, kendisine himmette bulunabilir misiniz? Diye sorar. O da delikanlıya sorar:
- Sen, filan gün, filan saatte Gedikpaşa Hamamı'nda dal d…
“Zındık Sami” dediği, meşhur hukukçu Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’dır ve o günlerde İstanbul Üniversitesinin rektörüdür. Dediği gibi midir? Ben bilemem. Ama üstadı yalançı çıkarmak da istemem. O yüzden karışmak istemem bu konuya. Şimdi beraberdirler yerin altında. İstifil olsunlar, bana ne!
Evet, iyilik de kötülük de karşılıksız kalmaz.
Eskiler sık sık “Allah imhal eder ama ihmal etmez” derlerdi. Çok doğru değil mi?
Bu doğruluk bugünün yargı adamlarını da bağlar herhalde. Alem-i berzah’a gitmeden önce düşünseler iyi olur bence.
Yine de kendileri bilir elbette.
www.cemalnar.com
Cemal NAR - 22/02/2010