hakka_yolcu
Well-known member
Konya'da halka vaaz eden Hazreti Mevlânâ bir ara der ki:
-Sizler hep iyilerin yanında kötülerin de uzağında durun! Sakın kötülerle yüz yüze göz göze gelip de kötülüklerinde cesaret vermeyin!..
Ne var ki
halkı kötülere karşı böyle uzak durmaya çağıran Mevlânâ
söylediklerinin aksini yapar. Civarda ne kadar kötü bilinen varsa hepsiyle de yüz yüze
göz göze diyalog kurup sohbeti tercih eder. Bir gün yine kötü bilinen bir adamın dükkanında yüz yüze sohbet ettiğini gören cemaatten biri
dışarıda beklemeye başlar. Maksadı camide söyledikleriyle dışarıda yaptıklarının hesabını sormak.
Nitekim Mevlânâ dükkandan çıkıp da yolda yürümeye başladığı sırada arkasından erişen öfkeli adam sorusunu şöyle sorar:
-Sen değil miydin kürsüde
iyilerin yanında kötülerin de uzağında durun diyen?..
Mevlânâ tereddüt etmeden cevap verir:
-Evet
bendim!.. Öfkeli adam:
-Öyle ise nedir bu çelişkili halin
der? Kötülerle yüz yüze
göz göze diyalogdan geri kalmamakta
onlarla hep beraber olmaktasın. Mevlânâ şaşırtan cevabını şöyle verir:
-Ben yetmiş iki buçuk milletin kötüleriyle beraberim!.
Büsbütün çileden çıkan adam:
-Zaten der
sizin gibileri bizim ahlakımızı bozuyor. Kürsüde öyle konuşuyorsunuz
sokakta da böyle davranıyorsunuz. Sözünüzle özünüz bir olmuyor.
-Ben bu sözünle de beraberim
diyen Mevlânâ şöyle devam eder:
-Doğru olan
sözüyle özü bir olmaktır. Kürsüde ne söylüyorsa sokakta da öyle olmaktır. Yalnız der
benim sözümle özüm birdir. Çelişki yoktur davranışlarımda.
Şöyle açıklar kendi özel durumunu:
-Ben sırtında gül yaprağı taşıyan bir hamal gibiyim.Vardığım yerlere gül kokusu yayarım. Sırtında gülü bulunmayanlar kötü kokulu yerlere varmasınlar. Şu benzetmeyi de ekler sözlerine:
-Bizim gibilerin vardığı karanlık yerlerde bilgi şimşekleri çakar
ilim sohbetleri aydınlatır ortalığı. Vardığı yeri aydınlatacak bilgi nuruna sahip olmayanlar
girmesinler aydınlatamayacakları karanlık yerlere!..
Hiç beklemediği mantıklı bir açıklama ile karşılaşan öfkeli adam düşünmeye başlar... Neden sonra onun da söylendiği duyulur:
-Demek ki der
bilgi yükü taşımayanlar varmasınlar kötülerin yanlarına. Çünkü bilgileri yoktur ki bilgisizlik kokusunu bastırsınlar
ilim
irfan nurları yoktur ki cehalet karanlıklarını aydınlatsınlar...
Sözlerini şöyle bağlar:
-Şimdi anlıyorum ki der
bilgisizlere düşen
kötülerden uzak durmak
bilgi sahiplerine düşen de kötüleri kendi hallerine bırakmayıp irşat etmek... Zaten der
sorumluluk duygusu taşıyan doktorlar hastalardan uzak kalamazlar
muhtaçları şifalı ilaçlardan mahrum bırakamazlar...
-Sizler hep iyilerin yanında kötülerin de uzağında durun! Sakın kötülerle yüz yüze göz göze gelip de kötülüklerinde cesaret vermeyin!..
Ne var ki
Nitekim Mevlânâ dükkandan çıkıp da yolda yürümeye başladığı sırada arkasından erişen öfkeli adam sorusunu şöyle sorar:
-Sen değil miydin kürsüde
Mevlânâ tereddüt etmeden cevap verir:
-Evet
-Öyle ise nedir bu çelişkili halin
-Ben yetmiş iki buçuk milletin kötüleriyle beraberim!.
Büsbütün çileden çıkan adam:
-Zaten der
-Ben bu sözünle de beraberim
-Doğru olan
Şöyle açıklar kendi özel durumunu:
-Ben sırtında gül yaprağı taşıyan bir hamal gibiyim.Vardığım yerlere gül kokusu yayarım. Sırtında gülü bulunmayanlar kötü kokulu yerlere varmasınlar. Şu benzetmeyi de ekler sözlerine:
-Bizim gibilerin vardığı karanlık yerlerde bilgi şimşekleri çakar
Hiç beklemediği mantıklı bir açıklama ile karşılaşan öfkeli adam düşünmeye başlar... Neden sonra onun da söylendiği duyulur:
-Demek ki der
Sözlerini şöyle bağlar:
-Şimdi anlıyorum ki der